Taş duvarlı, toprak damlı, çamur sıvalı ve ahşap pencereli, 5 sınıf bir arada okutulan eski bir bina idi köyümün ilkokulu. Girişte 3 ayak üzerine oturtulmuş bir su küpü, hemen karşıda sınıfa açılan bir kapı, sağda ise odadan odaya geçilen öğretmen lojmanı vardı.
Okul ve bahçe temizliğini öğrencilerden müteşekkil nöbetçi heyeti yapar; su küpü 1 km uzaktan, kış mevsiminde çoğu zaman bulanık akan ırmaktan güğümlerle taşınarak doldurulurdu… Temiz tülbentten süzülerek su içilen günler az değildi.
Okulun; arkada bahçesi, yan tarafta toprak top sahası vardı. Bahçenin bir ucunda biri öğretmene, diğeri öğrenciye ait yan yana iki ayrı WC yer alıyordu. O zamanlar yüznumara denirdi…
Sahada yakar top, “Ateşim Yeni” denilen köyü bir uçtan öbür ucuna kat eden kovalamaca oynanırdı. Bayramlarda çuval , yumurta, yoğurt yarışları yapılır; şiirler okunur, güreş tutulurdu.
Yerli malı haftasına ayrı bir önem verilir; incir pestili, tavada kavrulmuş fıstık, tıngırda patlamış mısır (Gavırka), iğde, küncü, ceviz, üzüm, kaysı ve elma kakı gibi yörenin her türlü ürünü yerini alır ve zevkle yenirdi.
Doğal süt ve yoğurdun damak tadını almış öğrencilere dayatılan Amerikan yardımı(!) süt tozundan yapılan süt ise çoğu zaman gizlice pencereden dışarı dökülürdü.
Sabahları okulun önünde andımız okunur (Türküm! Doğruyum! Çalışkanım! Yasam…); cuma paydosunda istiklal marşı eşliğinde göndere bayrak çekilirdi. Alnımız açık, göğsümüz dik, kedimizi onurlu ve gururlu hissederdik.
İlk öğretmenin elim bir trafik kazasında vefatı, ikincisinin bir doktor ile evlenerek İstanbul’a gitmesinin ardından Hanife Öğretmen yerleşti okulun lojmanına. Yeşil bir jeep ile gelmişti; esmer, siyah saçlı, güler yüzlü, rengarenk kıyafetleri ile kendinden emin bir edası vardı. Yeni mezun, sıcak kanlı, tatlı dilli idi ; öğrenciler onu çok sevmişti, aileler de öyle!.. Otoriter, tatlı sert bir davranış sergiledi; sadece okul içinde değil, okul dışında da gözleri öğrencilerin üzerindeydi.
Her sabah temizlik kontrolü yapar, öğrencilerin hafta sonları yaptıkları yaramazlıkları bile haber alır; uyarılarda bulunur, hatta cezalandırırdı. Tabi ki, güzel davranışlara ve çalışmalara da aferini esirgemezdi. Onu sık sık ceketi omuzunda, boynunda fuları ile öğrencileri uzaktan izlerken görürdük…
5 sınıf bir arada olduğundan öğretmenli ve öğretmensiz dersler olurdu. Bazı öğrenciler öğretmensiz derslerde haylazlık ederken, bazıları da üst sınıfın derslerini dinlerdi. Bir defasında 4.sınıf bir öğrenci karatahtada basit bir matematik işlemini yanlış yapınca, 3. sınıftan bir öğrenci parmak kaldırarak doğrusunu yapmış ve ona yanlış yapanın kulağını çektirmişti.
Zaman hızla ilerlerken Hanife Öğretmenin nişanlandığını, bir süre sonra da evlendiğini öğrendik. Hafta sonu kapıya dayanan bir jeep onu alıp şehre götürür, pazartesi günü zil çalarken okula bırakırdı. Bu gidiş gelişler devam ederken doğum iznine ayrıldı. Son öğretim yılının ikinci yarısını vekil öğretmen tamamladı. Mezuniyet sınavını Hanife Öğretmen yapmasa da diplomada onun ismi ve imzası vardı. Bir daha okula dönmedi.
Ben mezun ettiği ilk ve tek öğrenci olarak ortaokullu okurken, o da bir başka okula tayin olmuştu. Onu uzun yıllar görmedim.
Yıllar sonra 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri kapsamında Lise 2 Fen ve Edebiyat bölümleri arasında yapılan bilgi yarışmasında içinde olduğum grup kazanınca, salonda beni bularak tebrik etmişti. Benim için sürpriz olmuştu. Çok heyecanlanmış, gurur duymuştum. Hanife Öğretmen beni unutmamıştı.
Sonraki yıllarda uzaktan da olsa beni hep izlediğini anlıyorum. Okul içinde olduğu kadar okul dışında da gözü öğrencilerinin üzerinde olduğunu biliyordum da, bunun yarım asır süreceğini düşünemezdim. Hayat devam ettikçe öğretmenlik te, öğrencilik te aynı heyecanla devam edermiş meğer. Hanife Öğretmenimin Mut İlçemizde sakin bir emeklilik hayatı yaşadığını biliyor, sağlıklı uzun ömürler diliyorum. Ve bir öğrenci heyecanıyla ile bu kompozisyonu nasıl değerlendireceğini merak ediyorum.
Bu arada İlk öğretmenim Hasan ASLAN’ a ve vekil öğretmenim amcam Durmuş Ali AKPINAR’ a Allah’tan rahmet, ikinci öğretmenin Sibel ÖZKAN’ a hayatta ise uzun ömürler diliyorum…
Mehmet AKPINAR