Geçenlerde emekli bir arkadaşım birkaç hayalini anlattı bana.
Abooo, kim kurmaz ki bu hayalleri!..
Uçsuz bucaksız bir hayalistan!..
İşte birkaçı:
“Dostluk arkadaşlık öldü ölüyor, akrabalar köylüler bile birbirini tanımaz oldu. Gözümü kayısı parasına diktim ben de. Olacak ya, kayısı bir para etti, bir para etti. Tam 10 bin lirasını bir köşeye ayırdım. Bütün köylülerimle, bütün akrabalarımla buluşacağım. Köyümün en yaşlıları, en gençleri, adlarını bile bilmediklerim, hiç görmediklerim, yine tepeden tırnağa bütün akrabalarım, akrabam olduklarını bile bilmediklerim…
300 kişilik bir lokanta ayarlayacağım…
Herkes doya doya yemek yiyecek, birbirine sarılacak…”
*
“Gidişattan çok korkuyorum, zaman zaman kendimi bile topa tutuyorum…
Derken gün dönüyor devran dönüyor, bizim parti iktidara geliyor. Demokrasi, özgürlük, laiklik, cumhuriyet, bilimsel eğitim… Hurraaa!..
Adaletin önünde, hukukun üstünlüğünde öyle bir hesap veriyor ki suçlular…
Köyler, kentler soluk alıyor, doğa bile bayram ediyor…”
*
“Yıllardım içimde bir heves…Kimisini atıyoruz, kimisini yakıyoruz, kimisini satıyoruz, kimisi çürüyüp gidiyor… Sonuçta hepsi yok oluyor, ölüyor. Yüzlerce yıllık geçmişimizden, çocukluğumuzdan ve gençliğimizden çocuklarımıza, geleceğimize bir şey kalmıyor. Ne olursa olsun bir müze kuracağım, kültür müzesi…
Bilet alacağım, çıkıncaya kadar… Köyleri dolanacağım bir bir, eskiye ait ne bulabilirsem, yalvarıp yakaracağım, gerekirse parayla alacağım… Umutluyum, heyecanlıyım, yapacağım bunu…”
*
“Bir çiftlik kuracağım arkadaş; yeryüzü cenneti, Nuh’un Gemisi…
Suyu bol bir yer. Bu toprakta hangi bitkiler yetişiyorsa, en az elli çeşit hayvan, kuş… Yine en az elli çalışan… Herkesin imreneceği, soluklanacağı, yaşam coşkusunu artıracağı bir cennet…”
*
-Peki sevgili arkadaşım, günlerin nasıl geçiyor?
-Nasıl olsun, kuşluğa doğru kahveye, dört beş el oyun, akşama doğru da eve…
-Oooo, ne güzelmiş!..