1 – Mut Çıtlık Kültür Sanat Dergisi – BİR KÖY BİR ÖYKÜ YAZI DİZİSİ – 04.01.2010
Aşağı Köselerli, Mut’un en büyük köylerinden birisidir. Mut’un güneyinde ve Göksu sırtlarında kurulmuştur. Mut’a uzaklığı 22 km’dir. Köselerli Köprüsünden sapılarak gidilir. Göksu’yla yol, kıvrıla kıvrıla giden, sarmaş dolaş iki yoldaştır sanki. Nüfusu 1061, seçmeni 680, hane sayısı 450’dir. 14 öğretmenli, 175 öğrencili ilköğretim okulu vardır. Öğretmenleri Mut’ta oturmaktadır. Muhtarın adı Abdurrahman Uyar’dır. Tarımsal Kalkınma Kooperatifi kurulmuş ama daha hiçbir çalışması yoktur. Bir minareli bir camisi, içi boş bir sağlık ocağı, iki kahvehanesi, üç bakkalı ve bir “Talebe Yurdu” vardır.
Köyün geliri baharın erik ve kayısıyla başlar. Çeşitli sebzeler yetiştirilir ama en büyük geliri acı biberdir. Yılda yaklaşık 1300 ton biber üretilir. Yerfıstığı ekimi çok azalmış, zeytincilik ve hayvancılık önem kazanmıştır. Yaklaşık 2000 sığır vardır. Günlük ortalama 3 ton süt satılmaktadır. Ona yakın evin koyun/keçi sürüsü vardır. Çul dokuma işi azalmıştır. Okuma oranı düşüktür, Mut’un içindeki memurları dışında, başka yerlerde pek memuru yoktur. İl Genel Meclisi Üyesi Nebi Yılmaz buralıdır. İçme suyu Zeyne tarafından gelmektedir. Evleri genellikle taştandır, yeni yapılar betonarmedir. Düğünler yemekli olur ve çalgı çalınmaz. Dış ülkelerde iki kişisi vardır. Bir tarafını Göksu, bir tarafını Gelemiç Deresi çevirmiştir. Sosyal konularda kapalılığını koruya gelmiş bir köydür. Geçmişte güreşe ilgi duyanlar olmuştur.
Köyün kuruluşuna gelince; Mustafa Nişan’ın anlattığına göre, Orta Asya’dan gelenlerin bir kısmı Antalya’ya yerleşmişler. İçlerinden yerlerini darsınanlar Aydın yöresine gitmişler. Bir kısmı burada kalmışsa da, bir kısmı Kütahya Simav’a, zamanla da Torosları aşarak Çukurova’ya inmişler. Derken, bunların kimisi oraları yurt edinmiş, kimisi de buralara gelip, buraları yurt edinmiştir.
Âşık Cemali’nin buralı olduğunu ve akrabalarının bulunduğunu söylüyorlar.
Eskiden köyde “keçi yüzüğü” diye bir oyun oynanırdı. Bu oyun koç katımından tam yüz gün sonra yapılırdı. Köyde bu işe ilgi duyan çobanlar toplanır, içlerinden şakacı, ağzı söz bilir, hareketli birisini “Arap” düzerlerdi; deve kuyruğundan bıyık yaparlardı, elini yüzünü isle boyarlardı, bir sürü çan takarlardı, boynuna da bir yular geçirirlerdi, eline de bir çuvaldız verirlerdi… Yakın yanaşana dokunduruverirdi bu çuvaldızı. Birisi bu yulardan çeker, ev ev dolaşılırdı. Kimi zaman bu “Arap” kaçacak olur, sağa sola koşar, hoplar zıplar, ama kaçmazdı. Her evin önünde bir sunum yapılırdı:
“Selam verdik aldın mı /
Saya geldik duydun mu /
Saya saya sekiz aya /
Koç katılır dokuz aya /
Şurda ne kaldı /
Elli gün kaldı /
Elli güne kadar yaz gelir güz gelir /
Kolu çarşaflı kız gelir /
Ak gelin gök gelin /
Çalpara çuvalını dök gelin /”
Bu arada “Arap” çeşitli şakalar/oyunlar yapardı. Ev sahibi sorardı, “Ne isten Arabım?” “Yağcağız isterim.” “Kaç kaşık olacak Arabım?” “Beş kaşıcık.” Bazen de “kızcağız” isterdi “Arap.” Böyle böyle sabaha kadar dolanılırdı. Tabi un da toplanırdı, pekmez de, başka şeyler de. Sonunda önceden haberli bir eve varılırdı. Orada ekmek pişirilir, yağlı bulamaç yapılır, yenilir içilirdi. Sonra sonra bu iş sulandırıldı. Toplananlar satılmaya başlandı. Şimdi de yapılmaz oldu.
Köyde yaşanan bir olaya gelince, olayın kahramanı Ali Gülüç, (Sarı Ali) yaşıyor daha. Bu olaya da “Gartlan Gabak” diyor kendisi.
Köyde bir ağa var, Nebi Işık. Sarı Ali’nin çocukluk arkadaşı, hem de akrabası. “Sarı Ali” dedi mi, gece düşüne girmiş gibi korkar, “buyur dayı!” der karşısında, saygısı sonsuz. Ağa adam, bağına bahçesine zarar mı verildi, “kim o?”, “Sarı Ali”, “tamam öyleyse…” O da böyle sever Sarı Ali’yi.
Bir gün birlikteler. İyi bir de atı var Sarı Ali’nin. “Paşa” denilen bir bakım memurundan 500 lira parayla aldı, adını da “Paşa” koydu. Dört kişiyi Göksu’dan vız geçirir, öyle güçlü. Akıllı biri de, üstündekini korur. “Tarlaları motorla nadas ettireyim ben, sen de bu beygirle sür, tarlalarımıza darı ekelim, motorla da sulayıveririm” der Nebi Ağa. Ekin yerine darı ekecekler, ortak. Sarı Ali de kalenderin, garibanın birisi, bir tek atı, beş altı çocuğu var. O zamanlar nerden bilsin çok çocuk yapmamayı. Anasının adı, babasının adı, dedesinin adı, çıksın da çıksın…
Velhasıl darı büyür, sömeklenir, derken güz gelir. Zaman da devenin tükendiği gölüğün çoğaldığı yıllar. Her evde beş altı gölük olur. Yularını sıyıran, “deeh!..”, salıverir… Darı da Kocakavak denilen yerde.
Neyse, sömekleri harmana yığar bu. Onu çağırıp, bunu çağırıp sopalarla dövdürecek. Çünkü dövenle sürülmez darı. Yayladan inenin gölüğü orada. Sarı Ali’nin darısını düşünen mi var! Nebi Işık’ın darısını? Atına binip darının başına varır, uzun bir örkle atı bağlar, at ikiye bir, “hıhıhıı, hıhıhıı!..” Hiçbir at atı hesap almaz. Kırk elli hayvan. Daralır, sıkışır, sömeklerin yarısı yaş, yarısı kuru daha. Hatta bir ara Nebi Işık’a varır, “Nebi Ağa nöğürelim, böyle böyle?.. Birine tüfek sıksam, ödeyecek gücüm yok…” At sahipleri de ağa adam zaten, “ekmesin deyyus yav!”, “ekdiyse kaldırsın!..”
Atlar da büyüklü küçüklü, kısım kısım, sürü sürü, kimisi birinin, kimisi birinin… Birisi bir ürktü mü, herkes yerini buluyor.
Ne yapacağını şaşırır bu. Uyanığın biri der ki, “dayı hendeğinin bir kolayı var.” “Neci?” “Yahu sen bir silah yaptır, o silahla o hayvanlar dağa ağar gider.” “Neci yav?!” “Yahu, Gartlan Gabağı bilir misin?” “Duyarım.” “Onu yaptır sen.” “Kim yapar bunu?” “Güççük Hoca yapar.” Köyün de hocası o. Varır yanına, “yahu Hocam, senden bir ricam var.” “Neci?” “Gölüklerin elinden darıyı alamadım, bir silah yapıver bana, silah yaparmışsın sen.” “Yapmasına yaparım da…” “Eee?” “Millet duyar mı ha. Sarı Ali’m, seni döğerler o zaman, atların gıçı gırılır, dellenir, dağa ağarlar…” “Hocam ne vereceğiz buna?” “Bir kutu darı (tenekenin yarısı) vereceksin Sarı Ali’m.” Hoca hanımına seslenir, “Garı! Aşaagözde üç tane gabak var, içleri buğday dolu, en ilerideki kırmızı büyük şeyi boşalt gel!”
Getirir kabağı. Kendisi de ham bir deri getirir hocanın. Bir kaptaki suyun içine ıslar. Saplı tıraş bıçakları olurdu o zaman. “Çekiştir Sarı Ali bakalım” diyerek, cart cart, deriyi tıraş ediverir. Keçi derisi. Kepiler vardı, ufak ufak, kara kara, onlardan getirir. Kabağın göt kısmını oyuverir, kestiği deriyi de kepiyle tık tık… Arkasından da el girecek kadar, kabağı boğazından keser. “Sok bakayım elini!” Sokar elini Sarı Ali. “Eyi!” Ayakkabı dikilen mumlu iplikten bir parça kesip, ikiye katlayarak, deriyi de ortasından delerek, ucunu içeriye sokar. Hazırladığı kuru bir kazığı da ucuna bağlar. Sonra seslenir Sarı Ali’ye, “hendeğireye bir ateş yak!” Davul kızdırır gibi kızdırır. “Tın tın tın!..” “Dahaca tavı var Sarı Ali” Biraz daha kızdırır. “Gel şimdi içeriye, kapıyı da ört!” “Çek şu ipi bakalım!” Sarı Ali ipi bir çeker, “hak huk hak huuk, huk huk hak huuk!..” “Ulen sesini çok çıkarmayalım!”
Hemen bir çuval getirir Hoca, “benim darıyı buna gat getir!”
Çuvalla ve silahla eve koşar Sarı Ali. Akşam da olmuştur zaten. Silahı bir heybeye koyar, atın terkisine de çocuğu bindirir, feng, caminin yanından aşar. Tuzlu Çeşmenin yanından bir bakar, bütün gölükler orada, harmanın etrafı ayın aydığı, süt gibi. Kizirli’nin atları bile gelmiş. Bağlar atını. Bütün atlar orada, silah atta, bugün rahat bir uyku uyuyacak artık… Atın birisi darıyı hırsızlayacak, güpür güpür gelir, arkasından birisi daha… Kovalar onları, “hihiii, hihiii!..”, geri gelirler, hepsi harmanın başına toplanıp karakuş gibi bakarlar. Atının gemini takıp üstüne biner. Çocuğa da, “sen hendeği sapımızın üstüne çık, çiğnenirsin sonra” der. Çocuk ufacık daha. Silahı ortasından tutarak yavaşça asılır. “hak huk!..” eder bir. “Hııh, hııh!” der atlar, kulakları kabarıverir birden, götün/götüne veriverirler, hepsi sürüsünü buluverir, “hııığ, hııığ!..”, bir o yana, bir bu yana, sesin geldiği yana bakınırlar. Atın üstünden bir daha zırıldatır silahı, arkasından da bir çatırtı kopar, bir de bakar bir duman, “hahihiii, hahihii!..” Arkalarından koşturur atı, silahı ata ata. Otalık gece, zıplayan mı, düşen mi, kimisi arkada, kimisi önde, kimisi sağda, kimisi solda. Bulaşıcı hatsallık gibi bu ürkme de. Az sonra bir bakar kimse yok, bir dinler, kimisi ta Kalecik’in boynunda, “hahihii, hahihii!”, kimisi Kara Tepenin orda, kimisi Kuruceren’de, kimisi Bağırsak Deresinde, kimisi Malburun’da… Tat Koca’nın bir gölüğü var, kulağı kesik, bir tek o kalır. Nedense o ürkmez. Tabi bir de kendi beygiri ürkmez.
Geri gelip rahat bir uyku uyur. Sabahleyin hayvanın yularını alan gelir, alan gelir… “Sarı Dayı?..” “Dayı” derler ona hep. “Hııı!” “Yav bugün hiç gölük sesi yok hoynu?, Bir sakatlık mı var yoksa?” “Sağ olun var olun, bağladınız mı, yoksa başka bir yere mi saldınız bugün gölükleri?, Beni rahatsız etmediler hiç”
Darıların kimisi ütme daha ya, yaktığı ateşte kimisini ütüp ütüp yan tarafa koymuştur. “Birer tane alabilirsiniz. Çekinmeyin çekinmeyin!.. Bugün zarar vermediğiniz için siz yeyin haydi! Bir tek Yumşak Ali alır, Nebi Çavuş da der ki, “ulen Sarı Ali, gölüklere bir deyyusluk ettin sen ya!..” “Hayır, hiçbir şey etmedim.” O arada da bir ikisi çocuğun yanına varır, “gölüklere noldu bee?” “Bubam bir silah yaptı, hayvanın üstüne de bindi, govaladı atları.” “Nerde o silah?” “İhi.” Kırıverirler silahı.
Az sonra birisi de Zeytin Topuğu’nun oradan bağırır, “silah yapmış silah, Gartlan Gabak atmış, Gartlan Gabak!..”
Ve harmanın yanından bir ses daha duyulur, “amma bok yemişsin Sarı Ali ha!..”
2 – AŞAĞI KÖSELERLİ KÖYÜ – Genel Bilgi – DÜNDEN BUGÜNE HER YÖNÜYLE MUT – 09.09.2009
Daha önce Köselerli Köyü’ne bağlı olan köy, yerleşim yeri olarak Köselerli’ye üç saat uzakta olması ve burada yaşayan hane sayısının oldukça fazla olması üzerine Aşağı Köselerli adıyla yeni bir köy olarak teşkilatlandırılmıştır.
Köy “Eşekli” adıyla meşhurdur.
2005 yılı nüfus sayımına göre 523’ü kadın, 538’i erkek olmak üzere nüfusu 1061’dir. 450 hanelidir, il merkezine 162, ilçe merkezine 22 km uzaklıktadır. 1976 yılında kadastro çalışmaları tamamlanan köyün alanı 16.901 dönümdür. Merkez köy statüsündedir. Kırsal kesimde üç adet yerleşim alanı bulunmaktadır.
Köyün geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Başlıca tarımsal ürünü kayısı, erik, zeytin, sebze ve adi fiğdir. Köyde 2006 yılı sonu itibariyle yaklaşık 836 sığır, 970 koyun, 710 keçi, 12 at ile 1.391 tavuk, 9 güvercin mevcuttur.
Köyde, köy konağı, içme suyu, su deposu ve umumi WC bulunmaktadır. 22 km asfalt yolu vardır.
3 – KÖYÜN WEB SAYFASINDAN (30.03.2008)
Köyümüz 550 hane 1960 nüfusludur, dışardan göç almamakla birlikte dışarıyada fazla göç vermeyen bir köydür. Köyümüzün geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Sebze ve meyvecilik başlıca ürünlerdir. Bu ürünler kaysı, erik, nar, üzüm, sebze olarakta domates, biber, patlıcan, başlıca ticari olarak üretilen ürünlerdir, bunun yanında zeytincilik son zamanlarda üretimi artan ürünlerdir. Sanayi ürünü olarakta kavakçılık yapılmaktadır. Geçmiş yıllarda ekimi yapılan yer fıstığı tarlaların veriminin düşmesi ile artık üretilmemektedir.
Hayvancılık olarak eski alışkanlıklar bırakılmamakla birlikte artık koyun, keçi beslenmesi azalmış olup son zamanlarda süt ve et sığırcılığı yaygın olarak yapılmaktadır. Köyümüzün yıllık süt üretimi 1.825 tondur, et üretimi de yıllık 200 ton civarındadır. Köyümüz 12 ay boyunca üretime yönelik çalışmaktadır. Milli ekonomiye yıllık katkısı 3.650.000 YTL civarındadır bu nedenle göç veren değil yakın zamanda göç alan bir köy olacaktır.
KÖYÜMÜZDE TİCARET
Köyümüz nüfus itibarı ile Mut’un en büyük köyü, tarımla uğraşan köyümüz verimli topraklarının yanında teknolojiyi de kullanarak birim alanda yüksek verim almaktadır. Bu ürünlerin pazarlanması için sabahları geçici borsa oluşturarak fiat belirlenip sipariş üzerine mal temin edilir. Mayıs ayından itibaren meyve ve sebze türü ürünleri sürekli bulabilirsiniz.
Salı günleri köyümüze pazar kurulur, çevre köylülerin de gelmesiyle alım satımın fazla olduğu günlük ticaret haçmi mevsimine göre 20.000 Ytl yi geçmektedir.
GEÇMİŞTEN BUGÜNE MUHTARLARIMIZ
Ahmet Ali Kiya (Ahmet Ali Işık)
Keskin Ahmet (Ahmet Keskin)
Halil İbrahim Hoca (Halil İbrahim İlisu)
Muhtar Ahmet (Ahmet Zeki Gişi)
Bayram Hoca (Bayram Özcan)
Koca Muhtar (İbrahim Cabir Gişi)
Kadir Mustafa (Mustafa Nişan)
Kareli Hasan (Hasan Şahin)
Hoca Ali (Ali Yıldız)
Dede (Mustafa Gişi)
Değirmenci (Mehmet Işık)
Gök Ömer (Ömer Öz)
Baki Hoca (Baki Şahin)
GEÇMİŞİMİZ
Atalarımız 13. yüz yılın başlarında orta Asya’dan göç ederek İran üzerinden 500 aile olarak Anadolu’ya gelmişler. Göçebe hayatı yaşadıkları için uygun ortam bulabilmek amacıyla batıya doğru göç ederek, Maraş’tan itibaren obalara bölünerek hayvan otlatmak için yazlık ve kışlık buldukları yerleri mesken tutmuşlar. Bir kısmı Çukurova ve Nurdağılarını mesken tutmuş, tutunamayanlar batıya doğru ilerleyerek orta ve batı Toroslara doğru ilerlemiş.
Kösreli diğer ismi (Kulfalı) Kösreli İsmi zamanla Köselerli haline gelmiştir. Yörüklerinden olan köyümüz 14. yüzyılın ortalarına doğru Göksu vadisini takip ederek Tekeçatı yaylasına kadar çıkarlar, o dönemde Karamanoğlu beyliğinin sınırları içinde olan Taşeli bölgesi Köselerli Yörüklerine yurt olur. Kışın Göksu vadisinin aşağı kısımları olan köyümüzün yöresi yazları da Göksu vadisini takip ederek Tekeçatı yaylasında geçirirler.
Bu konaklama ve hayvan otlatmak için Karamanoğlu beyliğine aile başı bir miktar para öderler, zamanla Kösreli Yörüklerinin iyilikleri ve etraftaki tebaaya zarar vermemeleri ve beyliğe karşı iyi davranmaları sonucunda Karamanoğlu beyliği Kösreli Yörüklerine mükafat ve kendine daha iyi bağlamak için Tekeçatı ile ovacık arasındadaki bölgeyi, rahat dolaşmaları, hayvan otlatmaları için bir fermanla Kösreli Yörüklerine bağışlamış.
Bu bölgede Kösreli Yörükleri bölünerek üç köy haline gelmiş bu köyler Osmanlı zamanında Gelindire sancağına bağlı olarak 19. yüzyıla kadar yerleşik hayatları olmadan kışın şimdiki köylerinin olduğu bölgelerde yazın Torosların yüksek yerlerinde yaşamışlar.
Sonraki yıllarda Göksu nehri sınır kabul edildiği için Aşağıköselerli ve Yukarıköselerli Gilindire sancağına, Köselerli köyü ise Mut’a bağlanmışlar. 19. yüzyılın sonlarında Taşeli yöresinde baş gösteren kuraklıktan etkilenen köylülerin bir kısmı göç ederek Ceyhan Toprakkale ve Osmaniye yöresine yerleşmişler.
1927 yılına kadar Aşağıköselerli, Yukarıköselerli ve Mucuk köyü tek muhtarlık olarak yönetilmişler. Bu yıldan itibaren 1954 yılına kadar Gülnar’a bağlı bir köy olmuşlar 1955 yılında köprünün yapılması ve motorlu araçların çoğalması ile yolu daha düzgün ve kısa olan Mut’a bağlanmışlar. Halen Mut ilçesine bağlı en çok gelişen ve gelişmeye müsait, farklı mahallesi olmayan en büyük köyü.
KÖYÜMÜZÜN YAYLALARI
Yayla olarak köylülerimiz Tekeçatı yaylasını uzun yıllar kullanmışlar, daha sonraları Tekeçatı’nın uzak olması nedeniyle İşemik yaylasınada gitmeye başlamışlar. Bu günlerde hayvancılığın azalması ile gerçek anlamda yaylacılık kültürü bitmek üzere. Şimdiki yaylacılık daha çok yazın sıcaktan kaçmak, serin yerlere gitmek için yapılan turistik amaçlı yaylacılıktır. Ancak az da olsa hala eski gelenekleri sürdürmeye çalışan birkaç aile hala hayvanları ile birlikte Tekeçatı yaylasına gitmektedir. Tekeçatı yaylasında bir başka olur avlar (keklik, tavşan, Balgusan deresinde balık) oraları yaşamak gerek anlamak için. Yaylanın balı da güzel olur, özellikle şalgaba bol olduğu zaman. İnsanın ömrüne ömür katar bu yaylalarda yaşamak.
4 – MUTLU KÖYLER – Ensar Köse – 15.07.2009
Adı: Aşağıköselerli
Nüfusu: 1061 (538 erkek, 523 kadın)
İlçeye Uzaklığı: 22 km.
İle Uzaklığı: 165 km
Konumu: Mut’un güneyinde ve Gülnar sınırına yakın bir bölgede. Özköy’le karşı karşıya olup: Mut-Silifke karayolunun 11.km.’sinden sağa ayrılan asfalt yolla ulaşım sağlanır.
İnternet Adresi: yok
Tarih
Aşağıköselerli köyünün ne zaman kurulduğuna dair kesin bir bilgi yoktur.
Mut kazasının idari taksimatini gösteren 2 Aralik 1913 tarihli çizelgede yer almadığı; 16 Ocak 1916 tarihli raporda ise Köselerli köyüne bağlı bir mahalle olduğu ve buranın ayrı bir köy haline getirilmesinin teklif edildiği göz önüne alınırsa; Aşağıköselerli köyünün Osmanlı Devleti’nin son döneminde veya Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulduğu sonucuna varabiliriz.
Coğrafya
Mut’un güneyinde, Göksu Irmağının yakınında engebeli bir arazi üzerinde kuruludur. Güney komşusu olan Özköy’le arasında bir dere geçmektedir. Köy hem nüfus, hemde hane sayısı bakımından yoğun bir yapıya sahiptir.
Bitki örtüsü , köyün içinde evler arasındaki Nar , Dut, İncir gibi ağaçlar dışında neredeyse yok gibidir. Güneyde ise çam ormanları ve makilerle örtülü yamaçlar göze çarpmaktadır.
Nüfus
Aşağıköselerli köyünün 1913 yılındaki nüfusu, 72 hane toplam 395 kişidir(206 kadın ve 198 erkek)
Diğer birçok köyde de görüldüğü üzere, II. Dünya savaşı’nın sonunda azalan köy nüfusu, daha sonra sürekli olarak artış göstermiştir. 1990 yılı sayımında bin kişiyi geçen Aşağıköselerli, 2000 yılına girildiğinde, 1935 yili nufusuna göre % 2069’luk artışla ilçenin en kalabalık köyü haline gelmiştir.
1913: 395
1935: 531
1945: 311
1950: 400
1970: 874
1975: 999
1980: 901
1985: 978
1990: 1044
1997: 1834
2000: 1876
2007: 1061
Sosyal ve Ekonomik Hayat
İlçenin en kalabalık nüfusuna sahip köylerden biri olan Aşağıköselerli’de ekonomik hayat tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Göksu Irmağına yakın bir yerde bulunan tarlalarda meyve ve sebze tarımı yapılmaktadır. Kayısı, erik, nar ve üzüm en cok yetiştirilen ürünlerdir. Son yıllarda dikilen bahçelerde Zeytincilikde de gelişme kaydedilmistir.
Köyde geleneksel olarak sebze tarımı da yapılmaktadır. Domates, biber ve patlıcan yaygın ekim alanına sahiptir.
Eskiden köy küçükbaş hayvancılığı yaygınken, son yıllarda otlak sorunları nedeniyle iyice azalmış; buna karşılık et ve süt hayvancılığı (büyükbaş) artış göstermiştir. Hayvancılık yapan köylüler yaz mevsiminde Belbaşı, Üçpınar, Yellibel ve Tekeçatı yaylalarına çıkarlar. Köyde belirgin bir ticari yaşam da vardır. Salı günü kurulan pazar, çevre köylülerinde buraya toplanmasını sağlamaktadır. Köyde sağlık evi vardır ama faal değildir. İlköğretim okulu faaldir.