Dağpazarı Kilise ve Mezarlar
Dağpazarı Köyü, Mut’un kuzeybatısında, 35 km uzaklıktadır. Dağpazarı, antik ismi Coropissos olan bir kenttir. Karaman’dan Silifke’ye inen bir antik yol üzerinde oluşu eski kente ayrı bir önem verildiğini göstermektedir.
Kilise, Dağpazarı Köyü yerleşim alanı içerisindedir. 1875 yılında ingiliz gezgin Davis ve 1890 yılında Headlam ve W. Ramsay tarafından incelenmiş ve yapıların planları çıkarılmıştır.
1957-1958 yıllarında İngiliz Arkeolog M. Gough tarafından kazı yapılmış ve “Bazilika kalıntısı, yanında vaftiz binası, kilise yapısı (sadece temelleri görülebilmekte), sur dışında bazilika, Bizans dönemine ait bir ev” ortaya çıkarılmıştır.
Alanda, geniş bir şehir öreni içerisinde kale ve erken Bizans mimari üslubunda, muhtemelen MS 5. yüzyıl dönemlerine ait, üç nefli, yan duvarları ve apsisinin büyük bir kısmı ayakta kalmış kilise kalıntıları ile yine aynı döneme ait 15,00 x 5,50 ölçüsünde bir alanı kaplayan renkli taban mozaikleri bulunmaktadır.
Köyün tam içinde olan bu mozaiklerde çeşitli hayvan figürleri yanında geometrik motifler de yer almıştır. Bir kısmı ağılın içinde kalan bu mozaiklerin büyük kısmı dışarıda kalmaktadır.
Dağpazarı Köyü’nün yaklaşık 500 m güneyinde tarla içinde Roma mimari özelliklere sahip Kilikya bölgesine özgü kareye yakın dikdörtgen planlı Heroon tipinde mezar bulunmaktadır. Mezarın, batı duvarı ve çatısı tamamen yıkılmıştır. Toprak yüzeyinden itibaren 12 sıra kesme taş örgüsüyle oktogonal duvar tekniğiyle örülmüştür. Duvarların birinde yere paralel olarak konulmuş kitabeli bir taş bulunmaktadır. Kitabenin konuluş itibariyle orjinal olmayıp devşirme olduğu sanılmaktadır.
Köyün, 350-400 m güneyinde Dikenlik Mevkiinde de Roma mimari üslubunda yumuşak cins kaya üzerine oyulmuş birer odalı kare ve kemerli pirizi olan Kaya Mezarları grubu bulunmaktadır. Mezar girişleri kuzeye bakmaktadır ve herhangi bir kabartma ve yazıya sahip değillerdir.
Köyde ayrıca halkın soğuk hava deposu olarak kullandığı üç adet sarnıç vardır. Bunlardan birisi kilisenin (önünde) hemen batısındadır. Dört gözlü olup üzeri tonoz kaplıdır. İkincisi kilisenin güneyindedir.
Üçüncüsü ise içi temizlenerek üstü kapatılmış ve köylülerce peynir deposu olarak kullanılmaktadır.
Geçmiş dönemlerde Dağpazarı’nın su ihtiyacı, 4 km uzaklıkta güneybatısından gelen suyolu ile sağlanmıştır. Bugün yer yer kemer kalıntıları ve izleri takip edilebilmektedir.
Dağpazarı Köyü yerleşim alanı, 1989 yılında III. derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescillenmiştir.
Eski adı Kestel olan bu yerleşim birimi şu an kullanılmakta olan Karaman- Mersin asfalt yolu yapılmadan önce (1950 öncesi) kullanılmakta olan eski kervan yolu üzerinde kurulmuş büyük bir yerleşim birimi imiş.
Büyük bir hamam kalıntısı, köylülerin at meydanı dedikleri hipodromu, biri tamamen yıkılmış üç büyük kilisesi, sarnıçı ve su kemerleri bulunan bazı araştırmacılar tarafından 30-35 bin kişinin yaşadığı tahmin edilen bir yermiş.
İngiliz seyyahı Davis 1875 yılının 23 Haziranında Göges ve Gödet üzerinden geçen eski kervan yolunu izleyerek Kestel’e gelerek bu Eski hristiyan şehri harabesini ziyaret etmiştir.
Davis etrafında kare plânlı burç kalıntıları görülen bir sur bulunan bu eski şehirde üç nefli ve yarım kubbeli apsisli bir kilise görmüştür. Bu binada orta nefin iki yanındaki birer kemer dizisi bunu yan neflerden ayırıyordu apsisin iki yanında korint uslubunda başlıklı pâyeler vardı ki Davis bunları yanlış olarak devşirme malzeme olduklarını sanmıştır. Kilisenin batı cephesi bugün tamamen yıkılmıştır.
Davis, Yapının önünde düzgün döşenmiş geniş bir açıklığın olduğunu, ayrıca kiliseye kuzey batısına bitişik bir yapıdan başka güney doğuda vadide bazı kemerleri duran bir köprü harabesi ve etrafta geniş bir nekropole işaret eden pek çok kaya mezarı ve lahit gördüğünü yazmıştır. Bu lahitlerden birini üzerinde bu şehrin adını belirten bir de kitabe tesbit etmiştir. Fakat seyyah öğrendiği bu adı açıklamaz ve kendisine saklar.
Bugün şehrin adının ne olduğu tartışmaları hâlâ sürmektedir. Bazı araştırıcılar Coropissos olabileceğini söylüyorlar. Bazıları ise Hieropolis olduğunu söylemektedirler. Kestel (Dağpazarı) 1890 ‘da A.C. Headlam, Sir.W. Ramsay ve Hogarth tarfından ziyaret edilerek buradaki kilise bir resmi ve tam planı ile tanıtılmış. Hâttâ Strzygowski bu yayına dayanarak onu meşhur kitabında ele almıştır.
Dağpazarı’nı 1954’te Amerikalı G. Forsyth yeniden incelemiştir. Forsyth’in görüşüne göre bu yapı Fransa’da Provence’ın Roma devri mimarisini hatırlatacak kadar batı yapılarına benzemektedir.(G.H Forstyh, Arhitectural notes on a trip through Cilicia”Dumbarton Oaks Papers”XI 1957 s.233-236)
Nihayet 1957 ve 1958 de İngiliz Arkeoloji enstitüsünden M. Gough Dağpazarında belli başlı dört binada kazılar yapmış bunlardan birincisi yanında birde vaftiz binası olan bir basilica, ikincisi evvelce Davis ,Headlam ve Forsyth’in inceledikleri yapı, Ücüncüsü surların dışında kalan yine bir basilica ve dördüncüsü kasabanın ortasında Bizans çağına ait bir evdir.
Basilicada Gough güzel döşeme mozaikleri meydana çıkarmış ikinci binanın da mimarisi hakkında bazı buluşlar ortaya koymuştur. Ancak bu araştırıcının Ayrıntılı raporlarını elde etmek mümkün olmamıştır. Bulunabilen bazı raporları ise fazla açık değildir, yüzeyseldir.
Basilica:
Üç nefli tek apsisli ve yanında da şapele sahip olan basilica Gough tarfından kazılarak meydana çıkarılmıştır. Döşemesinde bulunan İmparator Arcadius ( 395-408 )’un bir sikkesinden dolayı 4. yüzyılın sonlarına ait olarak tarihlendirilen bu bina 5. yüzyılın sonlarına doğru bir yangın geçirerek harap olmuş (bkz. Yusuf Ağa) fakat derhal tamir edilerek 6. yüzyıl sonları veya 7. yüzyıl başlarına kadar kullanımda kalmıştır. Bu sıralarda tekrar yanan basilica artık tamir edilemediğinden narthex kısmında çok perişan bir şapel yapılmış ve öylece kalmıştır.(Gough “Ark. dergisi” VIII s.6)
Basilicanınn korint tipi başlıklarından başka burada bilhassa narthex kısmında iki devre işaret eden güzel döşeme mozaikleri bulunduğu gibi bir sunak masası ile madenden bazı kilise eşyası da bulunmuştur. Narthex’in kuzey kısmının zeminini süsleyen mozaikler bina ile yaşıttır.Bulunan bir yazıdan bunların piskopos Johannes Elpidos tarafından yaptırıldıkları öğrenilmiştir. Bu mozaiklerde birbirlerine entrelaclar ile düğümlenmiş madalyonların, içlerinde çeşitli kuşlar bilhassa tavus, güvercin, ispenç tavuğu, keklik, ayı vs vazolar ve sepetlerde elma, armut, nar gibi meyvalar tasvir edilmiştir. İkinci devirde yani 5. yüzyılda yangından sonra Piskopos Longinos’un yenilettiği döşeme mozaiklerinde ise iki kulplu bir çanaktan fışkıran asma dalları kıvrımları aralarında yine çeşitli kuşlar, hayvanlar görülmektedir. Bu kanatlı hayvanların başlıcaları Güvercin pelikan ,leylek,,keklik, kuğu,ispenç tavuğu,tavuk,horoz olarak teşhis edilmiştir.
Bu güzel mozaikler bulundukları yıl herne kadar çimento ile biraz sağlamlaştırılarak üzeri yeniden örtülmüş ise de 1970 yılında yer yer üstlerindeki toprak tabakası kalşkmış ve mozaik taneleri sökülmüş bir haldeydi. Bu gün mozaiklerin üzeri açık bırakıldığı için tamamı sökülmüş harap olmuştur.Kazılar sırasında bu basilikanın yanında dikdörtgen planlı ve apsisi olan bir vaftiz binası meydana çıkarılmıştır. Zemini mozaiklerle süslü olan vaftizhanenin ortasında içine merdivenle inilen taştan bir vaftiz havuzu da bulunmuştur.
İkinci Kilise:
Dağpazarındaki diğer kilise Davis, Headlam ve Forsyt tarafından görülendir. Bugün ayakta olmayan sadece temelleri bulunan kilise de sağlam olduğu dönemde Gough tarafından bazı araştırmalar yapılmıştır. Narthexinde kırmızı beyaz mozaiklerin bulunduğunu bildirmiştir. O dönemde Nartex kısmının yıkılmış olduğunu ayet muntazam taşlardan örülmüş duvarlarda çatlaklar olduğunu bildirmiştir.Dağpazarı kilisesinin başka yapılarda olmayan en önemli özelliği her iki yan cephesinde de birer büyük kapısının bulunuşu kayda değerdir. Ayrıca diğer bir özelliği de yan neflerin duvarlarında içten ikişer yarım yuvarlak nişin bulunuşudur. Duvarların bu kısmı dıştan bir pâye ile desteklenerek kuvvetlendirilmiştir.
Davis ve Headlam’n gördüğünden bu yana Dağpazarı kilisesi biraz daha yıkılmıştır. Headlam’ın yayınladığı fotoğrafta görülen apsis yarım kubbesini takip eden bema kemerinin dışarıdan çifte meyilli çatı şeklindeki örtüsü bugün artık yoktur. Orta nefin, doğu tarafında binanın kitlesinden taşarak yükselen duvarı da artık kaybolmuş, pastophorion’ların dışarı meyilli örtüleri de oldukça zarar görmüştür.. Fakat yapı, çok muntazam alıştırmalı kesme taş inşaatını açıkça belli edecek surette hâlâ ayaktadır.Davis’in tarifinden öğrenildiğine göre iki sıra pâyeye bindirilmiş kemerleri vardır. Yan nefler, Forsyth’in de müşahade ettiği gibi beşik tonozludur. Forsyth orta nefin üstünün ahşap bir çatı ile örtülü olduğunu söyler fakat Gough açıkca olmasa da orta nefin üstünün bir kubbe ile örtülü olduğunu savunur. Buna göre Dağpazarı’ndaki bu kilise orta kısı yüksek etrafında üç kenarından onu saran dehlizler olan bir dehlizli kilise(Ambulatory chuch)dir. Gough bu yapıyı Kasr ibn-i Vartan yapısının benzeri olarak kabul etmektedir.
Eğer Davis’in 1875’te gördüğü kilise bu ise -ki bu olması kuvvetle muhtemeldir- o tarihte henüz nefleri ayıran eksen boyunca sıralanan kemerlere sahip bulunuyordu. Gough’un kanaatine göre Dağpazarının bu kilisesi de ortasında kule şeklinde yükselen, kubbe ayağı ve beşik tonozlu kanatlar ile Mezopotamya ve Isauria yapılarının bir karışımıdır. Orta nefte muhtelif yerlerde güzel döşeme mozaikleri bulunmuş olup bunların arasında bir Nar resmi dikkati çeker. Apsiste ise bir Confessio vardır.
Sur Dışındaki Basilica:
Şehrin dışında ve dik bir yamaçta olan üçüncü basilicadan görünürde sadece kapı lentosu ile bazı duvar izleri vardır. Halbuki, 1958’de bu yapı temizlendiğinde apsisli narthexli ve üç nefli bir basilica olduğu ortaya çıktıktan başka zemininin tamamen zarif mozaikler ile süslü olduğu da anlaşılmıştır.Bema kısmında zengin bir çerçevenin içinde ortadaki dikdörtgen yanlardakiler kare üç pano yer almaktadır. Yanlardaki kare panolarda ustaca düzenlenmiş bir entrlac’ın içinde bir haç bulunmaktadır.ortadaki dikdörtgen panoda ise bir çanak (kantharos)’ın iki yanında profilden tasvir edilmiş birer kuzu tasvir edilmiştir.Dağpazarı eteğinden geçen akarsuyun üzerinde ise iki gözlü bir köprü veya su kemerinin kalıntısı ile bazı mağaralar vardır. Şimdi Adana Müzesinde bir rolik mahfazası 1959 ‘da yapılan kazı sırasında bu basilicanın bema kısmında bulunmuştur.
Ufak bir buluntu
Dağpazarı’ndaki kazılar sırasında ortaya çıkan en önemli ufak buluntu 5. yüzyılın ortalarına ait olarak tarihlendirilen ve kendi cinsi içinde en eski örnek olan bronzdan bir buhurdanlıktır. Şimdi Adana müzesinde olan bu küçük kilise eşyası eser zincirlerle asılan altı köşeli bir buhur çanağı ile zincirlerin birleştiği yere takılan bir haçtan ve yukarı doğru uzanan fırdöndülü zincirden meydana gelmiştir. Köşeleri burmalı sütunçeler biçiminde bir mimari düzene göre şekillendirilen bu altıgen çanağın her bir yüzünde kabartma ularak bir figür vardır. Bu figürlerden biri İsa’yı ikisi birer meleği diğer üçü ise birer keşişi tasvir etmektedir. Başlarının üzerindeki bir yazı buhurdanlığın kiliseye Teodoros’un adağının yerine gelmesinin şükranı olarak sunulduğunu bildirir.
Fotoğraflar: İbrahim ARI