Antalya Tahtacılar Eğitim Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneğinin düzenlediği “Tahtacı Kültürü Söyleşileri”nde yaptığım konuşmayı paylaşıyorum.
*
Alevi anadan babadan doğmuş canlar vardır; yol görmemiş, erkan bilmez; bunlar “Sözde Alevidir”.
Kadir Hum’dan bu yana Alevilik yolunda gidenler vardır. Dedesi, Talibi vardır. Bunlar bu yolu sürdürür. İşte Tahtacılar bu yolu sürdürmek için kendilerini dağlara vermişlerdir. Önce Gavur Dağları eteklerinde daha sonra Toroslar, Ege’de Kaz Dağları, Çanakkale’de nerede bir dağ görseniz bir orman görseniz orada bir Tahtacı yurdu görürsünüz. Geniş bir çardak, bir meydan, bir evde bir araya gelip, inançlarına sahip çıkmışlar.
Ülkemizde Tahtacılar iki ocak etrafında inançlarını yaşamaya devam ediyorlar. Özellikle Osmanlının tek din, tek mezhep dayatması sonrasında Tahtacılar çobanlık, kervancılık, tarım yaşamı biçiminden dağlarda, ormanda tahta işleri ile uğraşan toplum olmuş. Toroslarda su ile çalışan hızarlar, tahta oymacılığı yapanlar ile tanış olmuşlar. Dağlarda gezip, inançlarını özgürce yaşamışlar. Onun için de günümüze kadar gelmişler. Türk-İslam sentezi ile Tahtacıları ağaç erlerine bağlasalar da, biz ancak iş benzerliği görürüz. Onun dışında inanç ve akraba gurupları tamamen değişik yapıdadır.
Tahtacı inanç bağlarını biz Amanos / Gavur Dağlarının iki yüzünde görürüz. Doğu yakasında Hacı Emirli / İbrahim Sani Dede, batısında ise Ceyhan Durhasan Dede’de Yanyatır Ocağı vardır. İki Ocak da Erdebil, Safevi Ocağını referans alırlar.
Erdebil Ocağı’nın kurucusu Şeyh Safidir. Onun döneminde 200’e yakın sofu bir araya gelmiş, 70 yılda Şeyh Safi Buyruğu ortaya çıkmıştır. Oğlu Şeyh Haydar döneminde Anadolu’da yaşayan bölgelerde Talipleri oluşmuş. Rivayet olunur ki; Teke yöresinden Erdebil Ocağı’na ziyarete giden Türkmenler, dergaha girince sazlar çalmaya başlar. Samah dönmeye başlar. İçerde bulunan sofular korku içinde dışarı fırlar.
– Pirim basıldık mı ?
– Hayır onlar da bizim taliplerimiz.
*
İşte o tarihten sonra erkana saz söz yani nefesler, samahlar girdiği söylenmektedir.
Tahtacılar’da iki Ocak Dedesi köylere, yerleşim yerlerine giderek meydan açmışlar. İkrar verip, musahip olmuşlar. Yaklaşık 500 yıldır yollarına sahip çıkmışlardır.
Dede Talip buluşması devam eden Tahtacı köylerinde, yerleşim yerlerinde yol sürek devam ediyor.
50 yıl Tahtacılar ile ilgili araştırmalar yaptım. Dede önünde ikrar verip, musahip olunca gördüm ki, Dede bir özet geçiverdi. Meydan açıldığında 5-6 saat içinde Tahtacı Buyruğunu tanıdık.
Zor koşullar altında meydan açan Dedeler, onların talipleri hısımlara çok şey borçluyuz.
Alevi olmak, yani Tahtacı olmanın yolu meydandan geçmeye bağlı. Yoksa dolu yerine rakı içmek, samah yerine mengi oynamak. Bu da yetmez. Belli bir zaman sonra dış baskılar ile inanç bağı kaybolur.
Şeyh Safi Buyruğu nasıl oluştu diye bir soru ortaya gelebilir. Önce insan. En iyi insan, dik duran yürekli davranan Şah Hüseyin, tarihten gelen üçler, beşler, on ikiler ve kırklar simgelerinde karşılık buldular.
Üçler: HAK MUHAMMMET ALİ
Beşler: HÜSEYİN‘in dedesi Muhammet, Babası Şahım Ali, Anası Fatma Ana, Şah Hasan ve Şah Hüseyin
On ikiler: On iki imamlar
Kırklar: 17 Kemerbest (Kadınlar) olmak üzere kırk ulu insan
Coğrafyada var olan Sümer, Eti, Hitit, Şaman, Tasavvuf ve İslamiyet’ten harmanlanan bir buyruk 5 asırdır günümüze kadar geldi.
Yıllardır katledilen 12 İmamlar ve KERBELA’da KATLEDİLEN başta Ehlibeyt hep ibadetlerin içinde nefeslerle, demelerle ve dönülen samahlar ile heyecan içinde günümüze geldi.
Dedelerimiz, Sazandarlarlarımız tüm on iki hizmetler, 12 erkanı yerine getirdiler. Zaman oldu, koşullar elvermedi 6, 9 erkan yürüdü. Ama yol, sürek devam ediyor.
*
Zaman geldi baskı karşısında elinde kokucu sandığı, ya da çerçi sandığı ile taliplerini ziyaret ettiler. Talipleri onların döşek altını unutmadı. İşte benim adımı koyan Hızır Necati Haskan Dede de çocukluğumda elinde bir kokucu sandığı ile gezerdi. Onu konuk olduğu evin bir yerine koyarlar. Çıkarken yanına alır götürürdü.
Yanyatır Ocağı’nın Sazandarlarından Felteş Dede, 1946 yılında Muzaffer Sarısözen’e 14 ezgi verir. Orada Sarısözen sorar:
“Felteş, Ali‘yi, Muhammet’i çok mu seversiniz?
– Onlar bizimkiler, biz Atatürk‘ü severiz.
– Neden?
– O gelinceye kadar ne zaman öldürüleceğimizi bilmiyorduk. Ama şimdi en azından öldürülmeyeceğimizi biliyoruz.“
İşte Cumhuriyet ile birlikte özellikle 1961 Anayasası ile biraz nefes aldık. Meydanlar Cemevleri oldu. Dede – Talip buluşmaya devam ediyor.
Dede yılda en az bir defa Talipleri ile birlikte olurlar. Köyde bulunan Mürebbi (Dede vekili) Dedeyi arar, köyümüzde 10 can ikrar verecek, 24 can musahip olacak, 10 can aşina olacak. Peşina olacak“ der. Dede de ona göre süre tanır meydan açılır. Daha önce ikrarlı olanlar, musahip olanlar Dede önünde niyaz ederek meydandan geçerler. Sonra ikrar verecekler gelirler, ikrar verirler. Sıra ile musahip olacaklar meydanda niyazlarını ederler.
Erkekler askere gitmeden, 12 yaşından itibaren, kızlar da evlenirken ikrar verir. Evlenen çiftler de musahip olurlar. Musahip çiftlerde aynı yaşlarda olmasına dikkat edilir.
Tahtacılarda meydan açıldığında:
“Ne verdiysen o kadar lokma alırsın.“ derler.
İkrar veren, horoz kurbanından, musahip olanlar koç kurbanından, aşina olan horoz, peşina olan elma kurbanından lokma alabilir.
Musahip olarak hakka yürüyen her can için kırkında kurban kesilir. Erkan yürütülür ve Dar’dan indirilir. İkrar vermeyen canlar için yalnız hayırlı verilir.
*
Musahiplik can yoldaşlığıdır. Kardeşten öteye geçer. Musahip çocukları evlenemez. Ama esas olan yaşam içinde hep imece, dayanışma ruhu musahiplikle anlam bulur. Makta’da işini erken bitiren gider musahibine yardım eder. Katırı öldüğünde kendi katırını ona verir.
Biz musahiplik kavramını Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa‘nın yol evlatlarında görürüz. Ege’de Rum, Ermeni, Türk, Kürt musahip olmuşlar. O zamanın Derebeylerine diz çöktürmüşler.
“Yârin yanağından başka tasada kaygıda ortağız.“
İşte musahipliğin tanımı burada anlam bulur.
Onlar idam edilse de, Aydın ilinde yetiştirdiği incir, üzüm, zeytin hala o ruhla, imece ile toplanmaya devam ediyor.
Meydan açıldığında lokma hazırlanması, dağıtımı, dolunun fincanda sakkacının hakkaniyet ölçüsünde emeği geçenlere verilmesi. Yani hizmet sahiplerinin gönüllerinin alınması.
İkrar verme, musahiplikte sazın, koşanalayı nefes çığırmanın bir anlamı var. Her defasında 3 nefes. Samah dönülmesi, samaha davetin kadınlar tarafından yapılması. Niyazlaşma ile dostluğun sevgi bağlarının dışa vurumu. Tanrıya edilen niyazların ruh dinginliği ile son bulması.
Tahtacılarda Dede’den sonra Mürebbi önemlidir. Ama Sazandar Dede’nin diğer koludur. Cemlerin anlamlı geçmesi, onun sazında, nefesinde verdiği coşkuda anlam bulur.
Tahtacılarda yazılı kayıt yok derler ya, 19. yüzyıl başlarında yazılmaya başlanan 3 adet cönk vardır. Yaklaşık 21 Ozana ait 1000’e yakın nefes vardır. Cemlerde Şahatay, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet ve 18 Ozan vardır. Cönkün birisi Felteş Dede’de idi. 1980 yılında 12 Eylül’de gelini tarafından yasak kitap korkusu ile yakılmıştır. Ancak akşamları Osmanlıca / eski Türkçe Cönkü birlikte yazdık, hazırladık. Eksikleri ise ikinci Cönk Mut Köprübaşı köyünde Abidin Cılız’da olduğunu öğrendik. O cönkü emanet alan Hilmi Dulkadir ile görüşerek iki çalışma birleştirildi. Üç cilt kitap yayına hazır hale geldi. Kağıt maliyetleri yüzünden basılmadı. Mersin Büyükşehir Belediyesi onu “Dijital Kitap” olarak sunacak.
Üçüncü Cönkün Narlıdere Cemevi’nde olduğunu söylediler. Ama teyit edemedik.
*
Ama bir gerçek var, Felteş Dede o cönkü hep yanında taşırdı. Zaman zaman bakar ezberini güncelleştirirdi.
Dedelerimiz her geçen gün azalmakta. Olanlar ise yaşlanmış, Ege’den Akdeniz’e gidemez olmuşlar. Yanyatır Ocağı Dedesi Taki Özcan Dede’nin Dede olması ile ilgili bir ayrıntıyı paylaşmak istiyorum.
Mut Köprübaşı köyüne gittiğimde, “Yeğen senin kolun uzun. Köyde Cemevi’ni yaptık, Dedemiz yok. Ali Rıza Dede’nin torunu Taki Özcan göreve hazır. Dedesinin Tahtacı Buyruğu çantasında, bize bir Dede buluver, el versin, yolumuzu, süreğimizi unutmayalım.“
Hasan Ulu Dedemize ulaştık, onun işi çıkmış Ali Ekber Ateş Dedemiz geldi, birlikte meydan açtılar. Dedelik yapmaya yeterli görülünce kurban kesilip rızalık gösterdiler. Diğer, Sınamış, Kumaçukuru köyü de rızalık gösterince Taşeli yöresi Dedesine kavuştu. 2006’da Tahtacı örgütlenmesi ile birlikte Taki Özcan Dede tüm Tahtacıların Dedesi oldu. Zaman zaman Yanyatırlı Ocaklarına meydan açmaya giderken Hacı Emirli /Aydınlı Ocakları da rızalık göstererek yollarına devam ettiler.
Bunu neden anlattım? Dedelerimiz her geçen gün azalıyor. Aydın, İzmir’de bir yerde Dede çocuklarından, dikme Dede çocuklarından, kendini yetiştirmeye çalışan Mürebbilerden oluşan bir eğitim çalışması yapmak. Eğitim sonunda Ocak Dedelerinden el alan Dede adaylarının kendi köylerinde rızalık alarak Dedelik yapmaya başlaması ile 1400 yıldır devam eden yol, süreğin devam etmesi sağlanacaktır.
50 yıldır araştırma yapıyorum. 60 yaşında ikrar verdim, 62 yaşında musahip oldum. İşte 50 yılda öğrendiğimin özeti bu Cemlerde ortaya çıktı. Kitaplar okusak da meydan açılmıyorsa, Alevilik yolunu kavramakta zorlanıyoruz.
*
Meydan açılacak, Dede – Talip bir araya gelecek. İşte o zaman insan olmanın onuru. Sevgi saygı, dayanışma, imece ruhunun ortaya çıktığı bir Tahtacı yaşamı daha anlam bulacak.
Yoksa gün gelecek, ellerimizde mengi, samah bir de dolu kalacak. Bir şeyler yapalım meydanlarda bir araya gelmeye devam edelim. Tahtacı örgütlenmesine başladığımızda bunları hayal ettik. Ama başaramadık. Ama başarmak için zamanımız var.
Antalya Teke yöresidir. Yavuz Döneminde 37 bin asker ve ailesi baskılara dayanamayarak İran‘a, Horasan bölgesine gitmişler. Orada Şah İsmail ve Şah Tahmas yanında yer almışlar. Gün gelmiş, buralara tekrar dönmüşler. İşte her Tahtacı neden Horasanlıyız der yanıtı burada. Horasan bir bölgenin adı. Rivayet olunur ya; Erdebil Ocağına sazı sözü götüren Teke yöresi halkı.
Bugün Taşeli yöresinde yaşayan kültür Ege, Antalya, Burdur, Isparta üstünden gitmiştir. Ege’nin Zeybeği, Mengisi, Teke Zortlaması orada kaşık oyunları olmuş, mengiler, zeybekler ile halayların arasına karışıvermiş. 9/8’lik ve katmanları olan müzik ölçüleri bu yöreden gitmiştir.
Maraş, Gaziantep, Adana‘dan yani Gavur Dağlarının iki yüzünden göç eden Tahtacılar, gün gelmiş, iş için bulduğu yeni maktalarda çalışmak üzere geldikleri, bildikleri yere tekrar gitmişlerdir. 1930 – 1950’lerde Adana, Mersin’de kesim işi bitince tekrar yeni yerleşim yerlerine gelmişler. Onun gittiğimiz yerde iki yer adı geliyor. Birisi Horasan diğeri Adana.
“Tünelin ucundan geldik.“ Tünelin bir ucu Belemedik diğeri Kara İsalı. 50 bin Tahtacı orada çalışmış. Demiryolu şantiyesi ise Tarsus Çamalanı Tahtacı Köyü’nde kurulmuştur.
800 – 1000 km’lik alanda sürekli göç eden Tahtacıları kutluyoruz. Her şeye rağmen yol, süreklerine sahip çıkan hısımların hak niyazlarını kabul etsin. Meydan açılmayan yerlerde de meydan açılsın. İşte o zaman ıslıkla mengi nasıl çalınır bir bakın.