Bu gün biraz okuma yapalım. Kitapları hepimiz
az okuyoruz. hatta itiraf edelim ki neredeyse hiç okumuyoruz.
En iyi yaptığımız şeyi yapalım hep beraber.
Videoları okuyalım, fotoğrafları yorumlayalım. Sosyal medya hesaplarımızda
gördüklerimizi okuyalım.
Ne okuyalım derseniz, gelin Ekrem İmamoğlu’nu
okuyalım derim.
Olumlu, olumsuz ne görüyorsak dile getirelim.
Yıllar önce Karadeniz’den, Trabzon’dan
İstanbul’a göç etmiş binlerce aileden birinin evladı. Kendi tabiriyle hayat
hikayesi ise şöyledir:
Ekrem İmamoğlu, 1970`te Trabzon’da doğdu.
Trabzon Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nden
mezun olarak yine İstanbul Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları ve Yönetimi bilim
dalında Yüksek Lisans eğitimi aldı. 1992`de inşaat ve taahhüt işleri yapan aile
şirketinde iş hayatına başladı. Bu şirkette Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.
Okul yıllarında amatör olarak futbol oynadı. Trabzonspor Futbol Kulübü,
Trabzonspor Basketbol Kulübü ve Beylikdüzüspor Kulübü’nde yöneticilik yaptı.
2009’da CHP Beylikdüzü İlçe Başkanı oldu. 30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinde
Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildi. Beylikdüzü’nün sosyal ve kültürel
hayatında etkin rol oynayan İmamoğlu, birçok sivil toplum kuruluşuna üyedir.
Ailenin büyükleri bu topraklar için gittikleri
savaşlardan geri dönmemişler. Dedesinin ağabeyleri Ahmet, Alican ve Osman şehit
olmuşlar. Ailenin en küçüğü Mevlüt ise Sakarya Meydan Muharebesine katılmış bir
gazi. Dedesinin öğütleri ve dualarıyla büyümüş bu Karadenizli delikanlı devlet
ve millet sevgisini gazi dedesinden aldığını ve o terbiyeyle büyüdüğünü
söylüyor.
Özgeçmiş kısaca böyle. Gelelim günümüze.
31 Mart seçimlerine kadar tanınırlığı
olmayan ve hikayesi bilinmeyen bu adam
iktidara kafa tuttu. Taşları çatlatan bir sabır ve hoşgörü profili verdi
herkese. Sinirlenmiyordu sokaktaki fanatik muhaliflerine. Aksine kendisine oy
vermeyeceğini yüzüne söyleyen genç, yaşlı herkese teşekkür ediyordu. Yakın
ekibinden hiçkimseye, kendisine ne söylenirse söylensin müdahale ettirmiyordu.
Yorgunluğunu göstermeden, bildirmeden bitmek tükenmek bilmez bir enerjisi varmış
gibi sahadan hiç çıkmıyordu.
Kimse kusura bakmasın ama 2 aday arasında
değerlendirilen bu seçimlerde Ekrem İmamoğlu enerjisi ile Binali Yıldırım’dan
çok daha öndeydi.
Pazar yerlerini, dükkanları, sokak ve
caddeleri adımlayabildiği 31 Mart kampanyası sırasında kendisini vatandaşa
takdim eden bir ekibi varken 23 Haziran kampanyasında böyle bir ihtiyacı
kalmamıştı. Artık herkes elini sıkmak için, bir tek kelime veya tek bir kare
fotoğraf alabilmek için peşinden koşturuyordu. Her adım attığı yerde birdenbire
bir miting kalabalığı toplanıveriyordu.
İstanbul seçmeni sahiplenmişti kendisini.
Sebebi ise her cepheden kendisine açılan saldırılardı bence. Cumhurbaşkanı
karşısındaydı ve devletin imkanları ile parti kampanyaları yapılıyordu. Partisi
ve adayı için oy istediği kürsüde cumhurbaşkanlığı forsu çakılıydı. Oysa
cumhurun başkanı herkesin başkanı olmalıydı. Tam tersine milletin yarısı
ötekileştiriliyor, itham ediliyor, hakaretlere uğruyordu en üst perdeden.
Muhalefet lideri Cumhur ittifakı ortağı ayrı
bir cepheden İmamoğlu’nu terör örgütleriyle ilişkilendiriyor ama diğer taraftan
son günlerde sahneye sürülen terörist başının mektup rezaletine tepki vermiyordu.
Birde Ordu Havalimanı ve valiye hakaret ettiği
iddiası var ki, gerçekse yanlış yapmıştır. Ama bir empati kurmak gerekirse ki,
şöyle düşünün: her gittiğiniz havalimanında birileri size VIP geçişini açmış
olsun ve siz de bu kapılardan geçin. Ama bir başka ilde siz taraftarlarınızla
vedalaşırken anneniz yine başka illerde geçtiği kapıdan geçerken yaka paça
dışarı atılsın. Tepkiniz ve annenize yapılan muamele karşısında ne yapardınız.?
İnsani bir öfke ile yanlış bir söz ve hakaret etmiş olabilirsiniz. Yanlıştır, hatadır
eğer öyleyse. Ama bunun cezası ve bedeli başkanlığın elinden alınacak olması
tehdidi ve yargıya yön verme çabası olmamalıydı.
VIP geçişi yüzünden valiye hakaret ettiği
videoları hiç durmadan servis edilirken ve bir linç kampanyası başlatılırken, iktidara
yakın olduğu için VIP’ten geçirilen şarkıcılar, dolandırıcılar, Zarraplar
unutuluyordu. Ama millet hafızasının unutmadığını bilemiyorlardı. Kendisine
tepki gösteren vatandaşa “gavat” diyen valiyi ayakta alkışlayanlar, hakaret
edilenin millet olduğunu bilmemeleri gayet normaldi.
Fetö örgütünün kendisini desteklediği
yalanıyla iftira edenlerin hepsinin geçmişinde örgüt elebaşının karşısında el
pençe fotoğrafları ve sahnelerde salya sümük ağlarken çekilmiş görüntüleri
vardı. Ve millet bunu unutmamıştı. Söyleyenler aynaya veya kendilerine
bakacaklardı ve geçmişleriyle hesap verceklerdi millete. Değilse bu kampanyanın
maya tutma ihtimali millet vicdanında yoktu.
Bakanlar, milletvekilleri, belediye
başkanları, meclis üyeleri, trol hesaplar, sahibinin dediği dışına çıkamayan
yazarlar, televizyon yorumcuları, üniversite hocaları, sokaktaki fanatikler, hiç
bir dönem muhalif olma becerisini gösteremeyip hep güçlünün yanında durmakla
var olabilmiş sanatçılar, şarkıcı, türkücü ve dizi-sinema oyuncuları. Aklınıza kim
gelirse saldırı halindeydiler. Ama unutulan bir şey vardı. Güçlü bir
kalabalığın acımasızca dövmeye çalıştığı bu insana millet olarak sahip
çıkılacağı idi. Aynı olay sokakta
meydana gelen bir adi olay da olsa sonuç bu olurdu. Merhamet ve haklı olanın yanında
olmak, güçlü ve haksız olana karşı direniş sergilemek bu milletin genlerinde
vardı.
Bir diğer önemli okuma konusu ise Ekrem
İmamoğlu’nun ezberleri bozan hayat tarzı idi. Siyaset meydanlarında müsrifçe
savrulan ve harcanan bir karşı profil değildi. Yıllarca ekmek buldukları, dört
elle sarıldıkları CHP profili değildi bu sefer ki karşılarında olan. Mütedeyyin
ve muhafazakar bir ailenin evladı vardi şimdi sahada. Kuran okuyor, namaza
gidiyor, oruç tutuyor ve Anadolu müslümanlığını yaşıyordu. Belki içki de
içiyordu birçok insanımızın yaptığı gibi günahıyla sevabıyla. Aile
fotoğraflarında başörtülü de vardı, başı açıkta. Saldırı ve ithamlar yapılırken
seçmenin İmamoğlu ile kendini özdeşleştirdiği sosyolojik gerçeği gözardı
edilmişti. Bu gözardı etme hatası aradaki sayısal farkın 806 binlere çıkmasının
en önemli nedenlerinden biridir bence. İmamoğlu’na 31 Mart’ta oy veren ve 23 Haziran’da
önceki verdiği oydan dönerek kendisine oy veren milyonlar ekrana baktıklarında
Onun yüzünde kendilerini gördüler.
Bir de unutmadan yazmakta fayda var.
Milyonlarca lira ödenerek yaptırılan profesyonel reklam ve kampanyaların aksine
sokaktan bir gencin haykırdığı “Herşey Çok Güzel Olacak Ekrem Abi” nidası
ajansların şaşaalı afişlerinden ve sloganlarından çok daha organik geldi millete.
Çok önemli bir ayrıntı bence.
Acizane kanaatlerim bunlar. Ekrem İmamoğlu ve
artılarını okudum kendimce.
Sonraki yazımda eksilerini de okuyacağım.
Bu siyasi aktörün siyasal hayatımıza
getirdiklerini ve getirecek olduklarını analiz etmekte fayda var. Çünkü belki
de uzun bir süre toplumumuzu meşgul edecek.
Hep birlikte göreceğiz.
İnşaallah milletimiz için herşey çok güzel
olur
MUHAMMET KAYHAN