İnce eleyip sık dokuyor iktidar. 2002’den önce gelmiş geçmiş hükümetler hiçbir çivi çakmamış ülkeye. Her şey kendi dönemlerinde yapılmış, mış. T.C. kurulduğu ilk yüzyılında halkımız, eskimolar gibi inlerde, kara çadırda, çağların insanlığa sunduğu yapılara kapalı yaşıyordu. 42 bin köyde okul yoktu. Üniversiteler, yollar, köprüler, viyadükler, tüneller de yoktu. Çağın taşıtları, buzdolapları, çamaşır makineleri, fırınlı ocak, her şey yoktu. Kısaca yüz yıl boş oturmuş demek istiyor iktidar.
Oysa dünya 1923 -1950 arası yoktan varolmuş, Cumhuriyetin kalkınma, yatırım hamlelerinin nasıl gerçekleştiğini incelemek için ülkemize ekipler göndermişlerdi. Yaratılan kalkınma, mucizeler karşısında donup kalmışlardı. İyi kötü öğretmensiz, okulsuz köy kalmamıştı. Yüz elliyi aşkın fabrikalar… Sayısız köprüler, kentleri birbirine bağlayan yollar… Neler yapılmadı ki? Yazmaya kalksanız, sayfalara sığmaz. Daha iyi görmek için bu iktidar, çivi bile çakılmamış dedikleri ülkeye yapılan yatırımları 22 yıldır satarak bitiremedi. İnkara gerek yok; Onlar yaptılar, siz hazıra konanlar satmadınız mı?…
2002 öncesi bizler daha özgürdük. Kişiler, dernekler, sendikalar, şiddetsiz, çevreye zarar vermeden istek ve talepte bulunma özgürlüğüne sahipti. Onların güvenliğini devlet sağlamakla yükümlüydü. Ya şimdi; aynı özgürlüğe sahip miyiz? Ayrıcalıklı bir zümrece yönetiliyoruz. Avrupa’dan 300 yıl gerideyiz değil; 500 yıla yol alıyoruz. Cumhuriyet; çağdaşlaşmanın, aydınlanmanın habercisidir. Her alanda medeni yaşama, kalkınma, özgür toplum olma çabasıdır, gayretler… Mevcut oligarşik yapı, ülkede tek tip İslami toplum yaratmak için çalışmaktadır. Bu kısır döngü, Z kuşağının ve halkımızın direnişine çarpmıştır. Toplum uyanmadı; yönetenleri uyandırmak, Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkmak için ayağa kalkmıştır. Varı yok etmek değil; geliştirmek için mücadeleyi seçmiştir.
Bu düzende milletimizin üstüne oturmuş şiddetli bir baskı var. Yokluk, yoksunluk, bi çaresiz bitiriyor toplumu. Aile için en önde gelen sorunlar çocukları. Kendileri acı çeke çeke bu yaşlara gelmiş, sadece aile bireylerini gün boyu düşünmek yıkıyor onları. Kendileri gibi yaşamasın kuzucukları. İş, aş sahibi olsunlar, ama neyle? Canevlerinden vuruldukları nokta çaresizlikleri. Okuyup adam olsunlar dertleri. Para yok, toprak yok yeteri kadar ekecek. Yoksulluk bizlere kader oldu diyemem, kader etti iktidar. Irkçılık, Siyasal İslam baskısı altında çile çekiyoruz. Savaşsız, kavgasız, soygunun olmadığı bir düzeni yaratmak mı zor geliyor bizlere? Mevcut cezaevleri yetmiyormuş gibi 106 yenisi yapılacakmış. Gülelim de gönlümüz açılsın.
Turpun büyüğü 14 Büyükşehir Belediyesi’nde mi? Görünen köy aha işte!… Söylediğim hayal ötesi bir şey değil, gerçek. Ne kadar erken seçim imzası toplanırsa toplansın, iktidar gemi azıya almış. Seçim rüyası gerçek olmaz. Sırlarla örtülü bir yolda yürüyoruz. Karşı duracağımız içteki oligarşik düzen değil. Uluslar arası emperyal devletlerin yüz yıllık hayalini gözardı edemeyiz.
Irak, Filistin, Gazze, Libya ne oldu? Sıra Suriye idi o da oldu. Siyasi mühendisliğe gerek yok. Faşizmin ameliyat masasında 50 yıl içinde Türkiye ve İran var. Mısır’a ne zaman gelir bilemem. Orta doğuda dünya ekonomisini elinde tutan devletler, “ULUS DEVLET” istemiyor. Yutulması kolay devletçikler olsun istiyor. Ülkemizde çığ gibi büyüyen tepkilerin nerede duracağını kestirmek mümkün değil. Bu haklı direniş toplulukları içine sokulan gizli ajanlar var. 1977 Taksim, Madımak olaylarını ateşleyenler uyumuyor, zaman ve yer kolluyorlar. İktidar ülkeyi adım adım bu kanlı oyunun içine ama bilerek ya da bilmeyerek sürüklüyor. Ekonomide, eğitimde, hayatın tüm alanlarında fren patlamış görünüyor. Tez elden milletin önüne seçim sandığı getirilmez ise gelecek karanlık. O sandık gelene kadar aklıselim direnişlere devam.
17.04.2025
Cemil COŞGUN.