Sekiz günlük kaplıcada iki arkadaş buldum, ama beni kimse
bulamadı.
*
Kaplıca sınırları içindeki yürüyüş yolu, kaplıcanın en
insansız yeri…
*
Sekiz gün sonra sorsalar bana, “Buranın en sıkı arkadaşı ikisiydi” derdim.
*
Omuzlara bir metreden dökülen su, tokatsı okşama coşkusu…
*
Yağmurda havuzlar darı patlaması çiçeği…
*
“Aceminin” en çok neyini seviyorum, biliyor musunuz?..
*
Aralık ayında, Afyon Sandıklı’da, gömlekle 4 kilometre
yürüyüş… Geçtim Mut’u, yaz mı sandın burayı be kardeşim, yoksa delirdin mi?..
*
Aslında dinlenmektir burası, ama doya doya yorulmaktır da.
*
Köyümüz dağda olsa da köyümüzün de dağları vardır.
*
Kimisine diyor ki kaplıca, “Ola ki yetmiş yaşındasınız, sakın ola ki kırk yaşına kalkışmayınız!”
*
Birisi benim ilk geldiğim anlara öykünüyor…
*
Burası, içinde tek tük fidanları da olan, yaşlı bir orman…
*
Havuz başları pehlivan alanları…
*
Birisi Kandıra’dan gelmişti birisi Avrupa’dan…
*
Açık büfedeki yiyecekleri üç eşit parçaya ayırıyorum ben:
Yenilen, yoyulan, poşet poşet odalara götürülen…
*
Bir ten ki toprak ve topraktan çıkmış onlarca çakıl ve
kum…
*
İnsanların neden kilo aldıklarının canlı, korkunç sergisi…
*
Ve günaydın evim; evimdeki yufka ekmek, soğan, kendi emeğim
zeytin…
*
Ve yeni yeni çirkinlikleriyle değil de, gün gün azalan
eskileriyle özlediğim Mut…