DOLAR
34,7454
EURO
36,4817
ALTIN
2.956,14
BIST
9.681,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Hafif Yağmurlu
14°C
Mersin
14°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
18°C
Perşembe Çok Bulutlu
19°C
Cuma Parçalı Bulutlu
20°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

DENİZE VARINCA (*)

A+
A-

“Uyandığımda yoğun, göz gözü görmeyen bir karanlığın içinde buluyorum kendimi. İçimdeki ince dal sessizce kırılıyor. Yüreğimin atışını dinliyorum bir süre. Apalayıp gitmeye çalışıyorum kapıya doğru. Dışarıdan kilitli. Karanlıkta kör bir kuş yavrusuyum. Pencereye yöneliyorum bu kez. Dış kanatlar demir parmaklığa sıkıca çengellenmiş. El yordamı ve anımsamalarla, görünmeyen duvarlara çarpa çarpa bir çıkış yolu arıyorum kendime… “ 

Daha önce, “DÖNGÜDE BİR YUSUF” romanı ile tanıdığım Ali F. Bilir’in bu kez öykü kitabını okuyorum. Betimlemeler, içten içe anlatıma renk veriyor. Kâh Toros Dağlarının köylerinde, kâh eteklerinde ve deniz kenarındaki yaşantılar onun  öykülerine konu olmuş. 1968’li yılların gençlik hareketleri, köy yaşamındaki üretim. Yeni ortaya çıkan, seradaki yaşam. Köyünü terk eden ailenin kentteki yaşam mücadelesi…

“Eve Dönüş” öyküsünde; askere uğurlanan gencin öyküsü konu ediliyor… İki yıl askerlik bitiyor. Kentte gelen askeri, tren garında bekleyen yok. Fayton ile mahalledeki evlerini buluyor ama, askere giderken bıraktığı gecekondu yerinde yok. Dımdızlak  ortada kalışı anlatılıyor. Artık onu köyüne okuyucu kendisi götürecek…

“Sınav” öyküsünde; üniversitede okuyan gencin yaşam öyküsü… Fakirlik, zor koşullar ile son sınıfa gelen gencin, son sınavları. Okulda gençlik hareketleri. Devrimci gençliğin arasında dayanışma örnekleri. Ama sınava girip girmediğini okuyucu usunda yaratacak…

“Kanlı Pazar” öyküsünde; İstanbul da 6. Filoya hayır diyen gençlerin faşizme karşı direnişi… Amerikan askerlerini denize döken sol gençler. 6. Filoyu kıble yapıp namaz kılan ve solcu gençlere saldıran ağzı salyalı yobazlar. “TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!” mücadelesi.  Yıllar sonra, bu dönemin sağ görüşlü gençleri özeleştiri yaptılar. Şimdi Amerika’nın her bir yerimizde olmaları, bağımsızlığın onların iki dudağı arasında olması. “KAHROLSUN Amerika!” diyenlerin çoğalması. Ama, o Amerika hayranlarının ülkede başbakan, cumhurbaşkanı olmaları…

İşte bunlar, bir karamsarlığa yol açıyor. Umut bitmiş görünse de okuyucu kendi devinimleri ile yaratıp ortaya koyacak onu. Öykülerden çıkan sonuç…

             “ Ölü Balık İmgesi “ öyküsünde :

Gülnar dağ köylerinden çocuklarını okutmak için üç günde yayan, yapıldak Silifke ye geliş. Hastalanan eşinin köye dönmesine rağmen, direnen kadını ;  5 çocuğunu okutmak için bir göz odalı evde geçen yıllar. İşte bir sabah kalktığında ; baraj yapımı sırasında kesilen Göksu nehri yatağının kuruması, yarı canlı, yarı ölü balıkların çamurların arasında ortaya çıkışı.

“… işte orada, yolun başındaki söğüt rengi ırmağın bir gün apansız kuruduğunu anımsıyordu. Bütün kasaba kıyıya, balık ölüsünü toplamaya inmişti. Sırtüstü dönmüş kefaller, gözleri pörtlemiş, bıyıkları sarkmış sazanlar, soluk alabilmek için kıvranan yılan balıkları , sazlıkta gidip gelen su yılanları, çamur içinde zıplayıp duran kur bağıcıklar, mile bulanmış çatal bıçaklı yengeçler, bataklığın üstünde uçuşan sinekler ve her türlü börtü böcek bu yıkımdan payına düşeni almıştı. ….”

“KANLI PAZAR öyküsünde:

                                    “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin!” Che Guevara  

“Ölüm… Ölürken ne duyar, neyi duyumsar insan? O ana değin düşünmemişti, Umut. Gençti, nasıl bilebilirdi usundan geçirmediği bir yerde ve hoyrat biçimde onunla yüzleşeceğini. Sivri uçlu keskin bıçağı böğrüne her sokuşunda, “Al sana, kızıl komünist,” diyen çember sakallı adamın attığı çığlık, bunun habercisiydi sanki. “

(…)

“Bu 6. Filo hiç akıllanmayacak,” dedi Hasan. “Geçen yıl temmuz ayında yine davetsiz misafirdiler.”

“Deniz ve arkadaşları tarafından denize atılıp çimdirilmişlerdi,” dedi Umut, gülümseyerek.

“Sonra da kıçlarına baka baka gitmişlerdi,” diyerek tamamladı Hasan.  

“Bu kez de dünyayı dar edeceğiz onlara,” dedi Umut. Sol kolunu havaya kaldırdı. “6. Filo defol!” diye haykırdı…”

DÖNGÜ :

“Öğrencilerimle son kez görüşebilir miyim, Müdür Bey?”

“Üzgünüm,” diyor  öteki. Yüzü asık bu kez. Sesi kararlı ve sert. Başını pencereden yana çeviriyor. Konuşacak bir şeyi kalmadığını anlıyor, Yusuf. Odadan çıkıyor; kar yığılı avluya. Fırtına, tipi, hava azgın. akşam alacası kasabanın üstünde. Çarşıdan geçiyor. El ayak çekilmiş. Yalnızlığın habercisi sessizlik. İçinde gitme duygusuyla tanışıyor yeniden. Hemen yarın, büyük kente kalkacak ilk otobüsle…”

Öyküler sıra, sıra:

Ölü balık imgesi, Selime, Kanlı Pazar, Döngü,Umuda Kaçış, Eve Dönüş, Dışarıda Kalanlar, Ne Olacak Bu Memleketin Hali? Sınav, Babaannem, Sera, Denize Varınca.”

Sizi, “DENİZE VARINCA” öyküsünün son sözleri  ile baş başa bırakalım:

“Yine ordayım, göz gözü görmeyen karanlık, soğuk odada. Kuş yavrusu çırpınıp duruyor, görünmeyen duvarlara çarpa çarpa. Kapı ne zaman açılır; annem, babam, abim ve babaannem ne zaman dönerler? Bir yürüyebilsem, denize bir varabilsem!..”

(*) ALİ F. BİLİR / DENİZE VARINCA. E yayınları. Beylikdüzü /İstanbul.

Yazarın Diğer Yazıları