Önceki yazımda kişinin konuşma ihtiyacına değinmiştim. Bir o kadar önemli olan dinlemesini ve gerektiğinde susmasını bilmektir.
Burada önemli bir husus ortaya çıkıyor; galiba biz dinlemesini bilmiyoruz. Aslına bakarsanız, konuşmasını da bilmiyoruz. Çoğu zaman konuşmak adına; ya kavga, ya da dedikodu yapar, gıybet ederiz. Hatta işi iftiraya kadar götürdüğümüz olur.
Dinlemek insana saygının gereğidir. “Sevgide serbestlik, saygıda mecburiyet vardır.” sözü önemlidir
Bir başka özelliğimiz ise, susmasını bilmemektir. Hayatta susulması gereken anlar vardır. Geriye dönüp baktığımızda iyi ki söylememişim dediğimiz sözler yok mudur? “Öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır.” Bazen de, illa ki konuşulmasını istediğimiz konular, konuşmasını beklediğimiz kişiler vardır. Konuşulsa, belki de bir haksızlık, bir musibet ortadan kalkacak. Ama konuşulmaz, sır olur gider… Gizli olanı ifşa etmek, açıklanması gerekeni saklamak ise, toplumu yaralayan bir başka alışkanlığımız. Herkes böyle midir? Elbette hayır…
Evet konuşmak güzel; ama ihtiyacı kadarı faydalı, her şeyde olduğu gibi fazlası zarar…
Konuşmak önemli; ama yerinde konuşmak, bildiğini konuşmak… Eski bir reklamda sıkça tekrarlanan ”Ağzı olan konuşuyor.” sözü hala kulaklarımızda. Bilsek de konuşuruz, bilmesek de… Herkes her şeyi biliyor gibi yapıyor. Bakıyorsunuz, herkes ekonomi konuşuyor, reçete ortaya koyuyor. Herkes siyasetçi, herkes hukukçu; asıyor, kesiyor, mahkum ediyor. Doğrusu ahkam kesmeyi çok seviyoruz. Ülkede deprem oluyor; herkes deprem uzmanı, herkes mühendis. Kriz oluyor, maşallah ekonomiyi bilmeyen yok.
Ekonomiyi ekonomist; depremi mühendis; hukuk’u hukukçu konuşmalı. İlmi temellere dayanarak, okuyarak, inceleyerek, düşünerek konuşmalı… Kısaca herkes bildiğini konuşmalı, bilmiyorsa dinlemeli. Ama herkes düşünmeli. Öyle konular var ki, konuşa konuşa posasını çıkarıyoruz. Sonuç kocaman bir sıfır. “Konuşan Türkiye” bu olmasa gerek!
Bir de konuştuklarımızı olduğu gibi yazdığımızı düşünüyorum. Herhalde bol nokta noktalı ucube bir şey ortaya çıkar. Yazdığımız gibi konuşabilmek ise, bir sanat olsa gerek.
Sonuç ortada; kavram kargaşası, istikrarsızlık, güvensizlik, ümitsizlik içinde kıvranıyoruz. Sebebi de bizde, sonucu da bizde…
Eğri oturup, doğru konuşalım; konuşmasını da, susmasını da, dinlemesini de öğrenmeye ihtiyacımız var. Görüyorsunuz, ne çekiyorsak, dilimizden çekiyoruz.
Ve diyoruz ki : “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”
@kpınar 020421