DOLAR
38,4368
EURO
43,7546
ALTIN
4.072,25
BIST
9.432,55
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Çok Bulutlu
23°C
Mersin
23°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Çok Bulutlu
22°C
Çarşamba Yağmurlu
21°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
21°C

Meryem UYSAL

BİLLURİ

DAĞPAZARI KÖYÜ’NÜN GÖÇMENLERİ

A+
A-

Mut’un Dağpazarı Köyü’nün halkının bir kısmı Silifke Mut tarafından gelen yörüklerden daha çoğu ise 1887 yılında Bulgaristan’ın Hacıoğlu Pazarcığı’ndan (Şimdiki adı: Dobriç ) gelen muhacirlerden oluşur.

O civarda Dağpazarlı deyince önce akla bu göçmenler gelir.

Zira diğer ahalinin o çevreyle bağlantıları çoktur. Göçmenler ise konuşmaları, hal ve tavırları, simaları ve isimleriyle hâlâ belirgin bir farklılık arzederler.

Daha nazik daha şehirlidirler.

Benim baba tarafım Silifke yörüklerinden Dağpazarı’na yerleşmiş bir ailedir.

Anne tarafım ise Hacıoğlu Pazarcığı’ndan gelen göçmenlerdendir.

Her iki yanım beni farklı yönleriyle etkiler.

Ancak anne tarafım tüm edep, tertip ve görgülerine rağmen bende bir hüzün doğurur.

Bu büyük ihtimalle göç sırasında çekilen eziyetlerin genetik hafıza ile sonraki nesillere taşınması  mıdır, bilemiyorum…

Kendi akrabalarımda gördüğüm

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Balkanlardaki yaşamı hissedip hüzünlenmemek mümkün mü ?

On’a yakın medresesi olan bir şehirden, ne zorluklarla Anadolu’da okulu bile bulunmayan bir dağ köyüne gelmek elbette büyük travmadır.

Bu onların yaşadığı ilk travma da değil, belki kaçıncı…

En son Karaman ve civarından götürülmüşler.

Bir yaşam koçu ile yaptığımız “Soy seansı”nda hem anne tarafımı hem de baba tarafımı

kale surları önünde ellerinde tuğlarla görmüştüm.

Daha sonra o kalenin Malazgirt Kalesi’nin surları olduğunu gördük. Yani hepimizin anayurdu Orta Asya ve gerek Malazgirt gerek Karaman onların ara durakları.

Onlar yüzyıllar boyu gurbette yaşamış ve sonunda ara duraklarına geri dönmüş insanlar. Hem de hiç bozulmadan.

Töre ise töre, edep ise edep, ahlâk ise ahlâk. Belki daha da eskiden geldikleri için İslami hassasiyetleri de çok güçlü.

Onlara hayranlık duyarım hep.

Sanki onlarla zaman makinesinde karşılaşmış gibi olurum.

Zira her mimik ve gülüşlerinde geçmişten izler görürüm.

Onların nezdinde göç stresi yaşayan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum…

 

DAĞPAZARI KÖYÜNÜN GÖÇMENLERİ

Mut’un Dağpazarı Köyü

İsmine uyar bir şekilde

Yedi köyün ortasında bir geçit yeri

Yeşiller içinde yıkık virane

Tarih kokar buram buram

İster Roma ister Balkan

İstersen Orta Asya

Baktığın her yerde

 

Serin esen rüzgarıyla

Kavak yapraklarının

Hışırtısı yıkar

Kulak ve gönüllerin pasını

Masmavi gökyüzü

Güven verirken ruhlara

Telaşsız bir meşguliyet var insanında

Hemen hepsi biraz mahzun

Biraz tanıdık, isimsiz

Bense tanınıyorum şeceremle

‘Meryem mi?’ diyorlar içtenlikle

‘Sarı Ahmet’lerin Meryem?’

Ne kadar seyrek gelsem de

Ait olduğum yerdi burası kesinlikle…

 

Mut yolunda Zeytinliğe gelince

İçimde kıpırdanmaya başlayan kuşlar

Konarı’yı görünce uçuşuyorlar

Kanatlarında beni de taşıyarak

Bir zaman yolculuğunda yol alıyorlar

Nefesim açılıp

Göğsüm genişliyor

Ben bu havayı

Bu kokuyu

Şu baldıranı tanıyorum

SILAM burası, benim SILAM

Ah keşke!

Ablam olsa da düzlüklerde kekik toplasak

Ebemden gizli anneanneme uğrayıp

Babam izin vermese de teyzemden hiç çıkmasak

Bak! Elinde kepçesi

Ocakta süt tenceresi

Bizi bekliyor gülümseyerek

Ah! Vasfiye teyzem

Sevgi ve şefkat meleği

Mazlumların da hamisi

Herşey güzel ve tatlı seninle

Anneannemle olduğu gibi

Köyün bilgesi sütannem

Hatice yenge sesleniyor bak

‘Huriye’m, Huriye’m’

Tüm köy neredeyse aynı terbiyede

Nazik, sevgi dolu ve diğerkam

 

Vatanlarına benzesin diye

Az aramamışlar Dağpazarı’nı

Aylarca dolaşmışlar Mersin ve civarını

Sinek yok, orman var deyip

Çaresiz yerleşmişler şehre uzak izole bir yerde

Belki bu da bir ihtiyaçtı o günlerde

Kolay mı adapte olmak yeni bir çevreye

Geldiklerinde

Kırmızı domatese çürük deyip atarlarmış

Yerli halk ise yeşile ham diye bakmazmış

 

Dağpazarı’nda yüzyıl sonuna kalan

Göçmen tatları şunlardı

Somun ekmeği

Kırma böreği

Çörek çeşitleri

Çocuklar için hamurdan leblebiler

Kavurgalar

Sütlü kabak tatlıları

Erişte

 

Bir de ‘Altıncık’ çiçekleri vardı

Şaka gibi eşi benzeri yok o civarda

Anneannem seyrek ve bir sıra halinde

Bahçenin en güvenli yerine eker

‘Aman çiğnemeyin kuzum, tohumu çok az’ derdi

Etrafını da haşhaş çiçekleriyle süslerdi

Batıdan gelen göçmenlerin çiçek sevgisi

Zaten herkesçe bilinirdi

 

Köyde verilen ortak yemekler

Sosyal hayatın pencereleri

Dağpazarı’nda bir yemek

Keşkek, yahni, topalak, sarma

Tatlı ise Rumeli hatırası lokma

İnsanlar da sofradakiler gibi

Hepsi ayrı tatta

Göçmeni, yörüğü, köylüsü

Hepsi Dağpazarlı

Asıl Dağpazarlılık ise

Göçmenlere has bir haldi

Kibar, kanaatkâr, kendi halinde

Aile bağları kuvvetli

Bağlıdırlar geleneklerine

Şehirlilik hâkim her hallerine

 

Anneannem derdi ki

Gelirken yanlarına yük almamışlar

Ama tüm kitaplarını getirmişler

İçinde hatıratları bile varmış

Yazık ki!

Değerini bilmeyen sonraki nesiller

Bunlarla ateş yakmışlar

 

Şaban, Necip, Fazlı, Fedai’dir adları

Resmiye, Revasiye, Nuriye de kızları

 

Köyün en hâkim tepesine

‘GURBETLER’ denmesi

Hep burkar içimi

Kim bilir? Ne acı ve özlemlerle

O güzel yere verdiler bu ismi

 

Sanki bir gün

Dobriç’e geri döneceklermiş gibi…

 

Oysa günümüzde

Gidip gören dahi yok belki

Sadece hasret kaldı geride

130 yıl geçse de

Göçmenlik zor mesele

İzleri kaybolmaz sürer gider

Sonraki nesillerde de…

 

BİLLURİ

Prof. Dr. Meryem UYSAL

 

Yazarın Diğer Yazıları