Her kentin, orada yaşayan her kesimin bildiği ve uğradığı
bir meydanı vardır. Kent meydanlarını, tüm ailenin toplandığı, sevinçlerin,
hüzünlerin paylaşıldığı ortak alan olan oturma odalarımıza benzetirim.
MUT’u bana anlat deseler, ilk Çınaraltı gelir aklıma.
Kentimizin oturma odası Çınaraltı. Mut’ta, boğucu yaz sıcağında altında
soluklanmamış, ulu çınarların şarkısını dinleyerek çayını yudumlamamış hiç
kimse yoktur sanırım.
Ne yazık ki, oturma odalarımızı sentetik halılara,
Çınaraltı’nı da ulu çınarlara hiç yakışmayan plastik sandalyelere mahkum ettik.
Bu da yetmemiş gibi, bugünlerde kentin oturma odasına bir de “Baba
köşesi” yapılmış. Hepimiz biliriz, adı açıkça konmasa da oturma
odalarımızın en gözde köşesi babalara (evin büyüğüne) aittir. Ama Çınaraltı’nda
adı da konulmuş. Girer girmez baş köşede Ülkü Ocakları çadırı “Ben
babayım” diye bağırıyor.
Ne hakla, neden, niçin?
Hangi özelliği, hangi ayrıcalığı vardır da hepimizin oturma
odasının en gözde köşesine kurulmuştur? Her sivil toplum kuruluşu kamunun ortak
alanına çay ocağı kurabilir mi?
Bana haklı bir gerekçe sunabilecek yetkili var mıdır?
Semiha İnanıcı