Halk ozanının çıkış noktası
yaşanmış olaylardır. Bu yönüyle çağına tanıklık eder. Gördüğünü, işittiğini,
yüreğinde besleyip büyüterek, halkına onun diliyle tekrar sunan kişidir halk
ozanı. Bir başka deyişle halk ozanı, halkın gözü, kulağı, yüreği ve dilidir.
Halkının her türlü sıkıntısını yüreklerinde yaşamak ve bunları dillendirmek
gibi bir de sorumluluğu vardır. Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya
koyar. Halkının çektiği acılar, yokluklar, çileler, çaresizliklerle dokur
şiirini. Söylediği aşk ve doğa şiirleri, halkının duygularına seslenir. Halk
ozanının şiirlerindeki belirgin tema; doğa, ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve
aşktır.
Karacaoğlan (Küçük Karacaoğlan –
Silifkeli Karacaoğlan), Kara Fevzi, Aşık Cemali, Aşık Natuvani, İrfani, Rıza,
Serdari, Deveci Topal Mustafa, Aşık Mustafa, Nati gibi ozanlar, yöremizde yani
Taşeli’nde yaşamış, şiirler söylemiş, türküler yakmıştır. Konargöçer yaşamın
içinde, var oluşlarını sergilemişler.
İçel’li ozanlar dedim yazının
başlığında ama İçel Vilayeti artık
Mersin İli oldu. Osmanlı dönemindeki İçel, Arslanköy, Erdemli, Silifke, Mut,
Gülnar, Anamur, Ermenek’i de içine alırdı. İç-İl diye de tanımlanırdı. Bu
bölgeye Taşeli’ de denir. Yörede ortak bir kültür mirası vardır. Gelenekleri,
kültürleri birbirlerini tamamlar. İşte biz bu yazıda Taşeli yöremizde yaşamış
ozanlardan birini ele alacağız.
Silifkeli Karacaoğlan,19.
yüzyılda yaşamıştır. Kış aylarında Taşucu’nda yaşayan, yaz aylarında Çatak’ta,
Kavak’ta çalıp söyleyen bir ozanımız. Karacaoğlan’ı kendine rehber edinmiş,
onun sevdalarından, güzellemelerinden örnek almış, ilave olarak, elinde
cümbüşü-sazı, hicivli şiirler, türküler çalıp söylemiş. Silifke Pazar Karşı
Mahallesi’nde Mehmet Emin, Sarı Aydın
Köyü’nde Şıh Dayı ( Musa Yıldız’ın Dayısı), Topak Mustafa, Yusuf Emmiler,
Hüseyin Say, Derinceli Ali, Mut’lu Uzun Memet, Mut’lu Mahmut Amcalar, Öcal’lar
onun yolundan giderek türküleri, koşmaları günümüze taşımışlardır. Birbirlerini
tamamlayan ustalar bunlar. Birinin bıraktığı yerde, diğeri bayrağı alıp geleceğe
taşıyor.
Bir süre önce aramızdan ayrılan
Saraydın Köyü’nden Musa Yıldız, Özcan Seyhan ile yaptığı söyleşilerinde:
“… Silifke’li Karacaoğlan’ın bir Rum Kadını
olduğunu, yaktığı-bestelediği türkülerin yörenin kültürel yapısını çok iyi
yansıttığını, yaktığı-bestelediği türkülerde Taşeli Bölgesi’nde yaşayan bütün
etnik unsur kültürlerinin kendini bulduğunu…”
ifade etmiştir.
Silifkeli Karacaoğlan, Çatak
Köyü’nde Hakka yürüdüğü belirtilmektedir.
Bu ara önemli bir anımı
sizlerle paylaşmak isterim: Lise öğrenimim sırasında, Çatak Köyü’nde
Karacaoğlan mezarı bulunduğu haberi gelmişti. Müzik öğretmenimiz rahmetli Özcan
Seyhan anılan köye gitti.
“Bu Mezar, Küçük Karacaoğlan’a
ait bir kadın mezarı. Bu 19. yüzyılda yaşayan Silifke’li Karacaoğlan’ın
mezarı olduğunu düşünüyorum” demişti.
Kazı sonrasında Çatak Köyü’nde
yaptığım araştırmada, köylüler bu mezarın hece taşının; Araştırmacı Sıtkı Soylu‘nun
isteği üzerine Mut Belediyesince
götürüldüğü sonra da geri getirilmediği belirtilmiştir. Musa Yıldız ile 1975,
1984 yıllarında iki defa yaptığım söyleşi de:
“ Topal Şıh Dayısının, Küçük
Karaca Oğlan’dan sürekli bahsettiği, söylediği türkülerin büyük bir kısmını
onunla birlikte çaldıklarını belirti. Daha sonra Özcan Seyhan‘ın Musa
Yıldız 1958-lerden başlayarak değişik
zamanlarda kendisinden derlediği Silifke
türkülerinin büyük bir kısmının Sarı Aydın türküsü olarak kayıtlara alındığını
belirtti. Geçtiğimiz günlerde Özcan
Seyhan‘ın eşi Seyhan Seyhan ve oğlu
Doç.Dr. Sonat Seyhan ile görüşmemde bu kayıtların evde olduğunu. Bu
konuda yapılacak bir çalışmada birlikte görev alabileceğini belirtti.
Özcan Seyhan’ın eşi Seyhan SEYHAN;
“… Eşimin bin bir güçlüklerle
derlediği o türküleri; hep başkaları kendilerine mal ettiler. Eşim, hep
üzülerek anlatırdı. Yıllarını bu derlemelere vermişti. Ama birileri onları
sahiplendiler. Şimdi arşivi olduğu gibi duruyor. Dileğim, çok önemli
olduğunu sandığım bu arşivin Devlet Kurumlarınca sahiplenip, uzmanlarca
değerlendirilmesi…”
Özcan Seyhan’ın eşi Seyhan Hanım’ın bu arşivi
Silifke Kaymakamlığı aracılığı ile resmi olarak TRT Müzik Dairesi Başkanlığı’na
iletilmesi.
1970 yıllarda bir öğrencisi
olarak bir çok olayların içinde bunlara tanık oldum. Bir öğretmen maaşı ile
gelenleri gidenleri ağırlamak gerekiyordu. Bunu yapamadı. Ama bu işi yapan
pazarlamacılar, ondan aldıklarını başkalarına kendi malı gibi verdiler.
Karacaoğlan (1606 – 1679 ) yıllarında yaşamış. Azerbaycan, Anadolu, Toroslar onun yaşamının her kesitinde yer almıştır. Bizim Silifke’li Karacaoğlan, ya da Küçük Karacaoğlan ise, bu ozanımızdan iki asır sonra yaşamış, ondan büyük oranda etkilenmiş, O’nu kendine örnek almış, onun mahlasını kullanmıştır.
Ali
Rıza Yalman’ın CENUPTA TÜRKMEN OYMAKLARI 1.CİLT (Kültür Bakanlığı
Yayınları-1975) adlı yapıtında, Silifkeli Küçük Karacaoğlan’ın, o dönemde
zorunlu iskana tabi tutulan, yazın ovada sarı sıcakla, sivrisinekle boğuşan,
sıtmadan kırılan, Toroslar’a çıktığında ise zaptiye zoruyla karşılaşan,
Türkmenlerin acılarını, Şöyle ifade ediyor:
“…11
AĞUSTOS 1928 Salı günü otomobil ile Erdemli Alata’ya geldim. Oradan Ahmet Refik
Bey ile bir hayvana binip yola koyulduk. Limon bahçeleri, ormanları geçtik.
Gece 21.30 da Bozburun Çiftliği’ne geldik. Ev sahibi İbrahim Efendi bizi
karşıladı, konuk etti. Bize vakti ile olmuş bir kıran (bulaşıcı hastalık )
hakkında Silifke’li Küçük Karacaoğlan tarafından söylenmiş bir türküyü not
ettim.
Bu ikinci Karacaoğlan’ın 1238 ( 1823- 1824) tarihinde okuduğu türkü şudur.
Ey ağalar tarih eylen bu yıl,
Bin iki yüz otuz sekiz bu sene
Medet, insan tevri dönmüş ağılı
Kimi ölür, kimi kalır bu sene.
Koç yiğitler ah eder göğüs geçirir.
Niceleri damdan yavru uçurur,
Halallaşan öz yurdunu göçürür,
Çok yuvalar ıssız kalır bu sene.
Kıran geldi Erdemli’nin içine
Ölet oldu, sehillerden geçene
Devlet oldu, birbirini seçene,
Aşirete kıran geldi bu sene.
Karacaoğlan kendi kendin şaşırır,
Akar gözü yaşı, derya coşturur.
Medet, tecir gelmiş canlar deşirir,
Veresiye komaz peşin alır bu sene.
İçel İlinin yetiştirdiği Sait UĞUR’un uzun uğraşlar sonucu İÇEL FOLKLORU (III) HALK ŞAİRLERİNE AİT TETKİK VE METİNLER adlı çalışması, 1948 yılında Ankara Ulus Basımevi tarafından yayımlanmış. Balıkesir Kütüphanesinde bulduğum bu kitaptaki bazı bilgileri sizlerle özet olarak paylaşmak istedim. Sait UĞUR’un bu değerli eseri yeniden basılırsa, kültürümüze çok büyük katkı yapacağını ve bu kültürün gelecek kuşaklara aktarılacağını düşünüyorum.
KAYNAK :
1. ÖZCAN SEYHAN ile görüşme notlarım.
2. MUSA YILDIZ İLE1975, 1984 yılında görüşmelerim.
3. Cenupta Türkmen Oymakları cilt- 1,2 ( ALİ RIZA YALMAN )
4. SAİT UĞUR : İçel folkloru 1948