Öyküleriyle Karacaoğlan Şiirleri – Ali Uysal
Sabah olmuş, gün ağarmış, Karacaoğlan erkenden yollara düşmüştü yine. Yörük dünyasında, kara çadırların arasında dolaşacaktı. Yayık yayan Türkmen kızlarını izleyecek, kolunda helkesi suya giden güzelleri gözlemleyecek, sazına ve sesine esin kaynakları toplayacaktı.
Gide gide bir kuyu başına çıkıverdi yolu. Oğlak çobanı olmalıydı bir Yörük kızı kuyudan su çekip oğlaklara döküyordu. Oğlaklar kudurmuşçasına saldırıyordu suya. Bir yandan da garip sesler çıkararak hapır hapır içiyorlardı suyu.
Tüm Yörük kızları gibi her yanından güzellikler dökülüyordu çobanın: Elleri kınalı, gözleri sürmeli idi. Yeşil bir bağlakla örtmüştü başını. Ayağında al bir edik vardı. Örtünün altından alnında kara saçları görünüyordu; yel esikçe de sağa sola savruluyordu.
Böylesi güzel kızlarının dengini geçemezdi Karacaoğlan. Onlar sevgilileriydi. Bu “Karacaoğlan sevgisi” idi. Anlamak da anlatmak da zordu o sevgiyi. Biraz daha yakından tanımak istedi güzel kızı. Şimdi kızın yanında, kuyunun başındaydı.
– Bir su içmek isterim; içim yanıyor.
Kız tüm dikkatiyle süzdü oğlanı.
– Beni tanımadın mı Karacaoğlan.
– Tanıyamadım bağışla. Adın neydi? Ne zaman tanışmıştık.
– Adım Şerfe. Üç yıl oldu tanışalı. Gelir geçersin diye üç yıldır yol gözledim. Gelmedin seninle sakırdaşmaya bile ırazydım; gelmedin.
– Bağışla; üzüldüm şimdi.
– Bana bir türkü çalıp söylersen belki bağışlarım.
Karacaoğlan kuyunun başına oturuverdi. Sazın teli dalgalanmaya başladı. Su içmekte olan oğlaklar başlarını kaldırdı. Sazın sesine yanık bir ses de karıştı:
GÜZEL, NE GÜZEL OLMUŞSUN
Güzel, ne güzel olmuşsun
Görülmeyi, görülmeyi
Siyah zülfün halkalanmış
Örülmeyi örülmeyi
Bahçende gülün güllenmiş
Şeyda bülbülün dillenmiş
Koynunda memen kirlenmiş
Emilmeyi emilmeyi
Mendilin yudum, arıttım
Gülün dalında kuruttum
İsmin ne idi unuttum
Sorulmayı sorulmayı
Seğirttim ardından yettim
Eğildim yüzünden öptüm
Adın bilirdim unuttum
Çağırmayı çağırmayı
Benim yârim bana küsmüş
Zülfünü gerdana dökmüş
Muhabbeti benden kesmiş
Sevilmeyi sevilmeyi
Çağır Karac’oğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı