1934 yılının son günlerinde, Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde gelir dünyaya. Babasının memuriyeti nedeniyle gurbette açmıştır dünyaya gözlerini. Önce gurbetle tanışır. Neyse ki çok sürmez ve ailesiyle Mut’a gelir. Mut Cumhuriyet İlkokulu’nda geçer ilkokul yılları. Ardından ortaokulda eğitim görmek üzere Niğde’ye gider. Başka Mut’lular da vardır Niğde Ortaokulu’nda. Çok sevmez oraları. Niğde’nin soğuğunu unutmayacaktır. Bir de keman derslerini…Bir gurbet biter ama bir başkası görünür ufukta. Okumayı çok istediği Adana Erkek Lisesi’dir onu çeken. Derken ver elini Adana…Gurbet gibi gelmez ona. Yatılı okul hayatının sıkıntılarının daha kolay üstesinden gelir. Kalıcı dostluklar kurulur. Yaşamına yön verecek kararlar beyninde şekillenmektedir. Fizik dersine olan sevgisinden daha bir emindir. Ekrem Sezi Hoca’nın sesi yankılanır birden: “Bukay, kalk sen çöz!”
İlkokuldan sonra Mut dışında eğitimine devam etmesi, onu çocukluk arkadaşlarından koparmaz. Her fırsatta Mut’a gelerek hasret giderir. Arkadaş ve akraba çevresi ile sürekli iletişim içindedir. Bu, ömrü boyunca devam edecektir.
Başarılı bir lise öğreniminin ardından, yüreğine Adana ve özellikle Demirspor sevgisini de ekleyerek üniversite hayatı için İstanbul’a gelir. Yeditepeli şehir olanca güzelliğiyle çok etkiler onu. Yıllardan 1955 ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeofizik bölümü öğrencisidir artık. Yeni dostluklar, Beyazıt Meydanı, Fatih sokakları, Vezneciler, Site Talebe Yurdu, Kumkapı ve illaki Beyoğlu’nda, yeni ufuklara yelken açılan yaşanmışlıkları getirir peşi sıra. Bazen fakültede Mösyö Fuscher’in dersini can kulağıyla dinlerken görürüz onu, bazen de Çiçek Pasajı’nda arkadaşları ile Cahit Irgat’ın şiirlerini… Memleket meseleleri daha çok Küllük’te konuşulur. Dönem, Demokrat Partili yıllardır ve babasının Mut’tan sürgün edilmesine duyduğu öfkeyi, toplumsal muhalefetin bastırılmaya çalışılmasından duyduğu tepkiyle birleştirerek yaşadığı aydınlanma ile bilincine taşır.
Fen Fakültesi Jeofizik Bölümü’nü bitirdikten sonra Kandilli Rasathanesi’nde çalışmaya başlar. 27 Mayıs 1960 ihtilali olunca, durumundan haber vermek için Mut’a çektiği telgraf (Rasathane’deyim. Merak etmeyin, iyiyim.), telgraf memurunun aziziliğine uğrar. Mutta telgrafı babası okur: ” Hastane’deyim. Merak etmeyin, iyiyim.”
Derken askerlik yılları gelip çatar. Polatlı Topçu Okulu’nda temel eğitimi takiben yedeksubay olarak Niğde Topçu Birliği’ne atanır. Tabur komutanı, Kunure Savaşı (Kore) gazilerinden Yarbay Macit Bey nam-ı diğer Deli Macit’tir. Adını sorar Deli Macit önce. “Bukay Tüzün” der. “Ne ! Böyle isim mi olur, nasıl isim bu böyle başka ismin yok mu senin? diye sorar Yarbay.” Hüseyin de var komutanım!” “Tamam, senin adın Hüseyin artık!” Ama bu hiç de hoşuna gitmez yedeksubayın. Hemen arkasından mesleğini de sorar Yarbay. “Jeofizikçiyim!” Deli Macit olanca hiddetiyle bağırmaya başlar: “Tamam canım, böyle isme böyle meslek!”
Vatan savunmasının kutsallığı ve zorluğu ile Anadolu insanının azim, sabır ve mücadele dolu kişiliğini yansıtan anılarla döner İstanbul’a. (Sonraları can ciğer dost oldukları Yarbay Deli Macit ile sivil hayatta bir trende karşılaştıkları andaki bağrışmalarını duyan annemiz kavga ettiklerini zanneder. Kucaklaşmaları o denli sıcak olmuştur ki!…)
İş yaşamına, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Seyir Hidrografi Ve Oşinografi Dairesi’nde devam eder. Araştırma gemilerinde deniz dibi araştırmaları yapmaktadır. Uzun süren deniz araştırmalarından fırsat bulunca, Karaman’lı buğday tüccarı Ali Gürşen’in büyük kızı Şükran Hanım’la 1964’te evlenir. Bu evlilikten 1966, 1968 ve 1972’de M. Emin, A. Oğuz ve Hakan doğarlar.
1971 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurur ve Mut Lisesi’ne fizik öğretmeni olarak atanır. Yedeksubaylığı sırasında Mut Ortaokulundaki Fransızca öğretmenliğinden sonra, daha zor bir görevdir onu bekleyen. Kendini, Mut’luların “Bukay Hocası” yapacacak bir dönem başlar. Hem lisede öğretmen olarak, hem Mut İdman Yurdu’nun futbol kulübü başkanlığı ve teknik direktörlüğünü yaparak hem de halkın arasında aydınlanmacı kişiliğiyle erişir bu ünvana. Eğitimcilerin emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yer alır. Bir süre Mut TÖB-DER başkanlığını yürütür.
1973’te hayatının dönüm noktası olacak bir kararla Konya’da özel dersane öğretmenliğine başlar. Yaklaşık 30 yıl Konya, Antalya, İstanbul, Mersin ve Mut’ta dersanecilik yapar. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin olduğu saatlerde Antalya’ya yeni göç getirmiştir. Darbenin ilk gününü oğlu Oğuz’la, evde mahsur kalıp buldukları malzemeyle yaptıkları batırığı yiyerek geçirince, ertesi gün sokağa çıkma yasağına rağmen bir öğretmen arkadaşına gitme girişiminde bulunur. Oğuz’ la gizlice dışarı çıkarlar, adresi bulurlar ve tam eve girecekleri sırada polis çevirir. Yeni taşındıklarını ve iki gündür batırıktan başka bir şey yemediklerini anlatınca polis ikna olur ve bırakır.
Siyasetle hep ilgilenmiştir. 1984 yerel seçimlerinde Mut Belediye Başkanlığı’na aday olması, sonrasında da sürekli aktif siyasetin içinde bulunması, yaşamını anlamlandırmıştır. Halkın Bukay Hoca’sı olarak doğruları ve adaleti savunma adına, halkın içindeki kimi kişi ve gruplarla ters düştüğü de olmuştur. O hep Cumhuriyet Devrimi’nin en büyük kazanım olduğuna ve sonuna kadar savunulması gereğine inandı. Atatürk’ün açtığı yolda yürüyenlerin, teslim aldığı emaneti koruyup sonsuza dek sahiplenenlerin neslindendi.
Gurbette dünyaya açtığı gözlerini yine gurbette kapayan, Anadolu aydınlanmsının bu yiğit neferinin, bu namuslu insanın, anamızın hayat yoldaşının, babamızın; Begüm, İdil, Deniz, Ada ve Ilgın’ın dedesinin, halkının Bukay Hoca’sının anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.