İnançlarını özgürce yaşamak isteyen Anadolu insanı kendini dağlara vurdular. Dağ başlarında, orman içlerinde dağların tepesinde kurdukları çardak, çadırda yaşam başladı.
Gavur dağlarının öte yüzü beri yüzü derken, bir baktılar “Girit, Balkanlar, ya da Kıbrıs’a gideceksiniz ” dediler. Gidenler gitti, kalanlar; Alanya, Aydın illerine kaçtılar. Orada da kendilerini dağların başında buldular. Bir baktılar; orman kesmek, kütüğü tahtaya dönüştürmek için onu biçmek. İçlerinden ustalar çıktı. Oklava, senit, şiş derken, Ermeni ustalardan marangozluk da öğrendiler. Evleri işlediler, dolaplar, kapı, pencere derken birer usta oldular. Bazı yerlerde onlara Tahtacıların piri kabul ettiği Habip Nacar‘ın adına “Nacarlar” dediler.
19. yüzyılda Süveyş Kanalı yapım işi başlayınca, Alanya, Taşucu/İskele, Tarsus, Karataş limanlarından orman emvalleri gemilerle ile taşındı. O dönemin orman tekeli elinde olan Osmanlı Hacı Paşaları onları oldukları yerden getirdiler. İş verdiler. Ekmek verdiler, aş verdiler.
Cumhuriyet ile birlikte Türkiye İş Bankası adına bile çalıştılar. Kesim işi bitince de geldikleri yerlere gidip, yerleştiler. Konar göçerlik bitti. Tarıma, marangozluk, hızarcılık derken ormanda işler bitti. Çocuklarını okula gönderdiler. Ormancı, avukat, doktor oldu. Kimisi emekli oldu, yine ormanın yolunu tuttu. Geçim sıkıntısı, orman, dağ özlemi hep öne çıktı.
Ama hala ana, ata mesleği orman işçiliği, ya da Tahtacılığı devam ettirenler var. Fazla değil, 30 yıl önce ormanda yaşam başka idi, şimdiler de başka başka oldu.
Mersin’de araştırmacı, belgesel yapımcısı dostumuz Onur Erdoğan ile ormanda kesim yapan tahtacıları ziyaret ettik. Silifke Gökbelen köyü yakınlarında İmambekirli Kaledibi yöresinde onları kesim yaparken bulduk.
Kesim yerinde çadır çardak yoktu. Onlar her gün sabah erken kalkıyorlar, bir araca binip kesim yerlerine geliyorlar. “Bismillah“ deyip, bıçkı motoru çalışmaya başlıyor. Gün ikindi olunca dönüş başlıyor. Eh evden iş 50 km, olsun. Gidip geliyorlar.
Sorduk;
“ Kadınlarınız nerede ? “
– Onlar sosyete oldular, artık dağa gelmiyorlar. “
Erken hazırlanan azıklar ile ormana geliyorlar. Makta da damgalanan ağaçları bıçkı motoru ile kesiyorlar, artık katırın yerini traktör almış . ikisi kesiyor, birisi yüklüyor, birisi yol kenarına götürüp ster ediyor.
Ağaçların önce dalları kesiliyor, “yandaki büyüyen ağaç aman zarar görmesin “ diyorlar.
Biz yanlarına gelince motorlar durdu. Biraz soluklandılar. Söyleşimiz devam etti.
Geçmişten geleceğe doğru adım, adım yürüdük, ne idik, ne olduk.
Ormana kesim e giderken katırlar, sarılan yükler, kadınlar en önde. Kesilen tomruğu omuzlayıp giden kadınlar. Kol astarın bir ucundan tutan kızlar, kadınlar.
Aşık Ali İzzet Özkan onları görünce bir türkü yakar.
“ Tahtacı Güzeli, orman gelini
Çek bıçkını dağlar sesindir. “
Orman da imece vardır. İşi bitenler, işi geride kalanlara yardım eder. Hele tahtacı ikrar verip musahip olmuşsa, onun arkası yere gelmez. Birinin yetmediği yerde diğer koşar yardımına.
Söyleşi sonrası ortaya çıkan notlarımız :
– Artık atalarımızın anlattığı gibi aylarca süren iş yok. Orman işletmesi, bir yanık sahası, ya da burada gördüğümüz gibi seyrekleştirme işi varsa bizi çağırıp iş veriyor. Yaptığımız kereste, orman emvalini yolun kenarına diziyoruz. Ster oluyor. Ölçüyorlar, paramızı veriyorlar. Alıştık ya, orman havası bizi ormana çekiyor. Sağlıklı şekilde çalışmak. Artık kadınlarımız gelmiyor. Onlar evde çocuklara bakıyor, onları okula gönderiyor.
– Bir de emekli olmuşsak, burada yetmeyen yer e iş yapıyoruz. Devlet e iş yapıyoruz , ama sosyal güvencemiz yok. Bir araya gelmek için orman işçileri derneği kurduk.
– Dağda , orman da olunca olduğumuz yerde geleneklerimizi unutuyoruz. Düğünlerde önemli günlerimizde yaşatmaya çalışıyoruz. Artık dedemiz gelmiyor. İçimizdeki DEDE çocukları onların mirasını ileri taşmıyorlar.
– Aydın yöresinden bu dağlara gelmişiz, yıllarca Torosların tepesinde çalışmışız, hala çalışmaya devam ediyoruz. Devletten bir şey istiyoruz. Bize bir güvenlik şemsiyesi kursunlar. Orman işi tüccar yerine bize versin. Biz ağacı biliyoruz. Ağaçta bizi bilir. Biz kardeş gibiyiz. Onlara bakarız, seyrekleştirip, ağaçsız kalan yerlere dikim de yaparız. Biz bu mesleği atalarımızdan öğrendik.
– 1978 yılında orman köylerini kalkındırma yasası ile kesim işlerini o köy lere verdiler. Çakma tahtacılar çıktı. Onlar ormanı bilinçsizce kestiler. Karadeniz de Marmara da tüccarlar var. Onlar ormanı satın alıp, kesim yaptırıyorlar. Bir çoğumuz oraya gidiyoruz. Aylarca çalışıp, kış aylarında evimize geliyoruz. Orman da her geçen günde iş kazaları oluyor. Yakınlarımız tomruk altında kalıyor.
– Biz Aydınlıyız ya, inanç ocağımız Hacı Emirli . artık Aydından dedelerimiz gelmez oldu. Yolumuzu ana, atadan gördüğümüz kadar devam ettiriyoruz. Mahallemize bir cem evi yapıldı. Bundan sonra orada inançlarımızı yerine getireceğiz.
Silifke Say Ağzı ‘ ndan maktaya çalışmaya gelen tahtacılardan ; Zeki Koca, Ali Koca – İbrahim Çetin -İsmail Kayret ile evlerinden getirdikleri azıklarla , öğle yemeğini birlikte yiyip, onları işlikleri ile baş başa bırakıyoruz. Onur Erdoğan dostumuz Tahtacı Belgeselini tamamladığında onların yaşamlarını hep birlikte göreceğiz.
Gazi Antep’ten, Çanakkale ye kadar uzanan dağlık kesimde ve dağların eteklerinde yaşamaya devam eden yaklaşık bir milyon tahtacının çalışanlarına ORMAN KUR gibi bir sosyal güvenlik şemsiyesi, ormanda kesim işi alabilmesi için bir ORMAN BİRLİĞİ kurmak da devletin işi olmalı. Bir yasa ile asırlardır ormana sahip çıkan TAHTACILAR a sahip çıkma zamanı geldi.
(*) Tahtacılarda orman da kesim alanına MAKDA denir.
Celal Necati ÜÇYILDIZ
KİRMEN