Bizim evin olduğu yer biraz guzyaka ya, buraya göre gözlemlerim ve yazdıklarım…
Cevizlerde don sıkıntısı yok, çünkü “günaydın” uyanışını yapmamışlar daha…
Kirazların üzerinde çiçekler var, ama biraz sıkıntılı gibi…
Elmalar önce yaprak sonra çiçek açar ya, çiçekleri daha tomurcuk tomurcuk…
Can erikleri gitmiş, kayısı çiçekleri zaten gün görmemiş…
İki armudumuz var, hiç çiçek açmamış zaten, yaprakları kavruk kavruk…
Doğa, doğal olanı mı seviyor yoksa?..
Çünkü kendiliğinden bitme iki eriğimiz var; birisi kara erik, diğeri etli sarı erik. İkisinde de sıkıntı yok gibi…
Kimi ağaçların yaprakları, kimi otların uçları ya da dip yaprakları kavruk kavruk…
Gündüz kısa kol, akşam kat kat giyinirsiniz daha…
Arılar uçuşuyor kendini kurtarmış çiçeklerde…
Bir sincap ötüyor uzaklarda, bir takdelen (ağaçkakan) şarkısını söylüyor az ileride, birkaç kuş aşkta…
Her şey beş on gün sonra netleşse de, yine de kolu ya da kanadı kırılmış bir Sertavul; coşkusuz, yorgun, yaralı, hüzünlü… Ama karamsar değil.
Bense yoldaşsızım şu anda, tadımız yok…
Bildim bileli ilk kez çukurçanaksız ve kuzugöbeksiz bir yıl…
İklimle oynamana, doğayı yağmalamana ve de bunlara sessiz kalmana sağlık ey insan!..
İnsan yeterince doğayı korumasa/koruyamasa da, doğa yine de seviyor insanı arkadaş, çocuğu yahu, çocuğu!..
“İnsan elinden kurtarabildiklerimde yine de varım, ayaktayım, güzelim, coşkuluyum…” diyor…
Ohhhh!.. Suyu ve havası dünyaya değer…
Gır’a çıktım ama Özgürlük Yoluma uğrayamadım, özledim…
Bu arada, yitirdim Sertavul şiirimi…
Bir orkideliğim vardı, şimdi kupkuru, yeller esiyor yerinde, güzelsiz…
+++
Oldukça yalın yazan birisi olsam da, kimi yazdıklarımı “ince okuyanlar” anlayabilir ancak…
Sevgiyle, sağlıkla, saybanla…