DOLAR
38,4368
EURO
43,7546
ALTIN
4.072,25
BIST
9.432,55
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Çok Bulutlu
23°C
Mersin
23°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Çok Bulutlu
23°C
Çarşamba Yağmurlu
20°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
21°C

CILBAYIR KAVAĞINDA YÖRÜK ABAM

A+
A-

Üç aydır evde kaldım. Haftalık yazılarım hep arşivden çıktı. Bu hafta Pazar günü sokağa çıktım. Kendimi dağlara attım. Eşim ile birilikte yola çıktık. Gökbelen kaşından Kavak Bağına ulaştık. 30-40 yıl önde dikilen ağaçlar büyümüş. Bu kış ağaçlar karda kışta hasar görünce temizlik kesimi yapılmış. Katran çam, meşe ağaçları kesilip, odunlar yol boyu ster edilmiş. Gökbelen Cılbayır yolu yıllardır stabilize, kayıtlara Çamlıca girişi alınmış. Yollar bakımlı, kayrak malzeme serilmiş. Yol boyunda aşağılara uzanan çeşitli ağaçlar yer alıyor. Eskiden buralarda üzüm bağları olurdu. Şimdiler de birkaç Yörük evi var. O eski bağların arasında tahta köşkler kalmamış. O çeşme cılız cılız akıyor.

Birkaç yıl önce Poyraz Doğa Gezginleri ile Köşkten Gökbelen‘e yürümüştük. O yolları bu kez Gökbelen’den Köşke doğru  araçla yaptık. Artık ayaklarımız, dizimiz yürümeye izin vermiyor. Kavak Bağına vardığımızda bizi yukarı Sadık Dedeye yeni açılan yol karşıladı. Biz Köşke giden yola devam ettik.

Cılbayır Kavağı dediğimiz Köşke vardığımızda; çeşme akmaya devam ediyordu. Ama çevrede canlı gözükmüyordu. Biz su içerken bir araç geldi. Rahmetli Lütfi Vural’ın eşini, çocukları yayla evine getirmiş. Aylardır, hep evini sayıklamış. Onlarda bir soluk onu evine getirmişler. Çeşmenin başına, çınar kavaklarının yanına köşk yapmışlar. Önce tahta idi. Sonra beton yapmışlar. Gelenleri geçenler bir soğuk su içer, hemen yanında kır kahvesinde bir çay içerlerdi. Son yıllarda belediye buralara banklar yapmışlar. Soğuk sularını içenler yukarı çıkıp, Göksu vadisini zevk ile izlemişler. Biz de geçerken öyle yapalım dedik, ama kış ağır geçmiş, çınar ağaçları dalları yerde. Birileri el atıp, bir temizlik yapılmamış. Kır kahvesi ise kapalı.

Ayakta biraz izledik. Göksu vadisinden gelen esintiyi içimize çektik. Yolumuza devam ettik. Burada eskiden yaşayan aileler vardı. Lütfü Vural, Radyocu Süreyya, Sadık Okur… Onların çocukları kimileri eski evlerde kalıyor, kimileri yeni evler yaptırmışlar.

3-4 km. daha gittiğimizde, aşağılarda Yörük çadırını gördük. Yörük Abamız Havva Gölgeli daha yaz yurduna göçmemiş. Eski evlerinin yanına çocukları ceviz bahçeleri yapmışlar. Bahçelerin arasından ağır ağır, kış yurduna geçtik. Öğle vaktinde, davarlar ağılda geviş getiriyorlardı. Onları çadırlarında öğle dinlenmesinde bulduk.

Her yıl  gideriz, görüşürüz,  özlem gideririz. Oğlu İbrahim, kızı Elif, eşi ve torunları birlikte yaşam devam ediyor. Kimi davar güdüyor, kimi oğlak. Kurbanlıkları ayırmışlar onlar yazlık yurda gitmiş . Yeğen İbrahim onları güdüyor.  O çadır da hep bir araya  geliyormuş.

Yurtlarının üstünde bir pınarları var. Oradan su getirmişler. Bir tanka geliyor. İçme suları , kendileri, davarları rahat, rahat su gereksinimlerini sağlıyor. Artan su ile de çadırın yanında küçük bahçe yapmışlar. Çevrilen Avarlıkta, güneş panellerinin yanında fasulye domatesi,  biber,  kabak ekmişler. Marul maydanoz büyümeye devam ediyor.

Torun Havva yeni seneye okula başlayacak. Kız enişte ve çocuklar artık Işıklı köyünde evlerinin yolunu tutacak. Havva Abam yeni planlar yapacak. Yörüklük yalnız yapılacak iş değil ki, bakacağız, göreceğiz.

Biz çayımızı içerken, Havva abam aldı eline kovayı keçilerden süt sağmaya gitti. Keçiler bir ağılda, oğlaklar bir ağılda. Ayrı ayrı güdüyorlar. Gelince emişiyorlar. Sonra da kalan süt sağılıp,  günlerde peynir yapılıyor.

“Aman yaylalar, serin yaylalar

Yayla mısın sen? Sevda mısın sen ?

Bilmem nesin sen ?

Yayla demeli, kaymak yemeli ,

Çökelek çökertmeli. “

Bahçelerine kurdukları güneş panelleri ile buzdolapları,  Televizyon çalışıyor. Telefonlar şarj oluyor. Üç panel, iki aküyü dolduruyor. İşte elektrik santrali.  Dağların arasında kuytu bir yerde kış yurdu.  3,4 km yukarıda yaz yurtları var. Kah kendi mülkleri, kah ortaklık tarlalar. Şimdilik onlardan keçi başına mera parası isteyen yok.

Keçilerin, oğlakların kulaklarında kimlikleri var. Yani kayıtlı, birileri davar vergisi de koyabilir.  Yörük yaşamı 7/ 24 mesai istiyor.

Sütü, yoğurdu, kılı senede bir ayrılan kurbanlıklar. Veteriner, yemci sütlerini alan mandıra sahibi; yaşamın ortak paydaları.

Konar göçer Yörüklerden farkları bu kendi ekseninde dönüp duruyorlar. Zor bir iş yaşamı. Ama sağlıklı yaşıyorlar. Doğaya sahip çıkıyorlar. Doğa da onlara cömert davranıyor. Otlar, pelitler, kesme, borçak, tespi, çoban çırası, pıynarlar, sakızlık ağaçları her birinde ayrı ayrı tad var. Keçiler onları yedikçe çoban zevk alır. Kütür kütür kemirirler. Sonra ağıla girince yattığı yerden geviş getirirler.

Çoban, keçi dağda kendi aralarında konuşurlar. Ben ona davar dili diyorum. Bir birleri ile çok iyi anlaşıyorlar. Bir birlerini dinliyorlar. Hele köpekler ile keçilerin anlaşması. Onlarda aracı oluyorlar. İşte Yörük yaşamından kesitleri; zor yaşam ama, bu işi yapan bırakamıyor. Yolları açık olsun.

Yazarın Diğer Yazıları