Suveyş Kanalı ve demiryolunun gelişimi ile birlikte 19. y.y. yılda Bolkar Dağları, Toros Dağlarında yeni bir yaşam başlar. Adana’da, Mersin’de orman emvalleri kesimi, Taşucu, Karataş, Mersin gibi liman, iskelelerden gemiler ile kereste ticareti başlar, demiryolu yapımı için gerekli latalar, tomruklar gemilere yüklenir, ihraç edilir.
Ege’den, Akdeniz’den, özellikle Alanya bölgesinden orman işi ile uğraşan Tahtacılar akın akın getirilir, ormanda çalışmaya başlarlar. Bıçkılar, kolastarlar çalışır, katırlar yük taşımaya başlar.
Silifke’de Hacı Paşalar, Mersin’de Azaklar, Adana’da kereste tüccarları, Ermenekli kereste tüccarları, ormanları kestirip, demiryolları istasyonlarına taşırlar. Pozantı, Karaisalı arasında on binler çalışır.
Silifke Bolacalı’da Tahtacılar Hacı Paşa Zadelere çalışırlar. Mersin’de Azakzadelere, sonra İş Bankası devreye girer. Hatta teşvik bile verirler. Ormanda çalışan ailelerin çocukları askerden muaf bile olur.
1900-1950 yılları arasında Bolkar Dağları eteklerinde Cocak Deresi’nde yaklaşık 350 hane Alanya yöresinden gelirler, Adana yöresinde işi biten aileler de bunlara dahil olurlar.
Azakzadeler burada kesim işlerini yaparlar. Mersin’e inen Tahtacılar katırlarına Azakhan’a bağlar, onların katırlarından han parası alınmaz. İşlerini bitirirler, erzaklarını alırlar, Bolkar Dağları eteklerinde Alanya, Kızılkaya köylerine ulaşırlar.
Bahar gelince Bolkar Dağları’nda Bulgar BOZOĞLAN Dede’ye giderler, kurbanlar kesip, niyaz ederler, ondan sonra da kesim işlerine başlarlar.
Cocak Deresi, vadisi, katran, iledin ormanı ile kaplıdır. Orada akşamlara kadar ağaçlar kesilir, domrulur, sonra aşağılara sulara bırakılır. Tarsus Irmağı onu aşağılara götürür. Orada çalışan Tahtacılar, Hamallar, onları toplarlar, iskelelere ve tren yollarına ulaştırırlar.
1950’li yıllara kadar 350 hane burada çalışmaya devam eder, sonra iş biter, göç başlar, Erdemli, Silifke, Anamur, Bozyazı, Mersin, Tarsus’un kenar mahallelerinde hızarlar kurulur. Ereğli/ Konya’ya gidenler olur, orada da hizarlar kurulur. Hala bu hızarlar çalışır.
Kızılkaya köyünde 70 hane kalır, iş, güçler azalır, şimdilerde 20-25 hane ancak vardır. Evlerin bacasından artık duman tütmez olur, yazları birkaç aile yaylaya çıkar.
Hüseyin Kara, dedesinden, babasından kalan yere tahtadan evler yapar, konuklar gelmeye başlar, birkaç yıl önce köyde kurulan cami yaptırmama derneği ile köye cami yaptırılması durdurulur. Mersin’de yaşayan Alevi canlar, bir Hıdır Ellez gününü orada birlikte kutlarlar. İşte o gündür, bu güne bir Dünya Cenneti Derneği kurulur. Paranın geçmediği, imecenin, özgür yaşamanın adımları, sanat, kültür ve ortaya çıkan sevgi, barış dili. Şimdi artık Türkiye dünya tanıyor. Cocak Vadisi’nde, Kızılkaya Köyü’nde bir Dünya Cenneti ortaya çıkmış. Yürüyüş parkurlarında gezginler yürüyorlar, sanatçılar, yazarlar, aydınlar orada buluşuyor.
Tarih içinde kaybolan Azakhan’dan bir öykü ortaya çıkıyor. Azakhan yıkılmış, yok ama Kızılkaya’da yeni bir yaşam süreci devam ediyor.
Birlikte çalışmak, birlikte üretmek, birlikte paylaşmak. Aşık İsmail Kara, Hüseyin Kara, Oktay Armutlu, yeni seçilen muhtar Candan Kara el ele vermişler, her gün yeni bir güzelliğe imza atıyorlar.
Kaynak Kişiler:
- Aşık İsmail Kara,
Kızılkaya Köyü- Toroslar- Mersin
- Bektaş Kara,
Kızılkaya Köyü- Toroslar – Mersin
- Mustafa Erim, Yazar.
Mersin
AZAKHAN :
“Azak Han 1899
yılında (1315) Marelanbus Şatır adında bir Rum tarafından inşa edildi. Azak
Han’ın bulunduğu mahallenin adı Frenk Mahallesi idi.
Azak Han’ın daha sonraki maliki olan Hamdi Paşa,
gayri menkulü 1918 yılında (1334) Adanalı Hüseyin’e satmıştır. Gayri menkul
sırasıyla 1922 yılında (1338) Hulusi Efendiye, 1927 yılında Abbas Hilmi Paşaya
ve 1928 yılında da yapıya adını veren Azakzade’lere geçmiştir. 1986 yılında ise
son maliki olan Mahir Şahin’e intikal etmiştir.
Azak Han önceleri yolcu ve yolcuların
hayvanlarının barındığı bir han olarak kullanılmakta idi. Kentin liman iskelesine
ve ticaret bölgesine yakınlığı nedeniyle, sonraları ticari faaliyetlerin
yürütüldüğü bir merkez haline dönüşmüştür. Azak Han’ın ticari bir merkez olma
durumu, yıkılıncaya kadar devam etmiştir.
Bu kentte doğup büyüyen yada son 40 yılını bu
kentte geçiren herkesin bir şekilde Azak Han’la yolları kesişmiştir. Tüccarlar,
Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelip hububat satan çiftçiler”
MUSTAFA ERİM – 1917 Mersin “