DOLAR
32,4839
EURO
34,9514
ALTIN
2.439,24
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Az Bulutlu
27°C
Mersin
27°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
25°C
Cumartesi Az Bulutlu
26°C
Pazar Az Bulutlu
26°C
Pazartesi Az Bulutlu
25°C

MUT’LU HASİP TÜRKÖN’LE SÖYLEŞİ

MUT’LU HASİP TÜRKÖN’LE SÖYLEŞİ
04.11.2018
A+
A-

“Ama genel olarak ben kendimi şanslı görüyorum; 1946 yılında buradan at arabası ile gittim 1956 yılında 1956 model Chevrolet Bel Air ile Karaman üzerinden Mut’a geldik biz. Allahın büyük bir lütfudur bu…”

Söyleşinin tanıtım videosu

Hasip Amca 88 yaşında. Mut’un kavurucu sıcağından kurtulmak için oğlu ile birlikte gittiği bir mekanda serinlenirken tanıştık onunla. Görenler onun 88 yaşında olabileceğini asla tahmin edemezler. Sağlığı yerinde, gözleri iyi görüyor, kulakları da gayet iyi işitiyor. Daha 18’inde mütevazi bir delikanlı o. Kendisi ile tanıştıktan sonra onun Mut’tan çıkan değerlerimizden birisi olduğunu öğreniyorum ve söyleşi yapmak için kendisinden hemen randevu talep ediyorum. Evi taş ev, kapısı bahçelerine bakıyor, stadyuma yakın. 4 yıl önce bayram için geldikleri Mut’ta sevgili eşini kaybetmiş. “Bu ev onun müzesi gibi, her yerde o var…” diyor.

Hasip Amca yoksulluktan varsıllığa giden hayat hikayesinden kesitler anlatırken çoğu zaman gözleri doldu, sesi sık sık titredi. Ama hep kararlı ve gururluydu duruşu. Dimdik durdu hep. Yaklaşık 2 saat süren söyleşimizde konsentrasyonunu hiç bozmadı. At arabası ile çıktığı Mut’a 1956 son model Chevrolet – Bel Air ile dönüş hikayesini bulacaksınız söyleşimizde…

Kendisi Emekli Hava İkmal Astsubayı, Mut’un ilk Astsubaylarından. Aynı zamanda sitemiz ( Mutilcemiz.Net ) okurlarının yakından tanıdığı, kaptan pilot, 1951 doğumlu, Emekli Havacı Kurmay Yarbay, Türk Hava Yolları kaptan pilotlarından M. Özden Türkön’ün babası.
Hasip Amca ile yaptığımız söyleşinin; hem bir hemşerimizin yaşamından kesitler olarak, hem de Mut’un tarihi ve de o tarihi süreç içerisinde akılda, iz bırakmış isimleri de barındırması bakımından, hoşunuza gideceğini umuyor keyifli okumalar diliyoruz.

Mutilcemiz.net: Hasip Amca kendini tanıtır mısın bize?

Hasip TÜRKÖN: Ben 1924 doğumluyum. Silifke’nin Kayabaşı köyünde doğmuşum. Ben 5-6 yaşlarındayken Mut’a yerleşmişiz. Sülale olarak, Kerim Bey Oğulları sülalesindeniz. O zamanlar; cocukluğumdan hatırladığıma göre, davarımız, devemiz, ineklerimiz vardı. Babam 33 yaşındayken -sizlere ömür, vefat etti. Bizler yetim kaldık. Bu yetim kalmamız; ben bir erkek ve 3 kız kardeşim. Annem, babamdan kalan mallarla yeterince ilgilenemediği ve o malları değerlendiremediği için biz zamanla fakir duruma düştük. Develerimiz gitti, hayvanlarımız azaldı… O şekilde…

Mutilcemiz.net: Okulu nerde okudun?

Hasip TÜRKÖN:Ben ilkokulu Mut’ta bitirdim. Orta okula gitmem gerekiyordu fakat Mut’ta o zaman Orta okul bile yoktu. Ben nitekim; annemde arzu ediyordu, biz göçebe gibi o zamanlar yol yok, otobüs yok birşey yok artık Silifke’ye gidiyorduk. Orada 8 ay oturuyoruz. Kayabaşı’ndaki bazı akrabalarımız odundur şudur budur yardım ediyorlardı. Okuldan sonra Türk Hava Kuvvetleri Astsubay almak için Orta okul mezunları alıyordu ben de oraya gitmek için 1939 da gerekli müraacatı yaptım. O zamanlar THK’na asker sevk eder gibi Mut’taki şube beni Silifkeye havale etti.

Mutilcemiz.net: Annen razı mıydı gitmene?

Hasip TÜRKÖN: Annem razı olmadı. Fakat ben hısım, akraba araya koydum; ben kaçarım falan dedim. Burda Encem Amca diye yaşlı; o zaman THK’nde çalışan bir amca vardı; Allah razı olsun, yattığı yerler nur olsun, gece saat 10-11’lere kadar çalıştı ve bana yardımcı oldu. Sabah ilk gidecek postaya yetiştim. Yani o da kamyonet. Silifkeye THK’una vardım ordaki görevli dediki: “Evladım senin muafakat belgen yok sana bir kefil lazım” dedi. Orda da bir adam oturuyordu bana dediki “Evladım sen kimlerdensin?”. Efendim ben dedim, aslen Kerim Bey Oğulları derler Kayabaşı’nda oturuyorduk, zamanında babam Mut’a yerleşti…
Yani, benim Mut’a gidip o evrakı yaptırıp gelmem çok zordu. O kişi bana “Yavrum ben senin babanı tanıyorum” dedi ve memura dönüp, “Yazın evrakı ben imzalayacağım” dedi. Ben Astsubay olduktan sonra o kişiye gidip teşekkür bile edemedim…

O kişi ki; bana kefil olmuştu. Daha sonra beni Mersin’e havale ettiler. Ben treni bile görmemişim hayatımda. Beni iki-üç gün Mersin’de beklettiler. Eskişehir – İnönü’de toplanıyordu bütün talebeler. Mersin THK’den biletimi herşeyi halledip bana verdiler ve Mersin Yenice istasyonunda ben hayatımda ilk defa tren görüyordum…
Benim için bu olay çok ilginçti; Adana tarafından geliyordu tren. Ben nerdeyse korkumdan bırakıp kaçacak duruma gelmiştim. Daha hiç görmediğim ve bilmediğimden tabi.. Neyse.. ben tek başıma 16-17 yaşımda trene biniyordum. Trenin içi hınca hınç dolu oturacak yer yok. Ulukışla’ya kadar ben ayakta gittim. Tünellere girip çıkıyor tren.. Ulukışla’da bir kişi indi ben hemen onun yerine oturdum. Rahatladım tabi ve bir ohh çektim; o gece yolculuğunda…

Mutilcemiz.net: Kara trenmiydi?

Hasip TÜRKÖN: Evet, kara tren. Kömürlü, buharlı ve yataklı yolcu treni. Biz Eskişehir’e geldik. Orda lokomotif önden geriye doğru gitmeye başladı, istasyona yanaşıyor. Eskişehir’e geldiğimizde bendeki heyecan daha da arttı. O yüzden hiç bir ayrıntıyı kaçırmamaya özen gösteriyorum. Diğer yandan da kondoktöre söylüyorum; Amca ben İnönü’de ineceğim lütfen bana hatırlatın diye…

İnönü istasyonuna vardığımızda bir baktım ki; Türk Hava Kurumu’nun vasıtaları bekliyor. O kadar kalabalıktı ki istasyon, o gün talebeler karşılanıyormuş. Bir vasıtaya binip İnönü’ye vardığımızda çadırlar kurulmuş… Silifke’den gelen arkadaşımın birisini görünce sanki eve kavuşmuş gibi oldum o anda. Sarıldım ona, kucaklaştık; doğru dürüst uyku uyumamıştım. Henüz uçağı da pilotu da doğru dürüst görmemiştim; Ali Yıldız isminde bir pilot vardı bir gelişi vardı ooo… Velhasıl biz İnönü’de bir ay kadar kaldık; bizi giyindirip kuşandırdılar. Orada C Tepesi diye bir yer vardı pinörerlerin uçtuğu, biz oraya yol yaptık.

Mutilcemiz.net: Sizi sınava tabi tutmadılar mı? Hangi kriterlere göreydi alımlar?

Hasip TÜRKÖN: Yok, yok sınavla değil. Eskişehir’deki hava hastanesinin doktorları oraya gelip muayyane ediyorlardı.

Mutilcemiz.net: Sağlık muayyanesi…

Hasip TÜRKÖN: Ben de muayyaneye girdim; kulağımda bir sorun gördüler ve beni ikmalci yaptılar. Pilot olamadım. Ben ona da razı oldum tabi.

Mutilcemiz.net: O zamanlar Astsubay pilotlar yetiştiriyorlardı değil mi?

Hasip TÜRKÖN: Yetiştiriyorlardı. Orda bir ay kadar durduktan sonra bizi komple Eskişehir Hava Okulu’na gönderdiler. Hava İkmal Okulu’na.. Orada ben derslerime çalışma imkanı buldum ve okuldan ikinci olarak mezun oldum. Birinci olan arkadaşıma, birinci olmasından dolayı bir saat hediye ettiler; İhsan Olgun diye bir kurmay yarbay vardı, ikinciye bir dolma kalem; bana yani, hediye ettiler…

Eskişehir Hava İkmal okulundan mezun olduktan sonra kura çektik ve benim tayinim İzmir Gaziemir’e çıktı. Orada Mut’lu Necati Özel diye bir pilot arkadaş daha vardı ve biz birer hemşeri olarak biribirimize sahip çıktık. Arkadaşım Silifke’den nişanlıydı ve oraya düğüne gidecekti, evlenecekti. Bir başka arkadaşın daha düğünü vardı; Selahattin diye, Selahattin dedi ki; “Ya Necati sen benim düğünde bir bulun Silifke’ye ondan sonra gidersin” dedi. Necati arkadaşımız çok muhterem bir arkadaşımızdı, onu kırmadı. Neyse düğün esnasında polisler geldiler ve cazın sesinin kesilmesini istediler. Necati arkadaşımız biraz tez canlı bir arkadaşımızdı aşağı inip polislerden bir yarım saat daha çalınması için ricada bulundu tekrar geriye gelirken ve merdivenlerden yukarı çıkarken ayağı kayıyor ve patır kütür aşağıya düşüyor, biz tabi hemen hastaneye kaldırdık ama orada sizlere ömür, hayatını kaybetti…

Mutilcemiz.net: Mut’tanmıydı?

Hasip TÜRKÖN: Mut’tandı evet, babası burada; Dorla’da mı ne nahiye müdürü idi. Mut’un ilk Astsubaylarından, Mut’un ilk pilotuydu.

Mutilcemiz.net: Pilotmuydu?

Hasip TÜRKÖN: Pilottu tabiki. Hatta ben onun uçağında uçtum.

Mutilcemiz.net: Biz Mut’un ilk Astsubayı olarak seni biliyorduk.

Hasip TÜRKÖN: İşte onu daha gencecikken o kazada kaybettik. Nişanlısı burada Mut’ta kaldı, enteresan birşey.. Herneyse…
Biz tabi Gaziemir’den İzmir’e gelip gidiyoruz o aralar Ticaret Lisesi’nin akşam kursları açılmıştı; biri muhasebe kursu diğeri de ingilizce kursu. Kurslar 2 yıl süreliydi; biz birkaç arkadaş kendi aramızda bir değerlendirme yapıp kurslara katılmaya karar verdik, kaydımızı yaptırdık. 2 yıl akşamları kurslara gidip hem ingilizce bölümünden hem de muhasebe bölümünden olmak üzere oradan mezun olduk.

Mutilcemiz.net: Ya evliliğin?

Hasip TÜRKÖN: O zaman daha evlilik yoktu tabi ama bekar olduğum için annem habire Mut’tan mektup yazar; oğlum işte şudur budur..diye ve benim rahmetli eşimi tavsiye ederlerdi. Annem ve ablamlar bu iş olsun diye üzerinde çok duruyorlardı. Fatma da çok iyi bir hanımdı. Kısmetmiş 1946 yılında ben Fatma hanımla evlendim. Fatma, Mut’tan Reji memuru İsmail Efendi’nin kızı olur.

Mutilcemiz.net: Reji memuru ne anlama geliyor?

Hasip TÜRKÖN: Tekel memuru.
Velhasıl; 1946 yılında Fatma hanımla evlendik ve at arabası ile Karaman’a gittik. Tren istasyonuna. Düğünümüz Mut’ta oldu. Yol olmadığı için Karaman’a tren istasyonuna varmak için at arabası ile yola çıktık. Orada enteresan birşey oldu; rahmetli annem; tecrübeli kadın olduğu için, “oğlum bir çuval da unumuz var onu da götürelim” dedi. At arabasına onu da attık. Bir de gittik ki istasyona; efendim un nakli, tereyağı nakli yasakmış…

Mutilcemiz.net: Kaç günde varmıştınız Karaman’a?

Hasip TÜRKÖN: Bir hafta yada 6-7 günde vardık; kadınlar arabayla, biz yürüyerek.

Mutilcemiz.net: Geçit olarak Sertavul yolu üzerinden mi yoksa Dağpazarı yolu üzerinden mi gitmiştiniz?

Hasip TÜRKÖN: Sertavul üzerinden.
İstasyondaki memur bana dedi ki; eğer burada Karaman’da bu unu koyacak bir tanıdığın varsa yakında bir başka emir gelebilir ve sana bu unu ulaştırırlar, dedi.

Mutilcemiz.net: Kıtlık dönemine mi denk düşüyor bu?

Hasip TÜRKÖN: İkinci dünya harbi dönemi. İnönü Türkiye’yi harbe sokmadı ama her ihtimale karşı silolar bulgur, buğday dolu, stok yapılıyor, temkinli davranılıyordu. İlginçtir ben Gaziemir’e vardıktan sonra bizim Bristol Plenum adlı uçaklarımız vardı, tesadüf o ya; 3 veya 4 uçak Adana’ya gideceklerdi. Bunlardan birisi arızalanıyor ve Karaman’a zorunlu iniş yapıyor. Çok enteresan anı olsun diye anlatıyorum.

Mutilcemiz.net: Karaman’da uçak pisti yok, nereye iniyor uçak, araziye mi?

Hasip TÜRKÖN: Topçu Birliği var Karaman’da oraya iniş yapıyor. Uçağın pilotu da Fehmi isminde Samsunlu bir arkadaşımdı… Tabi İzmir’den arıza için ustalar bir trene biniyorlar ve Karaman’a gidiyorlar. Ben de onlarla birlikte Fehmi’ye bir mektup yazıyorum: “Fehmi kaza geçirmişsiniz geçmiş olsun hayırlısıyla uçağınız faaliyete geçtiğinde benim un var orda onu bu tarafa getir.” Fehmi’ye oradan; bu sürede, bir vasıta tahsis ediyorlar, bu bizim unu alıyor uçağa koyuyor ve İzmir’e getiriyor. Nasibe bakın!.. Nerden nereye…

Mutilcemiz.net: Ne kadar zaman sonra geldi un?

Hasip TÜRKÖN: İki ay kadar sürdü…
Ben 1948 senesinde Merzifon’a tayin oldum. O zamanlar NATO Antlaşması çerçevesinde Yunanistan’a ve Türkiye’ye 60’er tane F 86 uçağı vermeye karar veriliyor. Hükümetler ve Hava Kuvvetleri bu işte anlaşıyorlar tabi ve siz bize irtibat heyeti gönderin biz de size irtibat heyeti gönderelim diyorlar fakat; Kanadalılar o zamanlar; 2. Cihan Harbi zamanında, Avrupa’daki; o zamanlar Farnsa’da 2 hava üssü var, Almanya’da 2 havva üssü var, bu üsleri besleyebilmek için İngiltere’de Nattingham Langer diye küçük bir yerde 30. Malzeme Üssü diye bir malzeme deposu kuruyorlar. Oradan Fransa’daki ve Almanya’daki birliklerin ihtiyaçları görülüyor, işte beni de daha sonra oraya tayin ettiler.

Birgün Merzifon’da iken üstler soruşturmuşlar bu işi kim yapabilir diye tabi, personelden sorumlu arkadaş beni aradı ve dedi ki; “Hasip sen İngiltere’ye tayin oldun” dedi. Bir arkadaşım daha var tayin olan o da Diyarbakır’dandı.
Ben çok sevindim tabi…

O zamanlar irtibat uçakları vardı, uçağa binip Ankara’ya gittim; Hava Kuvvetleri’ne. Orada Diyarbakır’dan gelme Yılmaz Çeliker vardı, onunla orada karşılaştık. Yılmaz ile birlikte 2 sene İngiltere’de kaldık. Geldiğimizden 3 ay sonra da pasaport çıkartıp çocukları getirdim.
Hava meydanına çocuklarımı karşılamaya gittim. Hiç unutamam rahmetli eşim oğlum Özden ve kızım Özen’in elinden tutmuş beni görünce nasıl da duygulanıp sevindi (burada gözleri dolup sesi titriyor…) Onları oradan aldım Londra’da Pikadeli Meydanı’nda Georg Hotel diye lüks bir hotelde kaldık. Arabamız vardı zaten; İngiltere’de Konsül araba almıştık Yılmaz’la beraber. O arabayla gittik. Orada iki gün kaldık, işlerimiz bittikten sonra da Nattingham’a döndük. Çocuklarımı orada özel bir ana okula kaydettirdik. Hanım onları getirip götürdü. Çocuklar önceleri ingiliz yemeklerine alışamadılar o yüzden hanım öğle yemeklerinde de gidip aldı onları. Bizim evle okulun arasında da trafiği ağır bir ana yol var ona rağmen hanım 2 yıl hiç usanmadan ve üşenmeden onları okula getirip götürdü…

Mutilcemiz.net: Çocuklar kaç yaşındalar o zamanlar?

Hasip TÜRKÖN: Özden 3,5, Özen’de 5 yaşındaydı. İki yıl sonra geri döndüğümüzde Özen çat pat türkçe biliyordu ama Özden hiç konuşamıyordu türkçeyi.
O zaman Adnan Menderes başbakandı; döviz tasarrufu için bize Marsilya’dan vapura binmemiz için biletimizi gönderdiler. Amerika’dan, Chevrolet‘in Londra’daki ana acentası üzerinden, 1956 model bir altı yeşil üstü beyaz Chevrolet sipariş etmiştim, dönüş için çocuklarla gidip onu teslim aldık. Londra yollarını iyi tanımadığım için acenta müdüründen bizi Nattingham yoluna çıkarıvermeleri için ricada bulundum. Ricamızı kırmadılar ve bir sigortanın plakası ile birlikte Nattingham’a hareket ettik. Yolda depoyu dolduralım diye benzin istasyonuna girdik, benzinci depoyu bitürlü bulamıyor. Deponun kapağıda sağ taraftaki stop lambasının altında yani; arabayı tanımayan imkanı yok bulamaz. Bir de oradaki araçların direksiyonları sağda ya benimki solda tabi; bir arabayı geçmek istediğimde iyice eğilip yatıyordum görebilmek için… Ben temkinli kullanıyorum ama arkadakiler habire korna çalıyorlar önümdeki aracı geçmem için… Öylede heyecanlı birşey yaşadık orda…

Türkiye’ye dönüşte Manş denizini vapurla geçtik o günde çok sis varmış; oooo diye vapurlar düdük çalıyor, Özden korktu, korkudan annesine sarılıyor sımsıkı, vapurun sesinden korkuyor… Manş denizini geçip Fransa’ya vardık. Fransa’nın Eyfel kulesini, Ren nehrini, Napolyon’un mezarını ve saire turistik yerlerini ziyaret ettik, gördük. Oradan direkt Marsilya’ya geçeblirdik ama biz İsviçre’yi de görelim diye bir de İsviçre’ye saptık; Lozan’ı gördük sonra Lyon üzerinden Marsilya’ya geldik. Limanda kamaralarımıza yerleştik sonuç olarak 5 gece 5 gündüzle İstanbul’a geldik. Yani dönüş yolunda böyle bir yolculuk serüvenimiz oldu…
Daha sonra arabamızı gümrükten alıp Eskişehir’e götürdüm. 4 yıl o arabanın üzerine aynı arabadan gelmedi o arabadan hiç kimsede yok; beni o aralar Chevrolet’li Astsubay diye tanırlardı. Arabayı görenler gelip uzun uzun incelerlerdi.

Ben Eskişehir’e gelince beni ikmal müdürlüğüne verdiler. Kanada F 86 uçaklarının parçaları için özel bir bölüm kurulmuştu; Amerikan uçak kontrol sistemi, uçak kontrol merkezi. Kanadalıların yanında tercüman asteğmenler vardı. Birgün Kanadalılar bana dedi ki; Hasip, tercüman olarak bize asteğmenleri veriyorlar ama biz onlara teknik terimleri öğretinceye kadar 6 ay geçiyor sonra onlar da terhis olup gidiyorlar, biz seni Hava Kuvvetlerine yazsak sen bizimle çalışmak ister misin, dediler. Ben de kabul ettim. Bunun üzerine yapılan yazışmalardan sonra ben hem ikmal astsubayı olarak hem de tercüman olarak görev yaptım. 6-7 yıl da Kanadalılarla çalıştıktan sonra 1964 yılında emekliye ayrıldım.
Askeriyeden emekli olduktan sonra Petrol Ofisine yaptığım iş başvurusunun kabul edilmesi ile birlikte 7 sene de orada çalıştım.

Mutilcemiz.net: Petrol Ofisinde ne olarak çalıştın?

Hasip TÜRKÖN: İkmal teknisyeni olarak çalıştım. Sonra çalışan emekliler ile ilgili 1101 sayılı bir kanun çıkardılar; ‘ya emeklilikten çıkacaklar ya çalışmayacaklar’ gibi, ben de Petrol Ofisinden o şekilde ayrıldım.
Daha önce İngiltere’de birlikte çalıştığım daha sonra Sinop’ta bir amerikan şirketinde çalışmaya başlayan arkadaşım Yılmaz o ara amerikan şirketi elemanı olarak Suudi Arabistan’daydı. Suudi Arabistan’ın kara birliklerinin tüm bakım ve ikmal işlerini yapıyorlardı, bana da sık sık uğrardı. Ben Petrol ofisinden ayrıldıktan sonra 6 ay bir iş yapmadım ve bu beni çok sıktı. O ara Yılmaz yine bana uğramıştı onun da isteğiyle ben bu Amerikan şirketine başvurdum. Ankara’da sınava çağırdılar ve bir 6 senede ikmal teknisyeni olarak o şirkette çalıştım.

Mutilcemiz.net: O arada çocuklarınız nerede bulunuyordu?

Hasip TÜRKÖN: Eskişehir’deler tabi. Ha şunu da belirteyim; ben emekli olduktan sonra Mut’ta yaşamak istedik ama o zaman kızım Özen öğretmen okulunda, oğlum Özden ise lisede okuyordu. O zamanlar Mut’ta lise bile yoktu. Daha sonra kızım öğretmen oldu, oğlum da Hava Harp Okulu sınavlarını kazanmıştı. Özden subay çıktı, İzmir’de uçuş eğitimleri alıp savaş pilotu oldu, Konya’ya geldi, Konya’da çektiği bir kura ile Eskişehir’e tayin oldu. Eskişehir’de kalışımız bu şekilde oldu. Hala da Eskişehir’de yaşıyorum.

Bu arada 1962’de kızım Neşe dünyaya geldi o da şu anda Ankara’da bir şirkette müdürlük yapıyor. Çocuklarım beni hiç yormadan meslek sahibi oldular. Bir bayram gezisi için 4 yıl önce Mut’a geldiğimizde sevgili eşimi kaybettim. Bu bulunduğumuz ev, arazi eşimden kalma; Hanımağa’nın çiftliği.. Bizi buraya bağlayan anılarla dolu buralar… Burası bizim için adeta bir müze, ben de göç ettikten sonra çocuklarımın buraya gelip kalmalarını ve bizi yad etmelerini istiyorum.

Mutilcemiz.net: Peki Mut’la ilgili eskiye dönük ne gibi anılarınız var? Mut’tan kimlerdensiniz?

Hasip TÜRKÖN: Abilerim Demirkapı’yı kendileri satın almışlardı. Çivi’de de bir yerimiz vardı babamdan kalma. Babam iki evlilik yapmış; ben Zehra’dan olma tek erkek evlat oluyorum. Babamın diğer eşinden olma rahmetli iki abim vardı onlar; ‘büyük balık küçük balığı yutar’ misalinde olduğu gibi, bizim haklarımızı; Silifke Kayabaşı’ndaki yerlerimizi, Demirkapı’daki yerlerimizi kendilerine aldılar… Herneyse…

Benim çocukluğumda Çömelek’ten ötedeki Mara denen bir yer var, orada askeri bir tatbikat olacaktı. Ben 6-7 yaşlarındaydım. O zaman Mareşal Fevzi Çakmak Karaman’dan Mut’a; lastikleri böyle bisiklet tekerleri gibi arabalar oluyor ya, onunla Mut’a geldi. Şimdi Aziz Yılmaz’ın bulunduğu yer mezarlıktı, biz de mezarlığın duvarının üzerinde oturup seyretmiştik. Onu hiç unutamam. Mareşal Fevzi Çakmak’ı karşılayan askerleri gür sesiyle selamlaması beni ayrıca çok duygulandırmıştı. Karşılamadan sonra Paşa’yı; Çınaraltında o zaman bir havuz vardı, havuzun yanına bir masa kurup oturmuşlardı. Emekli öğretmen Neşri bey ve şimdi ismini hatırlayamadığım Karamanlı birisi vardı, paşa onları çağırttı ve bunlar Mut’un tarihçesini paşaya anlattılar. Biz de çocuk olarak anlatılanları dinledik. Mareşal Fevzi Çakmak’ın Mut’a arabayla gelişine ait 2 fotoğraf bizde hala var.

Mutilcemiz.net: Fotoğrafları görebilir miyiz acaba?

Hasip TÜRKÖN: Tabi, fotoğraflar şuanda Eskişehir’deki evimizde ama bilahere buluşturabiliriz.

Mutilcemiz.net: Başka Mut anılarınız var mı? Mut’ta mı doğdunuz?

Hasip TÜRKÖN: Silifke’de doğdum ve 5-6 yaşlarında Mut’a yerleştik.

Mutilcemiz.net: Aslen Bolacalı yörüklerinden misiniz?

Hasip TÜRKÖN: Ben aslen Kerim Bey oğullarından Hacı Mustafa’nın oğluyum. Kerim Bey Oğulları sülalesindenim.

Mutilcemiz.net: Peki bu Türkön soyadını nasıl aldınız?

Hasip TÜRKÖN: Ben ilkokul bir veya ikinci sınıftaydım okulda ‘soy adı almayanlara ceza verilecek’ diye duyumum üzerine Hacı Mehmet abime durumu anlattım. Bana ‘sen git kendi soyadını koy ben gerisini sonra yaparım’ dedi. Ben de nüfus dairesine gittim aklımda olan işte; özdemir, öz, özçelik gibi isimleri söyledim yok dedi onlar başkasında var; aynı ilçede aynı soyadtan birden fazla olması yasak dedi. Artık en son “Türkön” dedim ve o şekilde soyadımız konmuş oldu. Ama abim – Allah rahmet eylesin, sonra gitmiş “Ünal” koymuş. Ya bana dese ki; kardeşim sen git Ünal yazdır da ben de gider yazdırırım gibi.. yani bir abi olarak bana o büyüklüğü yapmadı.

Ama genel olarak ben kendimi şanslı görüyorum; 1946 yılında buradan at arabası ile gittim 1956 yılında 1956 model Chevrolet Bel Air ile Karaman üzerinden Mut’a geldik biz. Allahın büyük bir lütfudur bu…

Bu bizim Mut-Karaman yolu daha yeni yapılıyordu; kayınım Kemal Kılınç’ın da o zamanlar kamyonu vardı, Kemal Karaman’a kadar gelip bizi orada karşıladı. Mut’a dönerken, o yanımıza oturdu. Kamyonunu da muavini sürüyordu. Yol daha yeni açılıyor olduğu için otomobil geçemiyordu hatta kamyon bile zor geçiyordu. Yollardaki kocaman kocaman kayaları ve taşları gecenin bir yarısında temizleye temizleye 1956’da biz Mut’a gelmiştik…

Mutilcemiz.net: O zamanlar otomobil varmıydı Mut’ta?

Hasip TÜRKÖN: Otomobil yoktu da kamyonlar vardı; Şoför Kerim vardı, şoför Sadık meşhur bunlar, arabayı incelediler. İşte biz de bu bahaneyle yeni bir araba getirmiş olduk Mut’a… Şu anda Eskişehir’de ikamet ediyoruz ya.. ben aynı zamanda yaşımdan dolayı tabi Eskişehir’in en kıdemli Astsubay emeklisiyim. Akranlarımın çoğu vefat etti 88 yaşındayım ama sağlığım sıhhatim yerinde..

Mutilcemiz.net: Allah uzun ömür versin Hasip Amca.

Hasip TÜRKÖN: Amin.

Mutilcemiz.net: Seni böyle çok etkileyen, unutamadığın bir an’ın var mı?

Hasip TÜRKÖN: Birini anlatayım o zaman. Şimdi birinde eşekle Kozlar’a çıkıyoruz; o zamanlar eşek sırtında Kozlar’daki memurların erzaklarını taşıyordum. Mavga kalesi varya.. işte ordan yürüyerek çıkardık yukarıya. Öğle saatlerinde çıkar akşam üzeri varırdık ama eşek yatıverse falan eşeği kaldırmam mümkün değil. Bazı memurlar eşeğin semerinin üstünü boş bırakırlar ben de düz yerlerde binerdim ama bazısı getirir karpuz koyardı oraya, benim eşeğe binmem mümkün olmazdı.

Birinde Kozlar’dan dönüyoruz; oralardan geçtiniz mi bilmiyorum, ama şöyle zikzaklı bir yolu var, şimdiki yeni yolun alt tarafında davar sürüsü var bi baktım ki; bir geyik davarı 3 tane de arkasında oğlak; yavruları yani.. Çocuğum ya; ben de bir tedirginlik bir korku oluştu ve “ÇOBANNNN” diye haykırdım. Ne zaman oradan geçsem o korkum ve haykırışım aklıma gelir…
Hatta geçen sene ordan, aynı yoldan Köşke kadar yaya indik yeğenimle, cesaretime bak… Sonra bizim haritacı Erdal gelip bizi Köşkten aldı…

Mutilcemiz.net: Erzağı kaç paraya taşıyordunuz?

Hasip TÜRKÖN: 25 kuruşa.

Mutilcemiz.net: Kozlar’da nerde yatıyordunuz? Yatacak yeriniz varmıydı?

Hasip TÜRKÖN: Yatacak yerimiz yoktu. Bir tanıdık götürürse orada sabahlıyordum, götürmezse eşeğimizi bir avluya bağlayıp ben de yakınına kıvrılıp yatıyordum. (duygulanıyor..)

Aklıma bişey geldi onu da anlatayım. Burada Kara Kadı diye bir hakim vardı. Ahmet Kılınç, kayınbiraderim rahmetli şu bahçenin sahibiydi, onunla birlikte Kozlar’a gittik birgün. O Kara Kadı’nın oğlu da ilkokuldan benim sınıf arkadaşım, gece oraya gideceğiz. Ahmet bana “Halillere gidelim” dedi. Ben de hiç düşünemedim. Neyse eşeklerin yüklerini indirdik. Orada yazıcı Nuri’nin bir yeri vardı arkasında da eşek bağlayacak bir yer vardı. Eşeği bağladım ben de gittim onlara… Ahmet Kılınç’ı içeri almışlar; Reji müdürünün oğlu ya, ben de Kerim Bey oğullarından. Kara Kadı’nın hayvanlarına bakan da bir yaşlı Tahtacıoğlu vardı; Muhammet’miydi Mehmet miydi adı unuttum, akşam üzeri tepside bir yemek getirdiler. Orada Tahtacıoğlunun yattığı bir talvarı var, üstünde de yatağı dürülü. Oraya benim yatağı getirdiler Tahtacıoğluna dönüp “yemeklerinizi yedikten sonra Hasip ile beraber yatarsınız” dediler. Halil içerde, Ahmet içerde ben dışarda. Benim içim bir hoş oldu; birşeyler yedim mi yemedim mi hatırlamıyorum, kalktım ordan eşeği bağladığım yere geldim. Yanımda da battaniyeye benzer hiç birşey de yok; neden almazmışım yanıma onu da bilemiyorum.

Orda eski kahveci Halil vardı; kahvesi tahtadan, onun kahvesinin oraya gittim ama çok üzgünüm. Üzgün üzgün kahvede oyun oynayanları seyrederken burdan Mut’tan bizim komşumuz olan Delil Efendi vardı o kahveye girdi. Beni görünce “Evlat sen ne arıyorsun burada?” dedi. Ben ağladım orda… “Niye ağlıyorsun?” dedi, ben de böyle böyle oldu beni içeri almadılar tanımadığım yaşlı Tahtacıoğluyla talvarda yatırmak istediler bu dışlanmak benim de çok zoruma gitti dedim. Evlat gel benimle dedi artık, beni daha sonra benim küçük kız kardeşimle evlenen (Ömer; İpek soyadını sonradan aldılar ya..) arkadaşının (Mut’ta daha sonra kaymakam vekilliği de yaptı, Hüseyin İpek onlardan) evine götürdü. Biz onlarla beraber okumuştuk zaten Silifke’de. Velhasıl, Seher Teyze bir şeyler koydu yemek için, yer yatağı yapmışlardı çocuklarıyla beraber yattım, sabah ta ben kahvaltıyı beklemeden erkenden kalktım, gittim. Eşeği Yazıcı Nurilerin oraya bağlamıştım hayvanı alıp Mavga kalesinin ordan Mut’a yöneldim.

Mutilcemiz.net: Seni orda üzen neydi?

Hasip TÜRKÖN: Şimdi Ahmet Kılınç benim arkadaşım onu içeri aldılar sonra oğlu Halil de benim ilkokuldan arkadaşım beni orada dışlayıp tanımadığım bilmediğim Tahtacıoğluyla birlikte talvarda yat demeleri benim çok ağrıma gitti. Bu benim acı bir an’ım her aklıma gelişinde gözlerim dolar…

Mutilcemiz.net: Celil Efendi değil Delil’di değil mi?

Hasip TÜRKÖN: Evet, Delil diye bir başkasının yerine Hacca gidene derlerdi. Arabistan’dan gelip buraya yerleşmiş birisiydi.

Mutilcemiz.net: Şimdi Delil Efendi’nin çocukları, akrabası var mı Mut’ta?

Hasip TÜRKÖN: Suat İpek, Suna İpek onları tanıyabilirsin; işte onların dedesi olur Delil Efendi.
Hatta, ben amerikan şirketi elemanı olarak Arabistan’da bulunduğum zamanlarda Delil Efendi’nin oradaki akrabalarını buldum ve görüştüm ama arapça bilmediğim için uzun boylu bir sohbetimiz olmadı.

Bir enteresan an’ımı da Silifke orta okulunda okurken yaşadım. Orada Turgut Tüğüm diye hanımı da öğretmen olan İzmirli bir müdürümüz vardı. Eşinin Silifke’ye tayin işinin olmaması üzerine istifa edip İzmir’e dönmüştü. Ben İzmir’de akşam ticaret lisesinde okurken bir baktım ki Turgut Tüğüm orda. O olup olmadığından emin olmak için yanına gittim ve “Hocam affedersiniz Turgut Tüğüm bir isim benzerliğimi yoksa Silifke orta okulu müdürlüğü yapan siz misiniz?” dedim. Evet yavrum, dedi. Tamamen tesadüf sonucu karşılaştığım müdürümün bana orada çok büyük desteği oldu tabi.

Mutilcemiz.net: Demirkapı, Dağpazarı, Çivi ile ilgili anılarınız var mı?

Hasip TÜRKÖN: Şimdi biz yörüğüz ya; babam zamanında ya Demirkapı’ya ya Çivi özüne göçerdik. Dedemi Çivililer meraya sokmazlarmış dedem de orada Kuru Dere denilen bir yer var onun sahibini bulup orayı ondan satın almış. Babam öldükten sonra Çivi’nin karşısında Sarıveliler diye bir yer var; Mut’tan sıhhıyeci Ali Efendi’nin davarı vardı, sonra Demirci Mehmet, Demirci Hasan; Ermenek’ten gelmeydi onlar, onların da davarı vardı onlarda bize komşuydular oturduk biz orada çadırlarda birlikte… Kuru Dere’deki yerimizin varisleri çok olduğu için amca oğluma; Kerimli Osman Ağa derler; keman da yapar Çivi’de, onu sevdiğim için orayı başkasına vermemek şartı ile ona satmıştım. Benim bazı akrabalarım vardı anlaşamadığım nerdeyse benim rütbemin sökülmesine varan olaylar olmuştu. Babamdan kalan yerlerin onlara verilmemesi gerekiyodu ama Osman Ağa yerlerin yarısını onlara vermiş. Onu da; geçen yıl vefat etti; onun burada Ali diye lise mezunu bir oğlu vardı; işte Karaman’da besicilik yapıyordu falan oraya gittiğimde, oğlu Mehmet anlattı bana…
Şimdi hatırladım bizim Ahmet Uysal var Romanya’da değirmencilik yapar bizim sülalenin soyağacını çıkarmış onu getirdi bir zarfın içinde. (Bakıyoruz hep birlikte..)

Mutilcemiz.net: Demek Semizer’ler de sizin sülaleden oluyor öyle mi?

Hasip TÜRKÖN: Evet.

Mutilcemiz.net: Demirkapı Yayla Şenliği’nde bulundunuz mu?

Hasip TÜRKÖN: Bulunamadım ama mutlaka gitmek istiyorum. Eskiden bu şenlik Silifke Kayabaşı’nda yapılıyordu ben de katılıyordum.

Mutilcemiz.net: Hasip Amca bu güzel, içten, dolu dolu söyleşi için mutilcemiz.net okurları ve Mutlular adına sana teşekkür ediyor uzun ömürler diliyoruz.

Hasip TÜRKÖN: Siz de sağolun evladım, Mut’un sizlere ihtiyacı var, Mut’a sahip çıkın, kolay gelsin, yolunuz açık olsun.

 

Söyleşi: İbrahim ARI

10.07.2012

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.