Necati Uğur Gürgen kimdir?
Kendi anlatımıyla:
26.02.1945 yılında bir kış günü, Mut‘un Kale Mahallesi‘nde dünyaya gelmişim. Yedi kız kardeşim, Annem, Babam, Dedem, Babaannem olmak üzere kalabalık bir ailem vardı. Babam esnaftı. Cumhuriyet meydanındaki kale surlarının dibinde belediye dükkanlarında Kasap dükkanımız vardı (şimdi o dükkanlar kaldırıldı). Babam Kasap Nuri diye anılırdı.
İlkokulu yine Mut’ta, Kale Mahallesi okul sokakta bulunan İlkokulda (Cumhuriyet) okudum. Bir tane İlkokul olduğundan tabelasında sadece İLKOKUL diye yazardı. Birinci sınıfta, Milli Mücadele kahramanı, Tarihçi NEŞRİ ATLAY öğretmenimizde okumuştum. Onun emekli olmasıyla Mustafa Bilgen öğretmenimizde okumuştum. İlkokul dördüncü sınıftaki bir anımı anlatmadan geçemiyeceğim.
Benim hayvanlara karşı aşırı bir sevgim vardır, bilhassa köpeklere. 1955 yılının yaz aylarında Mut‘ta sokak köpekleri çoğalmış ve hatta kuduz vakası da görüldüğünden Kaymakamlık sokak köpeklerinin itlafına (öldürülmesine) karar vermiş. Bunun için de Avcı Bayram olarak bilinen birisini bu işle görevlendirdi. Bu kişi sokak köpeklerini tüfekle öldürüyordu. Zaman zaman sokaklardan tüfek sesleri geliyordu. Bir gün dükkanımızdan geliyordum, baktım bizim sokakta kocaman bir köpek yatıyordu, korktum geri döndüm ve dükkandan birkaç tane kemik aldım, cebime koydum. Tekrar sokağa geldim bizimki hala yatıyordu. Yanından yavaş yavaş geçerken kemikleri attım havada kaptı. Ben de geçtim gittim. Her gün beni bekliyordu ona kemik veriyordum ve beni eve kadar getiriyordu. Bir gün evde bulunduğum sırada tüfek sesi duyuldu, eyvah bizimki vuruldu dedim, sokağa fırladım. Boylu boyunca yatıyordu. Yanına vardım, henüz ölmemişti gözlerini bana çevirdi. Sanki kemik mi getirdin diyordu. İlerden gür sesiyle Avcı Bayram bağırıyordu „çocuk çekil kuduz olabilir“ diyordu. Çok üzülmüştüm, bir süre sonra öğretmenimiz sizi en çok etkileyen bir olayı yazın diye bir kompozisyon ödevi verdi, ben de köpek olayını anlattım verdim. Öğretmen benim ödevi okudu, aldı sınıftan çıktı, az sonra geldi „Necati sen birinci oldun“ dedi ama benim yazı yoktu.
Bir kaç gün sonra Başöğretmen Ali Osman Sönmez‘in odasına çağırdılar, „sana Kaymakam beyin armağanı var, kompozisyonunu çok beğenmiş coğrafya atlası hediye etti“ dediler ve paket halinde hediyeyi verdiler.
Benim ödevi öğretmenimiz o gün Başöğretmene götürmüş köpek ölümünü anlatım şeklini çok beğenmiş, duygulanmış benim yazıyı, Kaymakama götürmüş ne de olsa emri o vermişti. Kaymakam Haluk bey de duygulanmış, „bir çocuk kadar olamamışız hocam“ demiş ve köpek ölümlerinin durdurulması için emir vermiş.
1957 yılında İlkokul bitti, kaledeki ortaokula kaydoldum, güzel sanatlardan müziğe ilgim vardı.
Atalay hoca müzik dersine geliyordu ondan notayı öğrendim, ailem mandolin aldı, türküleri uyarlayıp çalıyordum. 1960 yılında ortaokuldan mezun oldum. Orta okulun dördüncü yılı mezunuyduk.
Mut’ta lise yoktu Silifke lisesine kayıt olduk. Lise değişik gelmişti, Cebir dersi, Kimya dersi, Geometri vb dersler vardı, Geometriden Pisagor bağıntısını, Öklit Postülatlarını öğreniyorduk. Lisede okurken Hürriyet Gazetesine aboneydim her gün gazeteci benim gazeteyi ayırırdı. Birgün bizim edebiyat hocasının gazetesini ayırmayı unutmuşlar, „hocam sizin öğrencinin gazetesi var onu verelim“ demişler. İbrahim Tuna ismindeki hocamız bakmış benim ismim var „hergün alıyor mu?“ demiş. „Alıyor“ demişler. „Koyun çocuğun gazetesini yerine ben almasam da olur“ demiş. Ertesi günü sınıfta beni anlattı ve sözlü sınavdan muaf tuttu. Edebiyattan sözlü notum lise bitinceye kadar hep 10 du.
1963 yılı Haziran ayında Silifke lisesinden olgunluk sınavlarınıda vererek mezun oldum. O yıllarda olgunluk imtihanları vardı, sözlü olarak yapılırdı.
Aynı yıl Ekim ayında, üniversiteye kayıt olduk. İlk yıl ev tutmuştuk, Av. Nuri Alver, Müfit Seymen, rahmetli Av. Erdinç Seymen, ağır ceza reisi Kemal Koçak beraber oturduk. Sonraki yıl Cebeci‘deki Atatürk Yurduna taşındık. Burada Av. Bayram Çerekci, Eczacı Yılmaz Manav ve başka arkadaşlarla kaldık. Üniversite öğrencilik yıllarımız rutin geçti. 1968 yılında İktisat Fakültesinden mezun oldum.
O yıllarda Üniversitelerde devam mecburiyeti yoktu. Devlet dairelerinede sınavsız girilebiliyordu. Bizim sınıfta bir arkadaşımız vardı, Sosyal Sigortalar Kurumunda personel dairesi başkan yardımcısıydı, devam mecburiyeti olmadığından ikinci fakülteyi bitiriyordu, bizler de devam ettiğimizden devam etmeyenlere tuttuğumuz notları vererek yardımcı olurduk. Bu arkadaş Necati mezun olduk gel bizde çalış seni Mersin şubesine tayin edeyim dedi. Böylece SSK işe başladık, orada kısım şefi, Raportör olarak çalışırken Niğde‘ye Böl.Müd.Yard. olarak atandım. Beş yıl sonra tekrar Mersine Böl.Müd.Yard.olarak geldim bu arada evlendim iki oğlum olmuştu.
Bilindiği üzere SSK bir sosyal güvenlik kurumudur. Bölgemizde bu kurumun faydalarını anlatmak için çok uğraştık. Mut yolu yapılırken bir çok kişi Karayollarında yol inşaatında altı ay, bir yıl, iki yıl gibi çalışıp bırakmışlardı. Bunların müracat etmelerini sigortalarını aktif haline getirmeleri hususunda toplantılar yaptık. 506 sayılı kanunun bu gibi pasif sigortalılara uygulanan 85 inci maddesini tatbik ederek isteğe bağlı sigortalı olmalarını sağladık. Ayrıca 1984 yılında çıkarılan Tarım sigortası kanunu ile bu kesimin sosyal güvenliği büyük oranda sağlanmıştır. Bu gün ay başlarında bankaların ATM önlerinde emekli maaşı alan emekli ile eş ve çocukların yoğunluğu görülebilir. Bu görüntüler yirmi otuz yıl önceden prim yatırmaya başlayanların bu gün hak sahibi olduklarının resmidir.
İki oğlumdan küçük olan Nuri rahmetli oldu, büyük oğlum
Ender Mersin Üniversitesinde Yard. Doçent olarak çalışmaktadır. Eşim Haticeyi
1979 yılında çıkan bir kanunla ev hanımları sigortasına Bağ-Kura kayıt
ettirmiştim. Kendisi mutfak masrafından arttırdığı para ile 20 yıl prim
yatırdı, 50 yaşına gelince Bağ-Kur ev hanımları sigortasından emekli oldu.
Çalışmayan genç hanımlara örnek olsun diye eşimden örnek verdim. Kendimde 1995 yılında emekli oldum torun seviyorum.
Saygılarımla.
Editörün notu: Necati Uğur Gürgen 27.05.2020 yılında aramızdan ayrıldı.