Ereğli – Karapınar arasında bataklıklardan kuşlar havalandı. Sıcak kuytu yerlerde sığırcık kuşları kışlık mekan bulmuşlardı. Her geçen gün omzuna silah alan bataklık kıyılarına gelmeye başladılar. Her silah atılışında yığınlar ölüyordu. Kalanlar korku içinde oradan oraya savrulmaya başladılar.
Bir turna sürüsü geldi onların üstünde uçtular. Bolkar dağlarına doğru uçup, tekrar geldiler. Sanki onlara bir haber veriyorlardı. Sığırcık kuşları da yerden kalkıp onların yanında uçmaya başladılar
Ereğli üstünde bir kuş sürüsü, gökleri kapladı. Ova üstünde samah döndüler. Bolkar Dağlarında Medetsiz Tepe üstünde Bulgar Bozoğlan‘ı ziyaret ettiler. Aşağıda bir vadi uzanıyordu. Ardıçlar salınıyordu. Boz ardıç onlara göz kırpar gibi oldu. Aşağı indiler. Son kalan börtü böcek onlara yem oldu.
Öncü Turna Kuşu Yüğlük Dağlarına yöneldi. Dağları aştılar. Avşar Yurduna ulaştıklarında damlar, çardaklalar onlara el açtı. Girdiler sıcak bir yer. Ama yiyecekler kalmamıştı. Bolkar Dağlarından top top sesler geliyordu. Bu kara kışın belirtisi idi. Dağlardan sisler, kara bulutlar hücum etti.
Anladılar ki, burada onlara mekan olmayacaktı. Kuş sürüsü Allı Turnanın ardından aşağılara doğru uçmaya başladılar.
Mağara üstünde inleri gördüler. Bir kısmı inlere sığındı. Evlerin damlarında dumanlar çıkıyordu. Burası daha ılımancık geldi her gittikleri yerde yeni kışlak buldular.
Ören, kızılgeçit üstünde bir yeşillik vardı. Bir yaşam vardı. Turna kuşu tepenin başına kondu.
“alın size güvenli yer yaşamaya bakın” dedi. Onun ardında bir turna sürüsü Lamas vadisinden aşağılara doğru uçtu gitti.
Kuşlar terk edilmiş evlere girdiler. Onların kışlağı oldu. Evlerin arasında duman tutan evler vardı. Çocuklar da azdı. Onları elleri tüfekli, kuş lastikli vuran da yoktu. Onlara dost oldular.
Bulutlar Lamas kanyonundan, derenin içine koyu sisler yaparak geldi. Sonra Yüğlük dağlarından gelen kapkara bir bulutla birleşti. Kendi içinde karıştılar, dalaştılar. Bir göz kırptılar. Sonra bir çıngı çaktılar.
Bulutlar karardı, karardı, birden bir karanlık çöktü. Bir sessizlik. Hafiften bir esinti. O da durdu. Çiseleme başladı, yavaş yavaş. Kar taneleri beyazlaştı, şekillendi büyüdü, büyüdü. Uçuşarak yerlere yığılmaya başladı. Her gelen kar lapaları kuytu köşeleri seçti önce. Doldu doldu; yığınlar kürsün oldu.
Sonra doğa başladı beyazlaşmaya, sonra doğanın yüzü apak oldu. Kesme ağaçları, çam ağaçları, piynarlar, meşeler, karşı dağlardaki ardıçlar, katranlar ve boz renkli ağaçlar ala bula oldu. Az daha yağdı savrula savrula. Biraz daha beyazlaştı ağaçların üstü. Çampürleri görünmez oldu. Bir gelinlik giydi doğa.
Birkaç kuş uçtu geçti. Evin çelenisinin altına kondular. Üzerlerindeki kar taneleri eridi.
Siyem siyem akmaya başladı. Kuşlar titriyordu. Gözleri açılmıştı bir karış. Fır fır dönüyorlardı sağa sola. Biri iyice titremeye başladı. Titredi, titredi. Bir ses duyuldu.
“ Pat” düşmüştü kuş. Ölü yatıyordu yerde.
Öbür kuşlardan bir ses geldi. Bir ötüş ki sanki ağlamaklı. Uzun, uzun tiz sesler,
ardından kesik kesik ötüşler. Bir ağıt dillendi. Karşı koyakta yankılandı.
Yerler, ağaçlar apaktı. Uçuşarak yağan karın her inişinde bir yükselti oluyordu. Kar yağışı hızlandı. Kürsünler yükseldi. Ağaçların gövdeleri kaybolmaya başladı.
Kuşlar geldi yine. Can havliyle ötüşüyorlardı bu kez. Geldiler hızla toprak damın çelenisine doluştular. Biraz önce yere düşen kuş yok olmuştu. Karlar örtmüştü üzerini.
1975 – ÖREN KÖYÜ