DOLAR
32,5003
EURO
34,7680
ALTIN
2.489,43
BIST
9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Az Bulutlu
23°C
Mersin
23°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
22°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
22°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
24°C

TATKÖY’DE ZAMAN – SOSYAL HAYAT

16.03.2021
A+
A-

Tatköyü’nün bu gününü değil, genellikle elli yıl öncesini anlatıyorum. Günümüzde artık farklı bir yaşam tarzı var. Kıyaslamak bile mümkün değil. Peki, o günler mi güzeldi, bu günler mi? Diye, bir soru sorsak, nasıl bir cevap aramamız gerekir. Dünlere takılıp kalan biri değilim. Günümüzde insan yaşamını kolaylaştıran çok şey var, daha farklı zenginliklere sahibiz. Örneğin o günler bilgisayarı, televizyonu, akıllı telefonu hayal etmemiz bile mümkün değildi. Bunlar şimdi günlük yaşamımızın olmazsa olmazları oldu. Yine de ben geçmişin o yoksunluk günlerini arıyorum ve o günler daha güzeldi, diyorum. Moral olarak, manevi olarak güzeldi, bu yönden zengindik. Şimdi maddi olarak belki çok zenginiz ama moral olarak, manevi olarak çok yoksullaştığımızı düşünüyorum.

O günler çok yoğun, çok renkli bir sosyal hayat vardı.
Sosyal hayatın temelini köy odaları, muhtar odası, cami, okul, düğün ve ölü evleri, döller, yaylalar, ekin tarlaları oluştururdu.
Seçilen kişiye göre değişirdi muhtar odası. Kendi odası yoksa mahalledeki bir odayı muhtar odası olarak kullanırdı. Muhtar ve ihtiyar heyeti, köyle ilgili kararları burada alırlardı. Çok önemli bir karar alınacaksa köyün önde gelen kişilerini, sürü ve toprak sahiplerini de çağırırlar, onların da fikirlerini alırlardı. Köy bekçisini, yolcuyu, bağ bekçisini, sığır çobanını, ramazan ayı davulcuyu tutmak, bunların ücretlerini tespit etmek muhtarın işiydi. Köyün gelirini tespit etmek ve ailelerin varlık durumuna göre salma salmak, alınan salmayı toplayarak köy adına harcamak da muhtar ve ihtiyar heyetinin işiydi.

Köy bekçisi, bahar aylarından başlayarak, ekinlerin tamamı işleninceye kadar görevli olurdu. Bağ bekçisi üzümlere alaca düşünce işe başlar, bağ bozumundan sonra işi biterdi. Bu dönem içinde kimseyi bağlara sokmazdı. Bağların hangi gün bozulacağına muhtar ve ihtiyar heyeti karar verir o gün bütün köylü bağ bozumuna çıkardı.

Yolcu, bahar aylarında işe başlar, kış aylarında bozulan harman yerlerine ve ekin dağına giden yolları onarırdı. Ücretini ise harman zamanı harmancılardan buğday, arpa olarak toplardı.

Çocukluk yıllarımın ramazan davulcusu Guliş Dedeydi. Eşiyle birlikte bütün sokakları dolaşırdı. Çaldığı tenekenin sesi çok uzaklardan bile duyulurdu. Sahur ekmeğine ne hazırlandıysa Guliş Dedeye de verilirdi. O kimseyi adıyla çağırmazdı. Onun için bütün kadınlar, kızlar birer çiğdem, navruz, nergisti. Evin ışığı yanıyorsa bile uzun öğendiresiyle camı tıklatır, navrız er ekmeğine kalkın, derdi.

Muhtarlık seçimleri tatlı bir rekabet içinde geçerdi. Seçimden sonra ise bütün köylü onun verdiği kararlara uyardı. Bazı muhtarlar otoriter olur, özellikle çobanlar ekin ve bahçelere zarar vermekten çekinirlerdi. Dimo Dedenin muhtarlığı hala anlatılır. Çok sert bir kişiliği varmış, abam tarafından akraba olurdu bize. Bir gün valiliğe bir işi düşmüş, söz arasında vali azarlayacak oluyor, Dimo Dede altta kalır mı, kalkıyor ayağa, otur oturduğun yerde, diye bağırıyor valiye. Sen tayinle gelmiş birisin, beni vatandaş seçti, diyerek susturuyor valiyi.

Şubat ortalarında sürüde doğumlar başlayınca kış ağıllarına yani döle çıkardı sürü sahipleri. Bunda bir sorun yoktu ama yaylaya çıkılacak yerlerin tespitinde muhtarlığın kararı gerekirdi. Ekilir arazi bir yıl boş yani dinlenmeye bırakılır, bir yıl nadas edilir sonra ekilirdi. Nadasa bırakılan araziye sadece kuzu sürüleri girebilirdi. Yaylaya ancak boş bırakılan arazilere çıkılabilirdi. Köy bekçisi yayla zamanı bütün araziyi dolaşarak sürülerin ekili araziye girmelerine engel olurdu.
Sürü sahipleri genellikle kendi tarlalarına yaylaya çıkmayı tercih ederlerdi. Sürü yaz boyunca tarlayı gübrelemiş olurdu. Asıl sürü sahibinin yanı sıra daha az malı olanlar da aynı yaylaya çıkar, sahibi olduğu koyunun sayısı kadar sürüye çobanlık eder değilse hissesine ne kadar ücret düştüyse baş çobana öderdi. Buna hak ödeme denirdi.

Kış ağıllarında sadece ağıl sahibi ya da yakın akrabadan bir iki aile olurdu ama yaylalar genellikle kalabalık olurdu. Yaylaya çıkılmadan önce gidilip oturulacak tollar elden geçirilir, yıkılan yerler onarılır, hiç tolu olmayan aile yeniden yapardı.

Bir cenaze olduğu zaman bütün köylü cenazede olmak ister, cenaze çıkan eve günlerce “ölü ekmeği” götürülürdü. Her aile pişirebildiği en iyi yemekleri götürürdü. Tatlı olarak pekmez, pekmez helvası ve köftü götürülürdü. Bu tatlılardan biri mutlaka olurdu.

Yaz aylarında, ekin dağında ya da harmanda işe sıkışıldığında ümmeci yapılır akraba ve dostlar çağrılırdı ümmeciye. Kimse, çok önemli bir işi yoksa çağrıya uymamazlık etmezdi. İş sahibi ümmeci günü yine özel yemekler hazırlatır, tatlı olarak ta ak helva ya da köpük helva bulundururdu. Ümmecinin has yemeği ise teker katmeri olurdu çünkü katmer tok tutardı çalışan insanı.

“Düğün ile ev yapana Allah yardım edermiş”, derlerdi. Düğün günü haftalar önceden duyurulur, o gün başka bir düğün varsa, köyde bir ölüm olayı olmuşsa, ertesi haftaya ertelenirdi. Damadın arkadaşları hafta içinde dağa düğün odununa giderler, en önde gelen ödüllendirilirdi. Cumartesi gelinin göçü çıkar, Pazar sabahı ise damat ve arkadaşları bütün köyü dolaşarak düğün odasına çay içmeye çağırırlardı. Çaydan sonra ise düğün yemeği başlardı. Düğün yemeğini, eli hünerli köy kadınlarından biri pişirirdi. Yemek, etli nohut, bulgur pilavı ve kayısı hoşafıydı. Bütün köylü, genç yaşlı herkes katılırdı düğüne.
Güz aylarında yardımlaşarak yapılan işlerden bazıları da bulgurluk buğdayı yıkama, pişirme, pekmez kaynatma işiydi. Bu günlerde nerdeyse bütün sokaklarda ocaklar yanar, bulgur, pekmez kaynar, çocuk sesleriyle çınlardı sokaklar.
Hısım, akrabalıktan öte daha yakın ilişkiler de kurardı insanlar. Yaren, sağdıç, yanaşık gibi, kadınlar birbirleriyle “ahretlik “olurlardı ve bu kardeşten öte bir duyguydu. İnsanlar kış yaz üretim içinde oldukları için kaç/göç olayı olmazdı. Bir kadın, genç bir kız korkmadan yaylasına, ekin dağına gidebilirdi.

Zeki OĞUZ
14 Mart 2018

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.