Bir kız bindi otobüse, biraz şaşkın, biraz göklerde. Aboooo, dudaklarıysa perme perişan!..
*
Bir yılda en çok çoğalanlar, gökyüzünü en çok kanatanlar…
*
Akşam otobüsle eve döneceğim. Binerek kartı okuttum. Baktım bir kadın
kitap okuyor. Yanı da boş. Okuyanla okumayan bir mi olur diyerek yanına
oturdum. Az sonra ilgisini çekti Mut Çıtlık çantası, sonra dergisi. O
bakarken ben anlatırken, o bakarken ben anlatırken, “Mut Çıtlık için
sütü taşırmayalım ha!” dediğim halde, sütü taşırdık…
Tabi gece olunca ve de o yoğunlukta, üç durak beride inmişim…
Daha da kötüsü, ileride inmişim diyerek, bir durak daha geriye giderek, sütü dört duraklık taşırmışız…
*
Laleli, en az Türkiyeli…
*
Her gün beş altı saat otobüste, metrobüste, trende, vapurdayım. Nasıl
sarsılıp sarsıntıya uğramasın midem, nasıl yeme içme düzenim bozulmasın…
Götürdüğüm sekiz sıkmayı bile bitiremedim sekiz günde.
*
Gelişen bir şehir değil de, gerileyen bir şehir bu İstanbul…
*
Elimdeki Mut Çıtlık çantası, yolda sokakta sekiz günde iki kişiye “Ayyy!” dedirtti.
*
Nice papatyalar gördüm, senin için de olsa kıyamadım…
*
Sekiz günde İstanbul’da, belki on sekiz kere Mut’tan Silifke’ye gittim geldim…
*
Kedimi tanıdıkça daha bir sevdim herkesi, her şeyi…
*
Sekiz günlük değil de, sekiz yıllık özlem şimdi Mut!..
Büyük özlemle sarılıyor, öpüyorum seni Mut!…
Havan, suyun, toprağın, taşın, yolun sokağın, doğan, insanın, yufkan,
bazlaman, Durşen’in yemekler, çökelek kavurman, küflü peynirin,
batırığın, dostlarım, arkadaşlarım, araçsız çarşıya gidiş gelişlerim,
Berber İbrahim’in dükkanının önünde oturmalarım… Burnumun ucunda öyle
bir tütüyorsunuz ki…