Biz çocukken veya gençken şimdiki neslin içinde bulunduğu imkanları hayal bile edemezdik. O yıllar bize konulan yasaklar; Bilgisayar, Tablet, Telefon kullanımı değil, soğuk gazoz içme (alabilirsek tabi), Radyo varsa evde (her evde bulunmazdı ) ve büyükler ajans dinlemeye başladığında çıt çıkarmamak gibi bir dizi yasaklar vardı…
Bir tane ilkokul vardı, ortaokul henüz yapılmamıştı. Okulumuzun adı yoktu. Giriş kapısının üzerinde kocaman bir tabelada “İLKOKUL” yazan bir levha vardı (sonraki yıllarda Mut’ta başka okullarda yapılınca bizim okulun adı “CUMHURİYET İLKOKULU” oldu).
Mayıs ayının sonlarına doğru okullar kapanırdı. Birinci sınıflar okumayı yazmayı yeni sökmüş olurlardı. Bizler için mutlu günler gelmişti. Yaylaya, Kozlar’a göçülecekti. Hiçbir yasak olmayacaktı biz çocuklar için. O yıllarda Sertavul yayla olarak henüz yerleşime açılmamıştı. Kozlar’ın ise yüz veya yüz elli yıllık bir geçmişi vardı. Bunu Yıkılgan’ın altından geçen aşağı yolun kenarındaki mezar taşlarındaki tarihlerden ve yaşlılarımızın hatıralarından anlıyoruz.
Yaylaya gitmek bir mecburiyetti. Zira sıcakların aniden başlaması ile Mut sivrisinek istilasına uğrardı. Göksu vadisinde yapılan ÇELTİK (pirinç) ziraatı sivrisineğin çoğalmasına sebep oluyor bu da çocuklarda ve yaşlılarda sıtmaya neden oluyordu. Bundan dolayı yaylaya çıkmak sağlık açısından şarttı.
Biz çocuklar yaylaya çıktığımız zaman adeta sınırsız bir özgürlüğe sahiptik. Ailenin babası Mut’ta kalır işi ile meşgul olurdu. Anne ve çocuklar ile varsa dede, nine yaylada olurlardı. Babalar haftasonunda gelir Cumartesi, Pazar kalırlar Pazartesi erkenden Mut’a işlerinin başına dönerlerdi ve yayla biz çocuklarla kadınlara kalırdı. Bir de yaşlı erkekler kahvede oturarak vakit geçirirlerdi…
Her evin önünde takriben bir dönüm arsa bulunur, buralarda her türlü sebze ile elma, armut, kiraz, ceviz yetiştirilirdi. Anneler sabah erken kalkar, evin ihtiyacı olan ekmeği saçta yaparlar, biz çocuklar da bahçeden koparılan taze domates, salatalık, biberden oluşan kahvaltımızı yapar evden bir çıktık mı akşam olurken gelirdik… Kozlar çocuklar için bir milli parktı adeta… Yüksek kayalara çıkmadığın sürece hiç bir tehlikesi yoktu (trafik gibi falan) zaten ailede sıkı sıkı tembihlerdi yüksek yerlere çıkmayın diye. Öğlen yemeğe gelmezdik, dağ bayır dolaşır, böğürtlen, karamık, elma, dağ armudu, vişne, kiraz, ceviz gibi meyvelerden doğal olarak yer acıkma hissetmezdik.
Kendi yaptığımız kuş lastiği, araba ile çam kabuğundan yaptığımız kayıkla ve killi çamurdan yaptığımız kamyonlarla oynardık. Bazen Kahveci Ali’nin kahvesinde oturan büyüklerin sohbetlerini dinlesek de oğlu Mustafa abi çocukları kovalardı. Çünkü sigara ve nargile içiliyordu herhalde ondan dolayı bulunmamızı istemezdi. Hava kararmaya başladığında evlere dağılır, yemeği zor yer hemen uyurduk yorgunluktan.
Kozlar’a girerken yamaçlarından Yıkılgan yolunun ilerlediği dağ DAZKIR Dağı’dır. Yıkılgan’dan bu dağın tepesine bakmak için başınızı iyice geriye yaslamanız gerekecektir. DAZKIR Dağı’nın (ot bitmeyen, kurak yer demektir) denizden yüksekliği 1500 – 2000 metre arasındadır. Zira bu dağın yamaçlarının yarısından yukarısında çam ağacı yetişmiyor (bin beşyüz metreden sonra çam ağacı yetişmez, Ardıç ağacı yetişir).
Peki neden Yıkılgan’da ilerlerken bu dağın tepesine bakmak ihtiyacı hissedilir?
Dazkır Dağı Kozların güneyinde bulunur. Tepesinde bir kuşak gibi sarılı yalçın kayalar vardır. Bu kayalar dağı çepe çevre Pınargözü’ne kadar sararlar. Kayaların Kozlar’a bakan bölümünde; sanki bir heykeltıraşın titizlikle kayalardan yontarak yaptığı başı, boynu, omuzları olan büyük bir heykel durmaktadır.
Bu heykeltıraş Kozlar’ın koca rüzgarıdır. Rüzgar binlerce yılda DAZGIR Dağı’nın kayalıklarının bu kısmında yumuşak yer bulmuş aşındıra aşındıra bu insan başı büyük heykeli meydana getirmiştir. Doğanın meydana getirdiği bu heykele “DEDE” denmektedir.
Bu isim anonimdir. Kim tarafından konduğu bilinmemektedir. İşte Kozlar’a gelen herkes bu DEDE’ye bakmak ihtiyacını hisseder ve dağın tepesine bakar. Bulunduğu yere çıkması biraz zordur fakat çobanlar Dede’nin civarında hayvan otlattığını söyler. Oduna gidenler Dede’nin orada oduna gittim gibi Dede’yi yer belirleyici olarak anlatırlar.
Kışın gelen avcılar caminin yanından mavzer tüfeğiyle Dede’ye ateş ederler. Boğazından vurmaya çalışırlardı eskiden. Dede’nin yanına ben bir sefer vardım; uzaktan göründüğünden daha yüksekti, başına çıkması zor ve tehlikeliydi. Fakat Turan abi (Ziraat Mühendisi Turan İncel) Dede’nin baş kısmına çıktığını ancak zor indiğini anlatırdı.
Dede oturduğu yerden Kozlar halkına bakar, avcılara gözleklik yapar, çobanların davarına, oduna gelenlerin hayvanlarına bakar ve binlerce yıldır DAZKIR DAĞI’NIN Dedesi olarak orada oturur. Kozlara gelen herkesi tanır Dede…
Necati Uğur GÜRGEN
26.02.1945 Mut – 27.05.2020 Mersin