Kimsenin dikensiz
gül bahçesinden gelmediğini nice hadiselerin, sıkıntıların içinde yoğrularak,
akıp durulduğunu gördüm; düşündüm ve teselli buldum…
İnsan fıtratının
esasen çok değişmediğini, hayatın labirentlerinde kişilik bulup, gelişip
olgunlastığını gördüm; tekamüle inandım, ümitvar oldum…
Aynaya baktığımda görmediklerimi veya görmek istemedikkerimi arkadaşlarımda
gördüm; dost dostun aynasıdır dedim ve kabullendim.
Evlat sahibi ve
ata olmanın ne olduğunu, hep anlatılagelse de, bilmediğimi; boy atıp yuvadan
uçunca, kanatlanıp yine sana koşunca anladım; rahmetli annemi ve babamı
andım…
Çevremde
gözlemlediğim sel gibi coşan torun sevgisinin ete kemiğe burünmüş halini eski
arkadaşlarımda görünce anladım; çok etkilendim…
Yıllar geçtikçe
tarihi yerlere, doğaya, yeşil alanlara, ağaca, çiçek ve böceğe ilginin
arttığını gördüm; içinde büyüdüğüm halde çok da farkında olmadığımı anladım.
İnsanların
hatıralardan haz duydugunu, paylaşmak istediğini ve eski dostları merak
ettiğini gördüm; hüzünlendim ve duygulandım.
Bir ömür içinde
sosyo-kultürel yapıda, insan ilişkileri ve anlayışındaki değişimi gördüm;
nedense hiç şaşırmadım…
İnsanların aynı
sıralarda birlikte olduğu halde çok az şey paylaştığını, birbirlerini
tanımadığını uzun yıllar sonra konuşunca anladım; tebessüm ettim, hayrete
düştüm…
Oradan oraya
koşan, işini güne sığdıramayan, ışıklı gecelerde coşan insanların bir gün sakin
bir liman aradığını ve orada huzur bulduğunu gördüm; yadırgamadım, inandım….
Konuşan bir varlık olmakla birlikte, insanın
anlaşılması en zor canlılardan olduğunu farkettim; anlamaya
çalıştım. Anladım mı anlamadım!