Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Çok Bulutlu
18°C
Mersin
18°C
Çok Bulutlu
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Açık
18°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Parçalı Bulutlu
17°C

Nihat MUSTUL

YAZARIN KALEMİNDEN

    KÜÇÜCÜK YAŞAM KESİTLERİ /63

    Mut’ta yıllar önce yeni yeni gelişen bir cadde…
    Çardak gibi bir yer var burada. Sahibi der ki oradakilere:
    “Yahu kira mira istemez, şuraya bir çay ocağı yapın, esnaf bayağı çoğalmaya başladı, çay içsin millet.”
    Birisi biraz masraf ederek çardağı çay ocağı yapar.
    Derken yeni yeni esnaflar açılır, çaycının işi de iyileşir.
    Çardak sahibinin gözünden kaçmaz bu. Başlar çaycıyı arı gibi sokmaya; “Şu kadar kira isterim, bu kadar kira isterim…” Bir gün böyle, beş gün böyle…
    Çay ocağının önünde çay içiyor beş altı kişi. Bir sala sesi duyulur o sırada. Kulak kabartır herkes. Olacak ya, ölen çardağın sahibi! Çaycı yapıştırır sözü:
    “Gel hepsini götür git, bilmem neyini ne yaptığımın gocası!”
    +++
    “Sarıveliler Köyündenim. 1961’de anam öldü. Beş çocuk ortada kalakaldık. Derken çocuğun ikisi daha öldü. Neler çektim neler. Gerisini anlatmaya gerek var mı? Bir kişi bile karnın aç mı, ayağın yalın mı diye sormadı. Nurettin Çamlıdağ bir türkü söylerdi, ‘Küçükken görmedim ana kucağı…’ Boşverrr!..”
    +++
    “Radyo onarımcısıydım, yıllar önce tabi…
    Bir sabah eşim Köselerli köyüne bir arkadaşının yanına gitti, öğleye doğru haber verdim, “Yol boyuna çık, seni getirmeye varıyorum” dedim. Yanımda bir de arkadaşım var. Onun aracıyla gidiyoruz zaten, hem eşimi getireceğiz hem de onun aracının radyosu bozuk, onu kontrol edeceğiz.
    Hükümet Konağını geçtik ki, bir baktık yolun kenarında kanlar içinde, yaşlı ve sakallı birisi yatıyor. Arkadaşım dedi ki:
    “Boş ver, gel görmemiş olalım, yarın başımıza bir sürü iş alırız.”
    “Olur mu yahu, bir can kurtaracağız belki de!”
    Neyse, adamı alıp doğru hastaneye götürdük. Arkadaşımın dediği gibi bizi bırakmadılar. Hatta adama bizim çarptığımızı söyleyenler bile oldu. Üç saat bizi bırakmadılar. Adam ayıktı da, başına ne geldiğini bir bir anlattı, bizi ancak o zaman bıraktılar. Öbür yandan olan da eşime oldu, üç saatten fazla yolda beklemiş!..
    +++
    “Köyümüz Hacıahmetli. Anlatacağım olay yıllar öncesinden. Babam, anam öleli bile yıllar oldu…”
    Neyse, bir gün babam Mut’a gelecek olur. Anam bir iki ısmarıç tembihler. İğne, iplik, don lastiği gibi. Mut postası da Zabit’in pikabı o yıllarda.
    İkindi üzeri, heybesinde dört beş karpuzla çıkagelir babam. Annemin istediği hiçbir şey yok. Canı sıkılır annemin, hatta bir iki söylenir bile. Çok çabuk sinirlenirdi babam. Karpuzun hepsini bir bir fırlatır annemin sırtına. Hepsi kırılır karpuzların. İkisi de yemedi o karpuzlardan, bize bile yedirtmediler.

    Yazarın Diğer Yazıları