Bu yazımızla gayemiz yemek adabını öğretmek değil, Mut yöresindeki yarım asırdan fazla önceki yıllardaki yemek kültürünü zamanımıza aktarmaktır.
İnsanoğlu yaşadığı coğrafyanın kültür yapısına bağlı olarak yaşam biçimlerine uygun davranmıştır. Yani kültürel ögeler bir yaşam biçimidir.
Bu ögelerden biri de yemek kültürüdür.
Bir toplumdaki yiyecekler, içecekler ile bunların hazırlanması, sunulması, tüketilmesi ve damak zevki o toplumun yemek kültürünü oluşturur. Yemek kültürü içinde sadece yemek çeşitleri ve yapılışı değil aynı zamanda hazırlanma sebepleri ve sofra adabı da yer alır.
Kültürel özellikler toplumdan topluma, hatta aynı toplum içinde yöreden yöreye değişiklik gösterir. Bu değişim yörenin yemek kültürünü de etkiler ve zenginleştirir.
Sofra adabı öylesine güçlü bir göstergedir ki; insanlar hayatlarının diğer alanlarındaki adaplarını da sofra adabından öğrendiklerine göre uyarlamışlardır.
Eskiden sofra kurulumunda önce odanın ortasına, yere, geniş ve kalınca bir sofra bezi yayıldıktan sonra, onun da ortasına arkalıksız kahve iskemlesine benzeyen bir destek getirip konulurdu. Bazı evlerde bu destekler dört veya altı köşeli, açılır kapanır ayaklardan ibaretti, yani portetifdi. Kaldırınca, bastınız mı hemen yassılaşıverir; arkasından kocaman sini yuvarlıyarak getirilir, o desteğin üzerine yerleştirilir. Yere her fert için ince bir minder konur. Sini üzerine tahta kaşıklar sıralanır, yufka ekmekler konur. Madeni kaşık bulunmazdı veya bulunan evlerde günlük kullanılmazdı, özel misafirler gelirse çıkarılırdı. Herkes ekmeği kendi evinde yapardı. Fırından ekmek alınmazdı, yufka ekmek yapılırdı.
Pişen yemek geniş bir kaba konur sininin ortasına yerleştirilirdi. Herkes önündeki kısımdan yemeğini kaşıklardı, başkasının önünden almak ayıptı, yemekte konuşulmazdı, hem konuşursan zararın olur, sen konuşuken sofradakiler yemeği azaltacaklarından yarı tok sofradan kalkardın. Bizim kuşakta hızlı yemek yeme alışkanlığı vardır, bu çocukluğumuzda bir kaptan yemekten ileri gelmektedir.
Sofrada çatal bulunmazdı, bazı katı yemekler yufka ekmekten bir parça koparılarak üç parmak arasına alınarak yemek kabından elle yenilirdi.
Yemekten sonra sabunlu bez veya ibrik, leğen, sabun getirilir elleri oturduğumuz yerde temizlerdik. Her evde içerisinde ateş yakılan ocaklar bulunur, yemek tencerede bu ocaklarda pişirilirdi. Tencere bakırdan olurdu, içi mutlaka kalaylatılırdı.
Küllü çamur hazırlanır, tencerenin dışı küllenirdi. Böylece ateşin ısısının yavaş yavaş içeriye girmesi sağlanırdı. Yemek malzemesi tencereye konur kapağı kapatılarak ocakta yanan ateşteki saç ayağının üzerine yerleştirilirdi. Ateş zaman zaman zayıflarsa odun atılarak kuvvetlendirilirdi. Yemek tıkırdıyarak akşama kadar pişerdi. Tencerenin altındaki ateş sabit olmadığından, unutsanız bile yemek yanmaz, ondan dolayıdır ki ateşte pişen yemekler lezzetli olur. İşkembe, paça gibi yemekleri ise sabah erken ocağa koymak lazım, akşama kadar ancak pişer.
NECATİ UĞUR GÜRGEN