Anadolu’da binlerce yıl önceden günümüze gelen Mezopotamya uygarlığını gördük. Poyraz Doğa Gezginleri ile yolumuz bu kez Mardin diyarlarına oldu.
Araç ile 12-13 saati bulan bir yolculuk sonunda ilk durağımız Hasankeyf oldu. “Aman uygarlık kaybolmadan görelim” dedik. Rehberimiz Eyüp bizi karşıladı. Hasankeyf’i gören basamaklara oturttu, başladı anlatmaya.
“Tarihimize, aydınlığımıza göz koymuşlar. 1947 yılında başlayan Ilısu Barajı Projesi, Hasankeyf’i yutmaya hazırlanıyor. Binlerce yıllık tarihi hazineler suların altına gömülecek. Yıllardır Hasankeyfliler, çevreciler, dünya hep mücadele ettik” ama “biz yapacağız” dediler.
Tarihi hamam, tarihi kümbet derken, iki camiyi söke söke taşımaya çalışıyorlar. Kenti oralara taşımaya çalışıyorlar. Tarihi köprünün ayakları direniyor. Sahipleri birer birer koparıldı. Ama birisi Osmanlı tapumuz var dediler. Hala direniyorlar. En sonda onlar istimlak paralarını alarak kopacaklar.
Ya kent, ya çarşılar. Karşıda görünen kalede daha 2008 yıllarına kadar yaşam sürüyordu. Mağara, inlerde yaşam sürüyordu ama şimdilerde oralardan çıkarıldılar. Ayrı ayrı yerlerde yaşam devam edecek.
Binlerce yıllık geçmiş üstüne MS 4’cü yy Bizans İmparatoru Konstantinos burada uygarlıklar inşa etmiş. Ama Artuklular bu bölgede büyük yapıları ortaya koymuşlar.
Direnen yapılar hala tarih kokuyor. Çarşı, taş evler, hele Rabiya Kasrı ya da mağara konakları tarihe ışık tutuyor. Çok katlı mağara, üstüne çıkınca seyir terası oluyor. Aşağılarda kaybolacak uygarlık, bulanık akan Dicle nehri, ayakta kalan köprü ayakları, karşılarda yeni iskan edilen konutlar, arasında taşınmaya başlanan hamam, kümbet, camiler. Vinçler kurulmuş, söküp söküp götürüyor. GAP Projesi, planlanan bir türlü değiştirilemeyen baraj kodu. Biraz aşağı tutulsa kent kurtulacak. Ama inat devam ediyor. Aman Mezopotamya susuz kalmasın.
Oradan Midyat’a geçiyoruz. Midyat: TELKARİ taş ustalığı ile yapılanmış kent. İnsanı büyülüyor. Sokak aralarından devlet konukevine ulaşıyoruz. Sokaklar dolup taşıyor. Her bir yöreden gezginler gelmişler. Konukevi ve çevresi kiliseler ile kaplı. Yıllarca Süryaniler burada yaşam sürmüş. Adım adım uygarlıklara imza atmışlar. Arkadaşlarımız vardı, mektuplaşırdık. Adreslerinde Midyat Hük. yazılırdı. Nedenini öğrendik, “ hükmete bağlıyız “ mesajı. Sokak aralarından Süryani el yapımı şarap evlerine uğradık. Şarabın öyküsü dillendi. Çarşılar hala ayakta, yöre ürünleri satılıyor. Asker arkadaşım Selim Kanat‘ı aradım. İki yıl önce hakka yürümüş. Oğlunu kaybetmiş, sonra da kanser olmuş. Şimdilerde kızı babasının işini sürdürüyormuş. Cola bayisi. Ama zaman yetmedi. Görüşmek nasip olmadı.
MOR GABRİEL / DEYRULUMUR MANASTIRI:
Manastırın temelleri Savurlu Mor Smuel ile Kartminli Mor Şemun tarafından 397 yılında atılmış ve yapı kısa sürede tamamlanmıştır. Değişik tarihlerde içine ve dışına ekler yapılmıştır. 615 ve 1049’da Metropolitlik Merkezi olan manastırda, Kral Arcadius (395-408) zamanında Mor Şemun tarafından barınma ve dua yerleri yapılmıştır. Kral Theodosius (408-450) çağında lahitlerin konacağı abide evi, Meryemana Kilisesi, Resuller Kilisesi, Kırkşehit Kilisesi, Mor Smuel Mabedi, kral kızı Theodora’nın Mor Smuel tarafından iyileştirilmesi nedeniyle Theodora Kubbesi, Mor Şlemun Mabedi yapılmıştır. Meşe ormanları ile kaplı bir tepede kurulmuş. Hala çevrili alan içinde üretim devam ediyor. Kilisede 60 kişi yaşamaya devam ediyor. İbadetler devam ediyor. Dünyanın her bir yerinden Süryaniler gelip, ziyaret ediyorlar, ibadetlerini yapıyorlar. Üç vakit ibadetleri var. Dini eğitim devam ediyor. Çocuklar okullara gidiyor.
Süryaniler asırlarca hep dışlanmış, özellikle Moğollar döneminde çok saldırıya uğramış, yapılar zarar görmüş, ama Avrupa’nın azgınları da tavandaki altınları birer birer söküp gitmişler. Kala kala mozaikler, resim, tablolarlar kalmış.
Rehber bize manastır yaşamını güzel bir Türkçe ile anlattı. Hala burada ayinler yapılmaya devam ediyor. Bir bölümde ibadet olduğundan, o bölümü gezemedik. Bir süre kendimizi o yaşamın içinde bulduk. Sanki ayin yapar gibi olduk. Kutsal yerlere niyaz ettik, dünyaya barış gelmesi, zulümlerin son bulması için dua ettik.
Gün batarken oradan ayrıldık. Dostumuz eski Milletvekillerinden Muharrem Doğan’ın bize yardımcı olup bulduğu Nuroğlu Oteli’ne yerleştik.
KASIMİYE MEDRESESİ:
MARDİN‘in güneybatı eteklerinde yapılmış. Artuklu döneminde başlamış, 1457-1502 yıllarında Akkoyunlu hükümdarı Cihangiroğlu Kasım döneminde bitirilmiştir. Uzun yıllar burada tıp bilimleri önemli buluşlara imza atmışlar. Rehberimiz İshak Gülaydın: bize heyecanlı heyecanlı anlattı.
“ Burayı yapan ustalara kızan hükümdar onların kanını duvarlara fırlatmış, duvarlarda izleri olduğunu, çeşmeden akan suların abı hayatı özetlediğini, çocuk doğar, büyür, yaşam günceleri devam eder. Sonra havuzda yerini alır. Eğer ruhu suların üstünden akıp ovalara giderse yeri cennetlik, yok çöker aşağılarda kalırsa, yeri cehennemlik. Burada yıllarca insanlar gönüllü çalışmışlar. Son örnek ise; Mehmet Taş uzun yıllar bekçilik yapmış, buraları korumuş, kollamış.
Yamaçta Mezopotamya ovasına hakim tepe önünde yapılmış. Önünde kadınlar, çocuklar yöre anısına uygun kolye, süsleri pazarlıyorlar.
MARDİN KALESİ:
Mardin evleri taştan yapılmış. Üst üste. Aralarında sokaklardan adım adım yürüyoruz. Kendine özgü süslemeli kapılar, kilise, camiler. Kimisi butik otel olmuş. kiliseler hala aktif, Kırklar Kilisesinde ayin var. Kapısından geri dönüyoruz. Artuklu döneminde en parlak dönemlerini yaşamış. Sevdiği prense yaptırılan kademe kademe saray. Sonra Moğollar tarafından saldırıya uğramış. İnadına tekrar restore edilmiş. Artuklu Belediye binası, turizm otelcilik okulu uygulama oteli, lokantalar, çarşılar. Sokaklar tıklım tıklım gezginlerce dolu. Sokak çalgıcıları konser veriyor. Rehberimiz bizi adım adım gezdiriyor. Merdivenler, dar sokaklar. Karşımızdan bir çöp aracı olan eşek geliyor, yanında bir çöpçü. Araçlar girmediği için 40 civarında eşek ve bakıcısı. 20 yılda emekli olan eşekler.
Mezopotamya ovasına bakan bir yerde dibek, Mardin kahvesi içiyoruz. Kiliseler derken tarihi Ulu camiye ulaşıyoruz. 11’ci yy’da yapılmış. Üzerinde Artuklu, Selçuklu, Akkoyunlu, Osmanlı dönemlerine ait hitabeler yer alıyor. İki minaresi varmış. Birisi Moğol istilaları sırasında yıkılmış diğeri ayakta. Esnaflar bir kapıdan gidip, dualar okuyup, diğer kapıdan çıkıp dükkanlarını açarlarmış. Bereketli satışlar yaparlarmış. Kadınların gelip burada yer alan Sakalı Şerifi ziyaret ettikleri. Burada namaz kılıp, dualar ettikleri belirtiliyor.
Artuklu sokaklarında Sabun, işlemeli yazmalar, Mardin çöreği, peksimet, dibek kahvesi, Mardin kahvesi, el yapımı Süryani şarapları. Bakır kaplar, kahve cezveleri satılmaya devam ediyor. Rehberler gruplarını buralara götürüp alış – veriş yapıyorlar. Kimisi bağımsız dükkanlara gidiyor. Fiyatlar her birinde aynı.
Alışverişleri bitenler yürüyerek ayrılıyorlar. Mardin evleri kapısında bekleyen araçlarına binip başka yerlere doğru gidiyorlar.
DEYRUL ZAFARAN MANASTIRI:
Manastır M.Ö. 3000’li yıllara dayanan bir geçmişe sahip. Manastırın altında Güneş Tapınağı yer alıyor.
Manastır 1293 yılında yapılmış. İçinde 640 yıllık patriklik kürsüsü yer alıyor. Duvarlarında 13’cü yy yazılmış eski İncil sayfaları yer alıyor. Dünyanın her bir yerinden gelip buralarda ayinlere katılıyorlar. Avrupa, Hindistan’dan gelenler var. Kimisi burada evleniyor. Hala burada çocukların kutsaması devam ediyor.
Belirli saatlerde ziyaretçilere kapanıyor. Ayinler o zaman dilimlerinde hala devam ediyor.
Aşağıdan giriş, kademe kademe merdiven basamakları. En tepede yer alan manastır. Bu yörede yaşayan Süryaniler; Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık olarak her inanış yer alıyor. Birbirleri ile ilgili hiçbir ayırım yapılmıyor. Yörede bu inançları ile iyi bir örnek, barışa büyük katkıları oluyor. Mardin, Urfa, Adıyaman yöresinde yani Mezopotamya uygarlığını yaşadığı tüm yerlerde cami, klişe, havra, cem evleri, yani bütün inançlar yıllarca barış içinde yaşamışlar.
Bu anlayış ülkemizde inançlara saygı, emevi- vahabi inancının bencil anlayışı ile alevi, sünni ikileminde büyük ayırımları ortaya getirmiştir. İşte ANAYASA’da eşit yurttaşlık hakkı bu anlamda çok önemli. Bu başarılsa; MEZOPOTAMYA’da uygar yaşam, barış, özgürlük, varsıl ovalarda üretim devam edecek.
Mardin Kızıltepe’den ayrılırken, güneşin kızıllığı ağır ağır kayboluyordu. İki günlük gezinin ardından, yorgunluk ama beyinlerde yer alan düşünceler yumağı coşku içinde yer alıyordu.
Asırlarca süren barış yaşamı, uygarlık dileriz tüm dünyaya örnek olur. Süryani hoşgörülüğü dünyaya ışık tutar.