Yüzyıllardır Toroslar değişik uygarlıkları ev sahipliği yapmıştır. Denizler çekilmiş vadiler oluşmuş, Göksu Vadisi işte örneği. Çömelek, Dağpazarı (Mut) Uzuncaburç, Olba’da (Silifke) ve Toroslar’da yaşayan uygarlıklar.
Kıyılarda nüfus yoğun olmadığı dönemde; 200 binlere varan insan buralarda savaşsız, barış içinde yaşamışlar. Bu insanlar artı değerlerini uygarlık alanında güzel yapılar yaparak, doğanın içinde kentler kurmuşlar. Kent yaşamı içinde üretim tüketim ve sosyal yaşam, asırlar önce antik tiyatro mekanlarında sanatların ortaya koymuşlardır.
Sertavul yolcuğum sırasında karşılaştığım iki Alman Alahan’a gidiyorlardı. Dolmuş beklerken, söyleşi kurduk;
“Bizler Alahan‘a gidiyoruz gideceğimiz yerde dua edeceğiz, ancak o kültürümüzü, inancımızı o kutsal mekanda yaşamak istiyoruz. Orada pansiyon otel bulmak mümkün mü? “
“ Biraz zor “ dedim.
“Nasıl? Çok mu zor? Orada kalmak için bedelini ödeyeceğiz. “
“ Alahan uygarlığının beşiğinde, böyle bir konaklama yapacak yer bulmak zor. Bir de bırakınız yabancıyı, o köyde komşu köyden gelen birisini bile evinde konuk almazlar. Alay konusu olur. “
Yüzüme dikkatlice baktılar.
“Oysa bir çok turizm alanı yaratmak için eski taş evlerini elden geçirip, bir iki odasını pansiyon olarak kiraya veriyor. Para kazanıyor. Bizler öyle lüks otel, motel istemiyoruz. Şöyle sabah kalkınca Göksu vadisine bakıp, esen rüzgarı tatmak, dağlarında yürümek istiyoruz. “
Daha sonra Alahan’da bulunan dostlar ile görüştük. Narlıkuyu’da Özel İdare destekli projeler ile kahvaltı salonları yapıldığını, burada da aynı projelerin uygulanabileceğini, hatta bir çok ev, yazları daha yukarılara gittiğinden evlerinin boş olduğu, pansiyonculuğa uygun olduğunu anlattım. Ama yukarıda yer alan çekincelerden dolayı bu işin olamayacağını belirtiler.
Oysa Alahan’da başlayacak pansiyonculuk, Dağpazarı, Çömelek, Mara, Uzuncaburç ekseninde Toroslarda bir tarih, doğa güzellikleri görücüye çıkacak.
Bu bölgedeki köyler ve yerel yönetimlere büyük görev düşüyor.
Alahan’da bir faaliyeti izliyoruz. Musa Eroğlu Ormanı yer alıyor. Alahan uygarlığını kendine örnek alıp, 50-60 Milyar liralık bir birikimini buraya harcamış. Ormanı geziyoruz. 4 yıllık bir geçmişi var. 49 yıllığına Ormanı, kiralamış, etrafını tellerle çevrilmiş, içinde temizlik yapılmış. Tohumlar atıp, fidanları dikmiş. Ama yakın çevrede buralarda keçilerini güden çobanlar buna çok kızmışlar. Başlamışlar dedikodu yapmaya.
“Musa Eroğlu devletten kredi alıp, ormanı ele geçirmiş. Devleti soyuyormuş. “
Telleri çitleri kesip, davarlarını sokmaya başlamışlar. Orman içinde yer alan kaynak suyu kurutmak için çalışma yapmışlar. Biz de bu olaylar olurken ormanda Musa Eroğlu‘na ulaştık. Elinde kazma kürek, açıkta kalan su borularının üstünü örtmeye çalışıyordu. Sorduk:
“Ormanı kiralamak için kredi aldınız mı? “
“Ne kredisi, buraya hayallerimi koyuyorum. Kazandığım servetimi koyuyorum. Bir beklentim yok. 4 yıldır, iş makinası, getirdiğim işçilere ödemeler yapıyorum. Ormana, işçilere hep verdim, kazandığım paraları harcıyorum. Tek derdim var. Geleceğe yatırım yapıyorum, çocuklarıma, torunlarıma yatırım yapıyorum. Yaşanacak bir Torosları yaratmak için önder olmak istiyorum. Başkaları da bunları yapsın. Hep birlikte ormanlara ve kültür, varlıklara sahip çıkalım. “
“- Bu fikir nereden oluştu.”
“ Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde çok orman, kestik. Çağırdılar, kesin dediler, kestik. O kestiğimiz her ağacın, karşılığında yüzlerce ağaç dikmek istiyorum. Alahan- Narlı arasında 1950- 1955 yılallarında çok ceviz ormanı vardı. Onları kesin dediler, kestik.
Çocukluk dönemimde şimdi daha iyi anlıyorum. Bir yandan ceviz ağaçlarını kestik, bir andan götürdüler. Büyük bir ceviz ağacını kesiyorduk. Birden pür dikkat kesildiler. “
– Bir şey mi buldular? “
“Her kestiğimiz kütükte, her kestiğimiz dalda, bir resim vardı. Bir yunaklık resmi. Çamaşır yıkayan kadınlar. Bir fotoğraf, hem de cevizin dallarında EVET, bir resim vardı. Bizi hemen uzaklaştırdılar. Birkaç kişi kaldı. O ağacın bütün kütüklerini, dallarını kamyonlara yüklediler, götürdüler. Orada kestiğimiz kütükler, odunlar bize kaldı. İşte bir dönemin kültürü, uygarlığı simgeleniyordu. “
– Ya şimdi cevizlerin durumu nedir ?
– “ Şimdi ceviz dikilmesi için dünyaya Bankası teşvikler veriyorlar. Ceviz ağacı demek oksijen demek. Alahan’da Ceviz, Katran, iledin ve Ardıç, ve tarihten gelen üzüm bağları. “
– Bu konuda neler yapılabilir ?
“ O dönemde çok, uygarlıklar yaşanmışlık varsıllar yoksullar, birlikte yaşamışlar, barış içinde güzellikleri yakalamışlar.
Ama bir dönem gelmiş tüm uygarlıkları, birer birey yok etmeye çalışmışlar.
Ne adına bağnazlık adına, ama bu, yöre halkı , uygarlıklar direnmiş ve bugüne kadar gelmiş.
Alahan ‘da , Dağ Pazarında Çömelerek Göden yaylasında, Uzuncaburç ta, o dönemde çok katlı oyma yaşam evleri yapılmış. Günümüz koşullarına göre düzenlenip, bir an önce turizm açılması gerekir. “
– bu yörede yakın dönemde katkı sunanlar var mı ?
“ Benim, Musa, dedem, Silifke kara hacılı köyüne gelmiş de orada su dolapları yaparak, Göksu’dan yukarılara su taşımış. Sonra yöre halkı evlerini yakmışlar. Kadınlarını, kızlarını rahatsız etmişler. Onlar da göçü sarmışlar Kıravga beğlerinin yanına gitmişler. Orada Göksı nehri kıyısına su dolaplarını, su ile çalışan değirmenleri yapmışlar. Gün olmuş, oradan Hisar Beylerinin yanına gitmişler. Köyümüz olan Kumaçukuru köyünü kurmuşlar. Çıkmışlar Toroslara ,Yüğlük dağları eteklerind Söğüt özünde yurt tutmuşlar. Su ile çalışan hızarlar yapmışlar. Yörük çadırları içib derim evi yapmışlar. Keman çalmışlar, bağlama çalıp, türküler söylemişler.
– Şimdi Rüzgar gülleri dönmeye başladı.
“Biliyorum Koca Musa dedem, bu gün sağ olsaydı. Rüzgarla çalışan elektrik santrallerini yapardı. Rüzgarlarla çalışan değirmenler yapardı. Toroslar başta olmak üzere tüm yöre rüzgara açık. En fazla yararlanabilecek bir bölge. Ama gel gör ki; petrol lobileri bir türlü teşvik verip, lisan vermesi gerekirdi. “
– Dağpazarı Hidro elektrik santraline ne diyorsunuz?
– “ bir firma dağ pazarı sularını tünel yapıp, aşağılara götürdü. Orada su dan elektrik üretiyor. Hem de yöre halkı ile birlikte suları kullanıyorlar. Yaz aylarında bağ, bahçe sulanıyor. Kış aylarında sular santrale akıyor. “
Musa Eroğlu’yla söyleşi aralayıp Toroslarda; Alahan dan Dağ pazarı na doğru yola çıkıyoruz. 30 yıl içinde bir doğa cenneti yaratılmış. 1500 hektar sedir karaçam, karışık meşelikler ve doğal ortamı içinde büyüyen ardıç ormanı. Mersin Orman Bölge Müdürlüğünce
ağaçlandırma büyük emek çekilerek doğal bir cennet yaratılmış.
Uzun yıllar Mut ta Ağaçlandırma şefliği yapan, halen Mersin Orman Bölge Müdürlüğünde Ağaçlandırma Şube Müdürü olan Hüseyin Özbakır çalışmalar yaparak bu ormanın oluşmasına büyük katkılar sunmuş.
Alahan uygarlığını görmek, o güzellikleri yaşamak için Dandı ormanını mutlaka görmek, bu ormanın içine girmek , boncuk çeşmesinde su içmek, doğa sevincini yaşamak lazım.
Alahan uygarlığını yaşamak demek dünyada var oluşun sevincini yaşamak demektir.
Bu Dandı ormanı devam ederken, Çömelek Göden yaylasında Orman Ağaçlandırma Genel Müdürü’nce , Bin hektar sedir karaçam’ın, fidanlık kurma görevi Sayın Hüseyin Özbakır a veriliyor. O da ikinci çocuğunu görmek üzere var gücüyle çalışıyor. Hem yöre orman köylüsüne istihdam sağlıyor. Hem de tarihi dokunun yanında , doğal cennet ortamı ortaya çıkıyor.
İşte üç proje ile Alahan uygarlığı gün ışığına çıkıyor. Alternatif doğa turizmi için alt yapı hazır. Burada yapılacak dokunma ve teşvikler ile Alahan Manastırı, Dağ Pazarı Kilisesi, ve Çömelek/ Göden yaylası mağara evleri görgelere hazır.