DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Az Bulutlu
22°C
Mersin
22°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Açık
22°C
Pazartesi Açık
24°C
Salı Parçalı Bulutlu
26°C

ÖKÜZ ARABASI

18.12.2018
A+
A-

Çocukluk yıllarımızda (1950-1960) okullar kapanır kapanmaz biz çocuklar Kozlar Yaylası’na çıkarılırdı. Zira, aniden başlayan sıcaklar ve sivrisinekler çocukların sıtmaya yakalanması riskini artırırdı. Yaylada olmak biz çocuklariçin bulunmaz bir nimetti.

Çünkü Kozlar adeta bir milli parktı. Çocuklar için şehirde olan tehlikeler orada yoktu. Elektrik yoktu ki, ceryan çarpsın. Şimdiki gibi yollarda trafik yoktu ki, araba çarpsın…

Evden bir çıkar dağ taş dolaşır, kiraz, vişne, elma, armut, ceviz gibi meyvelerı toplar, karamuk, böğürtlen, itburnu gibi doğada kendiliğinden yetişen meyveleri yer naturel gıdamızı alırdık.

Kozlar’ın 20 km ilerisinde Dağpazarı köyü vardır. Bu köy annemin köyüdür. Kemal Ata ve Nebi Ata isimli dayımlar bu köyde yaşarlar tarım ve hayvancılıkla uğraşırlardı. Yazları dayımlar bizi Dağpazarı’na gezmeye götürülerdi. Bu seyahati at ve eşek üzerinde yapardık. Çok zevkli geçerdi. Öküz arabalarını da köyde bol bol görür ve binerdik. Dayımların da vardı çünkü.

Bu yazıda “Öküz arabasını” anlatıyormuş gibi gürünüyorum, ama aslında amacım bir zamanlar kaybolan, yıldızlar gibi kayıp giden bir dönemin hatırasını yaşatmak.

Öküz arabası, on dokuzuncu yüz yılın teknoloji simgesi. Yirminci yüz yılın ikinci yarısında silikleşti ve yok oldu. Yirmi birinci yüz yılın başında onu fotoğraflarda ve müzelerde görüyoruz, nostaljik hikayelerini okuyoruz.

ÖKÜZ ARABASI… Evet, iki öküzün çektiği herhangi bir arabadır. Eski fotoğraflardan ilk öküz arabalarının iki tekerlekli olduğunu anlıyoruz. 1900’lü yılların başında dört tekerlekli hale gelmiştir. Yalnız bu arabaları mutlaka öküzlerin çekmesi gerekmez. Arabaya mandalar da koşulabilir. Mandalar koşulduğu zaman “Manda arabası” olmaz. Araba yine öküz arabasıdır. Nedeni, sözkonusu nostaljik ağaç arabanın “Öküz” simgesi ile bütünleşmiş olmasıdır.

Romanlardan ve resimli tarih ansiklopedilerinden okuduğumuz kadarıyla Osmanlılar zamanında öküz arabalarının özel bir türüne “koşu arabası” denen bir araba varmış. Bu arabalar ile İstanbullular pikniğe gidip gelirlermiş. Yazı dilinde öküz arabası terimi yeterince nazik bulunmaz, onun yerine daha nazik olan Kağnı kullanılır. (Bunu Silifke Lisesi’ndeki Edebiyat hocamızda söylerdi.)

Evet, kağnı da bir öküz arabasıdır. Fakat ben görmedim, ancak resimlerden tanıdım. Dağpazarı Köyü’nde dayımın öküz arabası dört tekerlekli, ağaç ve tahtadan yapılmış bir taşıma aracıydı. Arkada kuyruğu vardı. Önde Arış ve boyunduruğu bulunur, iki tarafında tahtadan yapılmış kanatlar yer alırdı. Ön tekerlekleri arka tekerleklerinden biraz daha küçüktür. Aheste yol alan gıcırtılarla tıngır mıngır giden bir araçtı.

Yük arabasıdır, ulaşım aracıdır, sabır taşıdır öküz arabası. Beyaz yaşmaklı, uzun siyah feraceli kadınların, belleri kalın yün kuşakla sarılmış erkeklerin, ağzı dualı ve şükürlü, sözü zikirli insanların aracıdır. Öküz arabası, hayvanlar koşulduktan sonra, çoğunlukla “Yedilerek” hareket eder. YEDMEK, öküzlerin önünde yürüyüp onları yularlarından çekerek, arabayı gideceği yere götürmek demektir. Yeden arabanın direksiyonunu kullanan kişigibidir. Yeden bazen bir çocuk, bazen bir kadın, bazen bir erkektir.

Çocuk ve kadınlar arabada iken Yedme sorumluluğu erkeğe düşer. Yorulan arabaya biner, dinlenen Yedme görevini üstlenir. Bu süreçte kınamalar da olur. Şu mealde bir söz “Ulan bacaksız, yaşlı babanı yürütmeye utanmıyor musun?” türü sözler öküz arabasının cıngıllarıdır. Öküz arabasının gaz pedalı ucunda küçük bir demir bulunan uzunca bir sopa var.

Buna ÜVENDİRE denir. Öküz arabalarında, at arabalarında olduğu gibi hayvanlar kırbaçlanmaz, dürtülür. Dürterken öküzlere nazik davranılır. Öküzlerin sırtına vuran kınanır.

Öküzlerin insanlar üzerinde çok hakkı vardır. Öküz arabalarının frenine köstek veya kızak denir. Demirden yapılmıştır. Kısa kenarlıklı bir kızaktır. Yanda bir veya bir buçuk metre uzunlukta kalın bir zincirle arabanın şasesine bağlanır. Araba yokuş aşağı inerken sürat almasındiye kızağa bağlanır. İniş bitince çıkarılır. Boyunduruk öküz arabasının en önemli parçasıdır. Öküzlerin omuz kemikleriyle yükü çekmelerine imkan sağlar.

Bu arabaların, yaka, ağaç damaksı, zelve, çeki çivisi, karabasan, gıcıva denilen birçok parçası vardır. Öküz arabalarında iki dingil bulunur. Birincisi, iki ön tekerlek arasında, ikincisi ise arka tekerlekler arasında uzanır. Bütün parçalar monte edildiğinde artık araba kullanılır hale gelir.

Çin’de yaşayan Donk halkı, 400 yıldan beri köylerindeki en kuvvetli öküzü alıkoyup, boynuna ve ön ayaklarına bir ip bağladıktan sonra onu yüksek bir ağaca asarlarmış. Donk’ların fikrince, ağaca asılan öküz onlara uğur ve bol mahsul verdiğine inanırlarmış. Tapınılmış, eziyet edilmiş, öldürülmüş, aşağılanmış, kutsanmış, melekleştirilmiş garip bir hayvandır şu öküz…

Dağpazarı Köyü; Kavaközü, Navdalı, Çivi, Eleksi, Güme (eski isimler) köylerinin ortasında çok eski bir yerleşim alanıdır. Büyük bir kilise köyün ortasındadır. Köye vardığımızın ertesi günü, dayımların tarlasının bulunduğu ÖZ’e gideriz. Onlar tarlada ekin biçip harman yaparken, bir taraftan da kışın hayvanların yiyeceği otu dererler, balya yaparak yoğun bir çalışma içerisine olurlardı.

Hazırlanan saman çuvalları ve ot balyaları öküz arabaları ile köye taşınırdı. Biz çocukların en büyük zevki çuvalların üzerinde köye gidip gelmekti. Elimizde Üvendire ile öküzleri idare ederek arabayı sürmek en büyük oyundu bizim için. Öküzlerin önünde Yedlemeyi büyüklerden birisi yapardı. Akşam olduğunda, yorgunluktan hemen uyurduk. Dayımlar biz uyurken erkenden ÖZ’e çalışmaya giderlerdi. Sıcak basmadan epeyce iş yaparlardı. Arkadan biz gelirdik. Suyun başında yengem, sacı kurmuş, sıkma ve çökelek böreğinden oluşan kahvaltıyı hazırlamış olurdu…

Bir güzel kahvaltıdan sonra, ata, eşeğe ve arabaya binmekten akşamın nasıl olduğunu bilmezdik. Bu arada öküz arabası ile bir de kaza atlatmıştık: O gün her zaman olduğu gibi, öküz arabasına saman çuvalları, ot balyaları tepeleme yüklenmiş, biz çocuklar da en tepeye oturmuştuk. Yola koyulduk, yokuşun başına geldiğimizde arabayı idare eden abimiz, kızakları takması gerekirken, zoruna gitti yokuşu ineriz dedi yürüdük, tam yokuşun ortasına geldiğimizde araba sürat almaya başladı, öküzler arabayı zaptedemiyordu. Durum tehlikeli olduğu halde biz çocuklar seviniyorduk, araba hızlı gidiyor diye.

Civar tarlada çalışanlar koşarak geldiler, bir kısmı öküzlerin önünde giderken, bir kısmı da kızakları tekerlere bağladılar araba yavaşladı. Tehlike önlenmişti. O anda araba davrilmiş olsa çuvalların altında kalmak hiçtendi. Her yıl dayımlar bizi Kozlar’dan alırlar, 15-20 gün köy hayatı yaşardık. Tavukları beslerdik. Cü cü cü diye çağırdığımızda yemlenmek için koşar gelirlerdi. Akşam üzeri koyunlar gelir çobandan, onlarla ayrı bir ilgilenir mutluluktan uçardık…

Sabahları yengem inekleri sağar, dayım kovandan bal keser, yine yengem yayık yayar taze tereyağı elde ederek bize köye kmeği ile mükellef kahvaltılar yaptırırlardı. Kozlar’a evimize geldiğimizde hepimiz boğa gibi olurduk…

Hepsine Allah rahmet eylesin… Kemal dayımın büyük oğlu Mersin’de TEK müdürü iken emekli oldu. Dağpazarı’na, eski evlerinin yanına ev yaptı. Yazları Dağpazarı’na çıkar, bizler de her sene olmasa da arasıra köye yanına gider nostaljimizi yaşarız…

NECATİ UĞUR GÜRGEN

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.