Kapitalist sistemin yabancılaştırdığı ve yalnızlaştırdığı insan giderek bireyselleşiyor. Geniş aileden, çekirdek aileye ve ardından tek başına bir hayata doğru evriliyoruz. Birkaç ailenin birlikte yaşadığı büyük evlerden, daha küçük evlere ve daha da küçük evlere taşınıyoruz. Bir ömür süren beraberlikler yerini kısa gündelik ilişkilere terk ediyor. Büyükanne – büyükbabayla büyüyen çocuklar, tek ebeveynle yetinmek zorunda kalıyor. Sarılmıyor, dokunmuyor ve artık konuşmuyoruz da. Bilgisayar, internet, sosyal medya ve teknolojinin getirdiği her türlü kolaylığa sığınıp, farkında olmadan sistemin gönüllü köleleri oluveriyoruz. Ruhumuzu besleyen duygulardan öylesine uzaklaşıyoruz ki robotikleşmeye mi gidiyoruz acaba demeden edemiyorum.
Sokakta, evde, okulda, televizyonlarda gördüğümüz duyduğumuz şeyler bizi zaman zaman korkutuyor. Güvensiz ve korunmasız hissediyoruz. Korktukça da kendi kabuğumuza çekiliyoruz. “Dünyanın çivisi çıkmış.” diyoruz. Yarışma programlarında alçak gönüllülüğün yerini kibir, sevginin yerini nefret, uyumun yerini rekabet alıyor. Cömertlik bencillikle yer değiştiriyor, aşkı şehvetle karıştırıyoruz. TV dizilerinde sunulan çarpık ilişkiler, kıskançlıklar, yalanlar dudak uçuklatıyor. Aile geleneğimizde olmayan yeni kültürel oluşumlar yavaş yavaş içimize giriyor. Sosyal medyada herkes kendi iyi yanlarıyla kibirleniyor, yaptığı iyiliği cümle aleme duyuruyor. Malını, mülkünü, yediğini, içtiğini, gezdiği yerleri paylaştıkça egosu tavan yapıyor. Kendini nafile çabalarla büyük gösterme derdine düşüyor. Üniversite öğrencilerimiz dünyaya daha iyi şeyler bırakmak için çalışmak yerine, kafeteryalarda geyik muhabbeti yapıp çay içiyor, ya internet kafelerde oyun oynuyor ya da kapatıp kendilerini saatlerce bilgisayar başında heba ediyor.
Gelinen noktada hepimiz aynı kısır döngünün içinde dünyayı tüketerek yaşamaktan rahatsızız. Gözlerimiz gülmüyor, yüzümüz sahte mutluluk maskeleriyle kaplı. Daha iyi bir dünyaya ihtiyacımız var ama nasıl yapacağımızı bilmiyoruz.
Felsefe, tarih ve mitoloji bize bir öneri sunuyor. Bu öneri ne dini ne de politik… Tüm zamanlarda insanın ve insanlığın olması gereken evrensel değerleri, geleneksel bilgiyi mitolojinin içinde gizlenmiş olarak, daha iyi bir insan ve yaşanılır bir dünyanın formülünü sunuyor. Sembolleştiriyor. Mitolojileri bir de bu sembolik özelliğiyle yorumlayarak anlamaya çalışırsak sanırım farklı bir bakış açısı kazanabiliriz. Mitolojiyi kısaca şöyle tarif edebiliriz:
Mitoloji bir topluma ait olağanüstü kahramanlıkların anlatıldığı, gerçek üstü varlıkların olduğu, hayal ürünü diyebileceğimiz; bunula birlikte o toplum tarafından inanılan; sözlü ve yazılı kaynaklarla nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiş efsanelerdir. Dikkat çekmek istediğim konu ise anlatılanın arkasındaki gizli gerçeklerdir.
HERAKLES’in ON İKİ GÖREVİ
“Herkül” diğer adıyla “Herakles” Yunan mitolojisinde gücün sembolü olarak biliniyor.
Zeus tanrılar kralıdır. Zeus’un karısı da kraliçe Hera’dır. Zeus bir ölümlü olan Miken Kralının kızı Alkmene’yeaşık olmuştur. Onun kocası kılığına girerek birlikte olurlar. Bu birliktelikten doğan çocuk da Herakles’tir. Bunu öğrenen Hera kıskançlık krizlerine kapılarak Herakles’e kötülük yapmıştır.
Mitolojiye göre Herakles, henüz birkaç günlük bebekken Hera’nın gönderdiği iki zehirli yılanı öldürmüş ve tanrısal bir kuvvete sahip olduğuna inanılmıştır. Herakles üstün bir eğitim görmüştür. En iyi yaptığı işler; ok atmak, at sürmek ve güreşmektir. Thebai kralının kızı Megara ile evlenen Herakles’in üç çocuğu olmuştur. Herakles’in en yaygın olarak bilinen ve antik dönemde kabartmalara ve diğer sanat eserlerine konu olan mitosu “Herakles’in 12 İşi (Görevi)” olarak adlandırılan mitostur. Bu mitosa göre Herakles, Hera’nın O’nu öfkelendirmesi sonucu karısı ve çocuklarını öldürür. Çok pişman olur ve suçlarından arınmak için Miken kralı Eurystheus’un hizmetine girer; kral, Herakles’e birbirinden zorlu 12 iş vererek bunları tamamlamasını ister ve mitolojide bu hikâye “Herakles’in 12 İşi” olarak adlandırılır.
Herakles’in bu on iki görevine kısaca değinmek istiyorum. Bununla birlikte bu görevlerinin arkasındaki sembolik ifadelere, evrensel değerlere dikkat çekmek istiyorum. Mitololiye bu yönüyle bakınca oldukça heyecan verici ve ilginç buldum. Sizler nasıl düşünürsünüz bilemiyorum tabi…
1.Nemea Aslanı gibi yırtıcı büyük bir canavarı yenmek. Aslan ancak boğularak öldürülebiliyordu.
2. Lerna gölünde bulunan Hydra’yı öldürmek. Çok başlı bir yılandı. Çok başlı yılanın başlarını kesti. Kesilen başları ise bir daha bitmesin diye yanan odunla dağladı.
3. Artemis’in kutsal hayvanlarından biri olarak bilinen Kyreneia Geyiğini yakalamak. Ancak bir yıl peşinden koşarak başardı.
4. Erymanthian Dağında yaşadığına inanılan büyük yaban domuzunu, canlı olarak yakalayıp getirmek.
5. Augias’ın ahırlarını yalnızca bir günde temizlemek .Bu ahırların temizliği için, iki büyük ırmağın yataklarının kaydırılarak ahırların içinden geçirilmesi sağladı.
6. Stymphalos yöresinin insanlarını rahatsız eden Stymphalian Kuşlarını kovmak. Bu kuşlar insanı bile yiyebiliyordu. Tanrı Athena’nın yardımıyla kovdu.
7. Poseidon’unMinos’a verdiği kontrol edilemez Girit Boğası’nıGiritten getirmek. Azgın bir boğa idi.
8. Zamanın Troya Kralı Diomedes’in emrine girerek, Troya halkına zulmeden deniz canavarını öldürmek. 9. Amazonların kraliçesi Hippolyta’dan kemerini almak .
10. 3 gövdeli dev yaratık Geryoneus’un sığırlarını çalmak. 11. Hesperidler’in altın elmalarını getirmek.
12. Hades’in ölüler ülkesini koruma görevi bulunan Kerberos isimli köpeği, yeryüzüne çıkarmak.
Herakles canavarlarla savaşmış, çok başlı yılanla mücadele etmiş.Bir geyiğin peşinden bir yıl usanmadan koşmuş . Kralın ahırını tiksinmeden,gurur yapmadan temizlemiş. Yaban domuzunu ininden çıkarmayı başarmış. İnsanları rahatsız eden kuşları uzaklaştırmışvs.Aslında mücadelesi hep kendisiyle olmuş. Savaştığı canavarlar yine kendi egosu, gururu, arzu ve istekleri, kusurlu yanları, kötü alışkanlıkları vs. İçindeki şeytanı, kötülüğü yenmek için onca çabası…
Örneğin mücadele ettiği Nemea Aslanı arzu ve isteklerimizi temsil ediyor. İnsan ancak isteklerine hakim olabilirse gücü ele geçirir. Herakles’in aslanı yenip postunu kafasına geçirmesi de bu anlama geliyor. Tembelliğimizi yenmek, doğru alışkanlıklarımızı geliştirebilmek, kusurlarımızı farkedip düzeltebilmek, öfke ve hırsımızı dizginlemek ancak duyguların kontrolünü elimize geçirebilmekle mümkündür. Bütün bunları başarmış insan Herakles’in son görevindeki altın elma gibi değerli bir varlık olacaktır.Mükemmele ulaşacaktır. Platon’un deyimiyle “Altın insan” olacaktır.
Hepimizin içinde “Herkül” gibi cesur, güçlü, kararlı, vazgeçmeyen,mücadeleci bir kahraman var. O kahramanı ortaya çıkarmak için çaba göstermemiz gerekiyor. Anlayacağınız mücadele kendimizle olmalı, içimizdeki kahramanı ortaya çıkarmalıyız.
“Dünyayı kötülüklerden temizlemek için ne bir Herakles, ne de bir Theseus olabilirsin. Ama içindeki kötülükleri ortadan kaldırmakla onlara benzeyebilirsin. Senin içinde, yaban domuzu, aslan ve ejder vardır. Bunlara hakim ol. Prokruste ile Skriron’u yeneceğine, acıya korkuya, tamaha, hırsa,kötülüğe, cimriliğe,hovardalığa,azgınlığa hakim ol. Bu ejderhaları ezmek için tek yol, gerçeği düşünmek, hakikate bağlanmak ve yalnız onun emirlerine boyun eğmektir.” Epiktetus
İhtiyacımız olan şey Herakles’in on iki görevi tamamlayıp insanlık için çalışması ve ölümsüzlüğe ulaşması gibi, kendi bencil isteklerimizi ve kusurlarımızı aşıp evrensel amaçlar için çalışmaktır.
Konfüçyüs derki;
Erdemi bütün dünyaya anlatmak isteyen eski insanlar önce kendi memleketlerini düzenlettiler.
Memleketlerini düzenlemek isteyenler, kendi ailelerine iyi olmayı öğrettiler.
Ailelerine iyi olmayı öğretmek isteyenler kendilerini yetiştirdiler.
Kendilerini yetiştirmek isteyenler kalplerini düzelttiler.
Kalplerini düzeltmek isteyenler, düşüncelerinde samimi oldular.
Düşüncelerinde samimi olmak isteyenler, bilgilerini yükselttiler. Bilginin yükselmesi şeylerin incelenmesini sağlar.
Yaşamın amacı, daha fazla tüketmek değildir. Ünlü olup herkesin gözüne girmek de değildir.
Yaşamın amacı zengin olmak, hele hele çok şeye sahip olmak hiç değildir.
Yaşamın amacı insanın öncelikle kendine sahip olması gerektiğidir. Kendi iç macerasında kendi kusurlarını yenmektir.
“İnsanın kendi kendini yenmesi, binlerce savaşta galip gelmesinden daha değerlidir. Çünkü en zor savaş budur.” Budha
Sevgiler
HAVVA UYAR
Not: Yazı için aşağıdaki kaynaktan yararlanılmıştır.
Kaynakça; Yeni Yüksektepe Kültürel- Felsefi-Hümanist Dergi