Yine ağustos, yine sımsıcak bir Mut. Genç, dinamik, yeniliğe açık ve bunları eylemliliğine de her anlamda yansıtan kaymakam sayın Osman Yenidoğan söyleşi teklifimizi kabul etti. Kendisine söyleşi teklifimizi kabul ettiği için ve Mut’a kazandırdığı her türlü zenginlik için Mutlular adına Mut’lu bir site olarak teşekkür ederiz.
Mutilcesi.net: Öncelikle şunu sormak istiyoruz: Mut ilçesi kaymakamlıktaki ilk görev yeriniz mi?
Kaymakam Osman Yenidoğan: Ben Kastamonu’nun Araç ilçesinden geldim buraya. Mesleğe 1992 yılında başladım, 17 yıldır bu meslekteyim.
Mutilcesi.net: Kaymakamlık meslek olarak vatandaşın bürokrasi ile ve devletle ilk karşılaştığı makam olması nedeniyle zor ve hassas bir görev olarak algılanıyor. Sizce de öyle mi? Siz kaymakam olmaya nasıl karar verdiniz?
Kaymakam Osman Yenidoğan: Kaymakamlık mesleği sizden hem devletin içinde olmanızı istiyor hemde tarafsız, bağımsız, kendinizi bir çok olumsuzluklardan da korumanızı istiyor. Bizim mesleğin öyle bir zor tarafı da var. Adliyeciler, adli makamlar hiç kimse ile görüşmek zorunda değiller. Yani “Ben mahkemede konuşurum dışarıda hiç bir şeyim olmaz” der. Ama ilçenin kaymakamı öyle midir? Örneğin; siz şimdi buraya geldiniz. Benimle görüşme isteğinizi belirttiniz. Bende “görüşmek istemiyorum” desem, “Kaymakam bizimle görüşmedi” dersiniz ve kendiniz açısından olumsuz imajlar kafanızda şekillenmeye başlayacaktır. Doğrusu o…
Öyle birşey ki bu kapıdan giren kişinin de hangi niyetle, hangi istekle geldigini de anlayamıyorsunuz. Şimdi Avrupa da birçok şey -sizler daha rahat anlarsınız- ben bir yıl İngiltere’de kaldım dil kursu dolayısiyle. Biraz gezim oldu. İşte bir haftalığına 2007’de Avusturya’ya gidip oaradaki OMBUDSMANN’lık olayını inceleme durumum oldu. Onun dışında Kıbrıs’tı, işte -Gaziantepli’yim- Suriye’ye gibi yurtdışına gidip gelmişliğim oldu. Avrupa’yı -nispeten- tanıdığım kadarıyla şunu gördüm; Bir çok hizmette iş ‘beyan’ usulü yürüyor. Yani vatandaşın beyanı esas alınıyor. Türkiye’de beyan dediğiniz zaman…bizde beyanlar maalesef çoğunlukla yanlış beyan oluyor, yani beyan doğru gelmiyor. Ben devletten alayımda nasıl alırsam alayım, hakkım olsada alayım olmasada alayım yaklaşımıyla geliyor.
Kaymakamlığın tanımını yapmak mümkün değil. Meslek olarak kaymakamlık, ne iş yapar? desem size yada ne iş yapmaz? desem bunun tanımlamasını yapmak mümkün degil.
Bana geliyor ögrenci diyorki
“kaymakam bey ne iş yaparsınız?”
Haydaa!
Ya diyorum ben ne iş yapmazını söyleyeyimde…ne iş yaptığını siz tahmin edin.
Ben diyorum;
-Bankalara karışmam.
-Para sirkulasyonuna karışmam.
-Jandarmaya karışırım ama normal Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili işlere karışmam.
-Sınır Güvenliği ve Genel Kurmay ile ilgili işlere karışmam.
-Bir de Mahkemelere karışmam.
Başka her halta karışır bir kaymakam. Yada herşey ile ilişkilendirilecek işlere…
Tanıtım işi var mı? Var. Yani şu an yaptığınz iş gibi.
Yurt dışıyla ilgili gelen vatandaş işi var mı? Var. Birçok yurtdışından gelen evraka kaymakam olarak imza atmak durumundasınız.
Örnek; bir bakım belgesi düzenlenecek yurtdışından gelecekler için, sizin imzanızı istiyor. Nüfus’tan bir Apostil yada başka birşey olacak sizin imzanızı istiyor.
Sağlıkla ilgili bir konu; şurda ölen çocukla kaymakamlığın ilişkisi var mı? Sağlık Teşkilatı dolayısiyle var. Yani gökte uçan kuş ile de ilişkisi var, yerdeki toprakla da ilişkisi var.
Ondan dolayıdirki, bu meslek öyle bir görevki, bunun için çerçevesini çizip şunu da yaparım bunu da yapmam demek çok zor. Hele de hakkıyla yapmaya çalışırsanız. Ben hakkıyla yerine getireyim derseniz, o manada çok zor.
En zor tarafı da iletişim. Çünkü insanlar dediğim gibi Avrupa’daki gibi -oransal olarak tabi- yüzde yüz samimi ve net değildir, özellikle de bizim Türk Toplumu açısından baktığınızda bizde çok daha yüksek, bizde çok daha fazla.
Biz toplumsal gelişme süreci yada siyasal sosyoloji içerisindeki belli yerleri ve ekonomik gelişmeyi atlayarak gidiyoruz. Bizim, işte demokratik toplum açısından yada işte Liberalizm’in bütün sistemlerini 300-500 yıl yaşayıp sonra bir noktaya gelme sansımız yok. Orada atlıyoruz…
Ve bakın herkes Nikon, herkes bir bilgisayar istiyor. Herkes cep telefonu istiyor. Öğleyin telefoncu esnafa gittim, şalvarlı amcam, yörük amcam gelmiş diyorki “3G olsun” diyor. “Amca burda çekmiyor” diyor esnaf. “Olsun” diyor. “Şimdiden hazırlıklı olalım, 3G olsun” ondan sonra da 3G’den sıkıntı yaşayacak…
Mutilcesi.net: Mut ilçesine atandığınızda ilk gözleminiz ne oldu? Buradaki görev süresince Mut’ta gerçekleştirmek istediğiniz projelerden hangilerini hayata geçirebildiniz? Gelecekte gerçekleştirmek istediğiniz hangi projeleriniz var?
Kaymakam Osman Yenidoğan: İlk atandığımda Mut imar yönünden, bir de toplumsal yaşantı yönünden yörüklük yada göçerliliği biraz üzerinden atamamış bir ilçe görüntüsü veriyordu. İmar zaten yörüklüğün izlerini taşıyor. Düşünün yerleşik hayat 50 yıllık bir sürece denk düşüyor. Gerisi hep yörük yaşamı. Dolayısı ile de tam manası ile bir yerleşim ve imar gerçekleşmemiş.
Buraya gelmeden önce görev yaptığım ilçe olan Araç ilçesi küçük bir ilçeydi ama oradaki insanların çoğu İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde yaşamış, kent yaşamını iyi bilen belli bir yaşam standardında olan emekli insanlardı. Bahçeleri çok düzenli, evleri tertemiz, her yer yemyeşil harika bir imar…
Mut’a Karaman tarafından girdiğim zaman Mut bana yıkık dökük bir şehir imajı vermişti. Hükümet Konağına geldim, Hükümet Konağı karşısıydı o zaman… geldiğimiz yol meyhoş etmişti bizi…lojmanımız desen 90 m2 ufak… Tabi ilk imaj olarak bende “ya ben nereye geldim” gibi bir hissiyat uyanmıştı.
Bunların içinde Mut’un ekonomik potansiyelinin olduğunu, geleceğe dönük birikim taşıdığını, bunun planlanması halinde Türkiye’nin iyi bir noktasında olacağını, hem Türkiye’de hem Dünya’da rekabet edecek ürünlerinin olduğunu, insan zaman içerisinde keşfediyor.
Zaman içerisinde ben bunların gerçekleşeceğini umuyorum. Bu zamanında çok geç olacağını düşünmüyorum. Yani Mut şu an 3. sınıf bir ilçe, Silifke geçen sene 2. sınıf bir ilçe idi. Silifke 1 olduktan sonra artık bizimde 2. sınıf bir ilçe olmamızın zamanı geldi. Yani Silifke gibi 1 olmamız için erken, onlar 2 iken bizim 3 olmamız normaldi. Önümüzdeki bu mevcut potansiyeller mevcut ürünler yansıyacak zaten. Bunun bankalarda, vesairelerde hazırlığı var. Bunu zaman içinde bu potansiyelin kendisi getirecek.
Ama işte Stadyum yapılması gibi bizim işte halkın katkısıyla yaptığımız işler gibi…sen zamanında başlar ve birşey yaparsan öne geçmis olursun. Yani orda 3 seneyi 5 seneyi kazanmış oluyorsun.
Genel olarak Mut’ta yapmayı düşündüğüm projelerden hemen hemen birçoğunu gerçekleştirdim diyebilirim.
Geldiğimin 4. günü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı o eski Mut Stadyumunda yaptık. Eski Mut Futbol Sahası diyelim. Halini görmüşlüğünüz vardır muhtemelen. Yeni bir takım elbise almıştım. O takım elbiseyle, geldiğimin 4. günü o toz toprakta bayram kutlaması yaptım. Hayatımda böyle bir toz böyle bir rezalet görmedim. Vatandaştan 50 kişi ya vardı ya yoktu. Bayram kutlamalarının durdurdum ve dedimki “Bu saha çimlendirilecek, burası çimlendirilene kadar burada bayram kutlaması yapılmayacak!” Bir çok insan bunu yapacağımıza inanmıyordu. Son halini görmüşsünüzdür.
Mutilcesi.net: Mut halkı bu projeleri nasıl algılıyor? Halkın bunlara katılımı sahiplenmesi sizce nasıl?
Kaymakam Osman Yenidoğan: Halk sizin kendine yararlı ve kalıcı bir iş yaptığınızı hissettiğinde destek veriyor. Mut Stadyum’unun yapımında ben yaklaşık 65 kişinin yardımını aldım. Ortalama 1000 – 2000 civarında olan yardımlar ama parasal değil. Nakitten çok işte boya lazım oldu boyacıdan aldık, çimentoyu çimentocudan, demiri demirciden, elektrik malzemelerini elektrik malzemeleri satan esnaftan aldık. Yine çatı malzemesini çatı malzemeleri satıcısından aldık.
Yapılan iş büyük bir iş; tamamı 800 kişi kapasiteli. Oturumun tamamı uzay çatı olarak kaplı, koltuklu bir stadyum. Tamamı çevre duvarlarizle çevrilmiş aşağıda yine giyinme soyunma odaları olan, dinlenme ve çay salonu olan, idari kısmı bulunan bir stadyum. Bu stadyumu yapmak 1,5 yada 2 milyon TL, ama biz burayı 150 bin liraya yaptık. Çünkü halktan çok katkı geldi.
Aslında sahayı çimlendirmek işin en ucuz kısmıydı. Sahanın çimini dikip damla sulamayla sahayı yemyeşil çıkardığımızda insanlardan çok olumlu tepkiler aldık. ‘Bizde destek verelim’ demeye başladılar.
Stadyumun açılışını yine bir 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda yaptık. 29 Ekim 2007’de. Stadyumda hem ilk bayram kutlamasını hemde sahanın açılışını o gün yaptık. Orada o gün yine stadyumun yapılmasına katkı veren 65 kişiye teşekkür edip, teşekkür belgesi verdim. Teşekkür belgelerini camlattım. Şu an hepsinin iş yerlerinde asılıdır.
Yine bir esnafı ziyaretimde esnafın hanımı yanıma geldi ve dediki “Kaymakam bey biz insan değil miyiz?” Esnafın çayını içmeye gitmişim birden tabi pat diye böyle bir soru gelince şok oldum. “Niye bizden yardım almadınız” dedi. “Neyine yardım almadık” dedim. “Valla” dedi, “Biz bey ile kavga ettik” dedi. “Niye kavga ettiniz beyinizle?” dedim. “Bayram kutlamalarına bizde geldik, oraya 60 tane adam çıktı siz herkese ödül verdiniz, teşekkür belgesi plaket verdiniz. Bende eşime dedimki ‘Sen çıkmadın oraya? Sen adam değil misin? Sen niye birşey vermedin?’ dedim. ‘Kaymakam benden birşey istemediki’ dedi. Bende ‘İlla kaymakamın istemesine gerek mi var? Sen gidip verseydin ya! Yada gidip ‘kaymakam bey biz ne verebiliriz deseydin ya! Sen adam değil misin’ dedim. Biz ailecek bir aile kavgası yaşadık” dedi.
“Beyiniz haklı benim aklıma gelmedi, daha doğrusu size fırsat düşmedi” dedim…
Benim yardımları alıpta bir kenara biriktirme durumum yok. Çimento lazım oldukça çimentocuya gittim, demir lazım oldukça demirçiye gittim. İşte ne lazım olduysa ona gittim. Hatta eşim bana dediki “Bey sen bu işi modern dilenciliğe döktün, isterken utanmıyor musun?” falan dedi. Bende “hanım neyden utanayım, ben kendime istemiyorumki bunları bu memlekete bırakacağım, sarıp sırtıma götürmeyeceğim burada bırakacağım” dedim.
Bu bölünmüş yol çalışmaları Mut’un bir hayaliydi bence. Özellikle Karaman’a doğru olan. Musa Eroğlu’nunda köyü olan Kumaçukuru hariç Mut’un köylerinin hepsi asfaltlı. Kumaçukuru’nda maalesef insan yaşamıyor. Yazın yaylasına çıkıyorlar kışında Mut’ta yaşıyorlar. Yazın üç hane veya dört hane adam oluyor. Sadece Kumaçukuru’nun yolu asfaltlı değil. 90 köyün 90’ında da şebekeli içme suyu var.
Bu Hükümet Konağı yine Mut’un bir hayaliydi. Konağın böylesi bir çevre düzenlemesi ile birlikte yapımı gerçekleşti. Mut’un kapalı bir salonu yoktu o gerçekleşti.
Düşündüğüm bir çok şey gerçekleşti. Şu an %82 ana sınıflaşma oranında bir ilçeyiz biz. Yani çağ nüfusun %82 ana sınıfına giriyoruz. Bu Türkiye’de çok üst noktalarda olan birşeydir. Buna yönelik çalışmalar yapıldı.
Zeytincilik ile ilgili olarak benim görev sürem içinde yaklaşık olarak 7 milyon agaç dikildi. Tabi -şu yanlış anlaşılmasın- bunları ben yaptım manasında demiyorum. Ben bu gelişmelerin ve çalışmaların içinde oldum, katkıda bulunmaya çalıştım. Benim ilk geldiğim yıl, benden önceki ilk yıl, ilk sezonda Mut’tan 1900 ton kayısı ihracatı olmuştu. Daha sonra benim ilk görev yılımda 3600 tona, bir sonraki görev yılımda 10.500 tona, bir sonraki görev yılımda 11.000 tona yükseldi. Kayısı ihracatı ciddi sayıda yüksek noktaya geldi. 10-15 yıllık süreç içinde Mut yaklaşık 200-250 bin, 20 yıllık süreçte de 500 bin civarı zeytin çıkaracak.
Türkiye’nin en çok zeytin üreten yerlerinden bir tanesi olacak. Bunda insanların ekonomiye katkısı olacak. Ben buraya geldiğimden beri birtek işte “Mutaş” ile “Delta” vardı şimdi “Adese” açıldı, “Şok” açıldı. İş Bankası, Yapı Kredi Bankası açıldı. Pekşenler’in yerine Denizbank açılıyor. AKBANK’ın çalışması vardı. İşte mağazalar açılıyor. Mut’ta bir dinamizm ve gelişmeler var. Bunun yanında çok ciddi oranda yapılaşma var, imarlaşma var. Özellikle Güllük’te ciddi anlamda yapılaşma var.
O anlamda ben kendi düşündüğüm yada bununda yapılması gerekir diye düşündüğüm çoğu projenin gerçekleşmesini gördüm. Düşündügüm son şey Mut Kaymakamlık Lojmanının yenisini yapmak. Projesini yaptık. Muhtemelen önümüzdeki yıl yapılacak, bu yıl yetişmiyor ama yapılacak. Mut Hükümet Konağı’da, Mut kaymakamlık Lojmanı’da gerçekleşmiş olacak.
Kozlar Yaylası’nda Kaymakamlık için ahşap tamamı Kızılçam’dan bir konut yaptık. Ağaçtan Yayla Konut’u yaptırdım. Bunun da tamamını halk karşıladı. Fayansını işte Yılmaz Ticaret’ten aldım. Hasan’dan aldım… Güneş enerjisini Gözde Isı’dan aldım. Halılarını Osman Yalman’dan aldım. Koltuk takımını Şentürkler’den aldım. Yani herşeyi birilerinden aldım. Tabanı Yayla Derneği yaptı. Girişindeki parke düzenlemesini belediye yaptı.
İnsanlar şunu biliyor; işte başta da onu söyledim, sizin yaptığınız şeye kişisel çıkar için yapmadığınızı, bunun kendisine ve Mut’a kalacağını bildiğinde o zaman size daha cömert davranıyorlar. Ama alıpta elinize, yüzünüze, gözünüze bulaştırdığınızı, hem yapamadığınızı hemde belki istismar ettiğinizi düşündüğünde insanlar kesinlikle desteklemeye biliyorlar.
Bir de tabi insanlardan nakit istemek bizim şeyimizde hatadır. Genelde nakiti sevmem. Ne lazımsa onun bir ilgilisi vardır… ADESE’ye gittik dedimki “Kaymakamlık Makamı yaptık bir TV lazım olur mu? Olmaz mı?” Dedimki “kocaman ADESE’siniz niye olmasın? Kaymakamlık Makamına vereceksiniz bende alıp oraya koyacağım alıp götürecek halim yok” dedim. Geçen sene baktım ADESE’nin çalışanları aldı getirdiler. Yarın birgün kaymakam gelecek benim yerime, işte bilgisayarıyla, koltuğuyla vesairesiyle, herşeyiyle bir yere gelecek, başka birşeyle uğraşmayacak. Dolayısiyle performansını diğer işlere aktarabilecek durumda olacak. Bu anlamda Projeleri Mut halkı sahipleniyor katkıda da bulunuyor.
Mutilcesi.net: Mut’ta yaşanmakta olan halkın gündelik yaşam içerisindeki ihtiyaçları size nasıl ulaşıyor? Halk bu sorunları ve talepleri size iletebilme araçlarına sahip mi? Siz halkın gündelik yaşamına oradaki duyarlılıklarına ne kadar ulaşabiliyorsunuz? Nasıl bir iletişim yolu ve metodu seçiyorsunuz?
Kaymakam Osman Yenidoğan: Halkın gündelik yaşamına oradaki duyarlılıklarına ne kadar ulaşabiliyorum: İletişim konusunda demin bahsettiğim gibi, ben dolaylı iletişimi sevmiyorum.
Alışverişimi kendim yaparım. Zaman zaman gider gün içerisinde esnafın yanında otururum, çaylarını içerim. Onlarla karşılıklı münasebet içerisinde olduğunuzda işte günlük ihtiyaçlarında sorunları var mıdır? Yok mudur? gibi…bana hem samimi gelmiyor hem halkta bunu abartabiliyor. Derdin nedir? dediğin zaman abartılı saçma sapan, belki fındık kabuğunu doldurmayacak şeyler söyleyebiliyor. Ha kaymakamı bulmuşken düsüncesinde ama…
Yaylada otururum, yaylada yürüyüş yaparken merhaba, merhaba. Birinin yanına takılırım, giderken sohbet ederim. İnsanlara “ya bir gideyimde şununla iletişim kurayım, hele işte ben şununla birseyler alayim” diye düşünmem.
Doğal ortamda olduğunuz zaman o doğal ihtiyacını söylüyor. Oturuyorsunuz işte “bu yol dar kaymakam bey” işte “gelirken sıkıştık bunu bir genişletse birisi.”
Ordan kalkıyorsun öbür taraftan kahvenin önünden geçiyorsun 10 gün sonra aynı konu gündeme geliyor “ha” diyorsun “burda bir sorun var, bu yolun genişletilmesi gerekiyor.” Genişletildi. Belediye ile birlikte bu yolun genişletilmesini yaptık. Güme’ydi Çivi’ydi, Dağpazarı’ydı, ordaki birçok köy yararlanıyor. Onun için ben bu tip şeyleri kendim doğrudan yapmayı tercih ediyorum.
Vatandaşa ilan ediyoruz diyoruzki “Cuma günleri saat 10 ile 11 arası, çarsamba günleri de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) İstişare Kurulu halka açıktır, isteyen derdini burda ‘ben yardım istiyorum’ diye derdini söyleyebilir” diyorsun. Bir çok insan bunu tercih etmiyor. Yani bunun yanında istiyorki “ben her dakika kaymakam ile görüşebileyim.” Hatta geliyor oraya “kaymakamla görüşeceğim” “Ne görüşeceksin?” “Sana ne?” diyor “sana söylemem sen kaymakam mısın? Ben kaymakama söyleyeceğim” diyor. Diyoruz ki halk ile görüşme saatimiz var belediyeden de anons yapıyoruz ama halk bunu tercih etmiyor. Bizimki biraz daha özgür olmayı seviyor, istediğim zaman görüşmeliyim yani. Hatta yaşlı teyze diyorki “kaymakamla görüşme hakkım yok mu benim?” diyor. Bunu insan hakları gibi kendisine hak görüyor.
Mutilcesi.net: Mut coğrafi konumu, sosyal dokusu, tarihsel birikimi ile büyük bir zenginliğe sahip bir ilçe. Bunların hepsini temsil edecek bir ‘Kültür Müzesi’ kazandırmayı düşünüyor musunuz? Bu değerlerin Silifke’de değil, kendilerini yaratan coğrafyada sergilenmesi Mut’u bir cazibe merkezi haline getirecek turizmin gelişmesi anlamında Mut’a ekonomik ve sosyal bir katkı sunacaktır.
Kaymakam Osman Yenidoğan: Kültür Müzesi konusunun Mut gündeminde ve Mut Belediyesi gündeminde olduğunu biliyorum. Başkan beyle zaman zaman konuşuyorum. Geçenlerde bir toplantı yapıldı. Nihat Mustul bana illa “bir başkana gidelim” dedi. Kendisine “Bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak sizin başkana gitmenizle benim başkana gitmem arasında fark var, ben belediyenin yerine göre amiriyim gerçi son yıllarda Türkiye’de yönetim sistemindeki değişikliklerden sonra amirlik, üst, ast kalmadı ama, benim oraya gitmem ve bunu yapın dediğimde bu bir yerde emrivaki yada emir gibi birşey olacak, o anlamda senin gidişin rica olur ve bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak Mut’un bir ihtiyacını gündeme getirmiş olursunuz ama benimki o kavramın dışına çıkar” dedim.
Ben belediye başkanına çeşitli konuları açarım; örneğin “şu yaylanın yolunu genişletelim başkan, ben makinayı vereyim” dedim, peşime takıldı. Aslında işin ağırını o yaptı. Benim kaymakamlığın orada sadece bir kırıcı aracı vardı, o çalıştı. Belediyenin kepçesi, 2-3 tane kamyonu ondan sonra Grayderi gibi orada 6-7 tane arabası çalıştı. Murat bey paylaştığınızda, doğru birşeyi götürdüğünüzde kabullenen bir insan. Daha önce Tarım Müdürlüğü’nde beraber çalıştığımız için kendisini tanıyoruz.
Kültür Müzesi istemi sadece Kültür Müzesi olarak kalmaması lazım. Şu an ‘Çıtlık’la ve Nihat Mustul ile ve de bir kaç gazetede yazıldı ama sadece Kültür Müzesi gibi gidiyor. Oysa sadece Kültür Müzesi gibi olmamalı. Kültür Müzesi orada en fazla bir iki odayı kaplar. Kültür Müzesinde değerlerinizi yada eski eşyalarınızı sergilersiniz. Kıyafetler, işte eski folklorik eşyalar ne bileyim bir eski dibek bulursunuz, bir eski kıyafet bulursunuz, aletler bulursunuz gibi… Tahsis edilecek binanın tamamının Müze olması lazım bence. Mut’un bir MÜZE’ye ihtiyacı var. Bir kısmı Kültür Müzesi için tahsis edilir ve Mut kültürünün yaşadığı ‘Mut Kültür Müzesi’ şeklinde gerçekleşebilir.
Mutilcesi.net: Eklemek istediğiniz bununda söylenmesi bilinmesi gerekir dediğiniz birşey var mı?
Kaymakam Osman Yenidoğan: Ben 17 yıldır bu meslekteyim. 1992 yılında başladım. Belli prensiplerim var. Bazen çok katı algılanabiliyor prensiplerim. Prensiplerimden birisi; ben görev yaptığım hiç bir yerde alım satım ve ticari faaliyetlerde, ticari işlerde bulunmadım, girmedim. En büyük şeylerimden birisi odur. Bulunduğum yerden “Gayri Menkul” yada “RANT” getirecek işlere girmedim.
Mutta 4-5 yıldır kalıyorum. Bazen “ya şu yayladan bir yer alsam” diye içimden geçiyor. Havalar sıcak olduğu zaman yaylaya gidip orada sohbet etmek ne güzel, orda oturma, yürüyüş yapmak gibi… Mut biraz bizi işledi. Bazen birşey olduğunda benim oğlan derki “naal böyle deng baba?” diyor. Çocuklarımız tamamen şiveyi kaptılar. Ya da işte “röportaj yapasım var” diyor, yada “dondurma yiyesim var” diyor… Bizde kullanıyoruz farkında olmadan. Az değil yani 4 sene 5 sene az bir süre değil…
Biz karınca kararınca birşeyler yapmaya çalıştık. Daha yapılması gereken çok şey var. Dünya’da birşeyi üretmek mi önemli? pazarlamakmi önemli? deseniz işte bu konuda birçok tartışma var. Adam diyorki “10 liram olursa bunun 1 lirasıyla bir mal üretirim 9 lirasıyla da bunu pazarlamaya çalışırım” diyor. Onun için tanıtım manasında, Mut’un marka olmasi manasında yapılması gereken çok şey var. Alıyorsunuz bir ürünü “Made in Japan” dediği zaman başka birşeye bakmıyorsunuz. Onun için Mut’u da tarım ve tarıma dayalı sanayi ile tarımsal ürünler konusunda bir marka haline getirecek işler yapmak gerekiyor. Kayısı’da mesela ihracata yönelik ürünleri tercih ediyoruz. Zeytin ve Zeytinyağı’nda yapılması gereken çok şey var. Bizden önceki yapılan ekim ve dikimler tamamen kafaya göre yapılmış, bunu planlamak gerekiyor.
Zeytini yağa çevirmek gerekiyor. Asidesi ve damak tadına göre işler yapmak gerekiyor. Buraya iki ay önce İtalya’dan 3 tane uzman getirdik. Zeytinyağı Tadım Kursu verdiler bize. Millet diyorki “Türkiye’de ilk defa bir ilçe de gerçekleşiyor böyle.”
Niye lazım şimdi? İlerde Zeytinyağı sınıflandırılırken, şimdi bakıyorsunuz 0,8 – 0,9 işte %2 asit gibi bakıyoruz. 2010 dan sonra asitle Zeytinyağını değerlendirme kalkacak. Zeytinyağı Konseyleri olacak dünyanın çeşitli bölgelerinde. Konsey 12 kişiden oluşacak. O 12 kişilik uluslararası sertifikasyona sahip Tadımcı Zeytinyağını değerlendirecek. 12 ayrı kişi tadacak ve onu sınıflandıracak. Renk, tad, aroma, koku olarak sınıflandıracak ve bu sınıflandırmaya göre Zeytinyağı değerlendirilecek.
Biz zamanında bu kursu verir de zamanında burdan 12 tane Tadımcı çıkarırsak Mut’ta biz kendi Konseyimizi kuracağız.
Bizim Zeytinyağımıza İtalyan gelip karar vermeyecek veya Edremit’li gelip karar vermeyecek. Mut’un insanı kendisi karar verecek. Veya Adana’nin zeytinini biz değerlendireceğiz, Dünya’ya pazarlarken veya satarken. Onun için gelinen nokta fena değil ama yapilabilecek çok şey var. Bir düşünürün bir sözü var “Bildiğim birşey var ki oda hiç bir şey bilmediğimdir” diyor. Bende birşey biliyorumki, evet biz bir yere geldik ama daha çok yolumuz var. Devlet’te öyledir yaptikça daha çok ister çünkü ihtiyaç ihtiyacı doğuruyor. Bu konuda yapılacak daha çok sey var.
Bu konuda bana yönlendorebileceğiniz insanlar olursa sevinirim. Burdan ayrıldığımda geriye yazılı birşeyler bırakmak istiyorum. Hafıza sıfır kalmasın. Benimlen tabi kendi hafızam. Tabi İlçe Tarım Müdürü Murat beyin belediye başkanı olması önemli bir konu. Mut tarım ve tarıma dayalı bir ilçe. Devlet bakışı açısından, benim gibi tarafsız bir bakış çizgisinden bakan biri olarak 4 yılda yapılanları, şuan bulunan noktayı, gelecekte ne olacağını, anlama noktasında birikimimi bırakmak istiyorum. O “gelecekte ne olacak?” hedefleri bize ihtiyaçlar gibi ihtiyaçlar doğuracak.
Rusça kursu, İhracat Elemanı Yetiştirme Kursu, Mevcut Zeytin’in neyle toplanacağını (hangi teknikle)… 10 000 000 zeytin agaci var Mut’ta bunu 20 yıl sonra neyle toplaycaksınız? Ellemi toplayacaksınız, makinaylamı toplayacaksınız? Elle toplarsanız hangi sınıfa girecek zeytinyağında, makinayla toplarsanız hangi sınıfa girecek. Elle toplamaya kalkarsan bu işgücünü nerden bulacaksınız? Bunun maliyeti ne kadar olacak? Geleceği planlayabilmek için geçmis birikimleri mutlaka değerlendirmek lazım. O yüzden böyle birşey bırakmak istiyorum. Bunun için kimseye 20-25 bin lira para da vermem. Ha yok mu? Var. Ben tedarikli kaymakamımdır, her zaman köşemde param olur. Ama ben vatandaşın parasını kalkıpta kendi içime sindiremediğim bir işe vermem. Ha buna 3-5 bin verebilirim böyle bir iş yaparsa. Kitabın yapılması, basılması işine de 3-5 bin, 8-10 bin verebilirim ama bu işi yapacağım bana 25 bin diyene yok.
Mutilcesi.net: Mut’ta bu işin içinde olan Zeytin ve Zeytinyağı fabrikaları var, bu iş onlarında yararına olabilecek bir iş, size sponsor olmuyorlar mı?
Kaymakam Osman Yenidoğan: İşte demin bahsettiğim gibi, olaya geniş çerçevede insanlar bakmıyor. Mut’ta Zeytinyağı sanayisi gelişiyor, Zeytin çoğalıyor, Zeytincilik çoğalıyor. Kooperatifler Zeytinyağı ve Zeytincilik yapıyorlar. Köy Kooperatifleri işte Süt İnekçiliği yapıyor. Daha önce bu işe girmiş insanlar yada bu sektörün içinde olan insanlar diyor ki “ya Mut küçük olsun benim olsun, fazla da kabuğundan büyümesin, benim kontrolümden dışarıya çıkmasın. Mut’taki ürünü ben alayım, ben satayım ben kazanayım…”
Mutilcesi.net: Söyleşi için teşekkür ederiz.
Kaymakam Osman Yenidoğan: Bütün içimi döktüm size. Mut iyi olacak diye düşünüyorum.
Söyleşi: mutilcemiz.net adına İbrahim ARI / Mustafa ORHAN
14.09.2009