Bir sabah
yürüyüşünde sokak ağzında tahta parmaklıklar üstüne konulmuş bir kitap gördüm.
Gökten bir kitap mı inmişti bilmem. Şubat 1977 yılında yayına girmiş. Sonra öğrendim ki, komşum hastane dönüşü eve girerken
düşürmüş, birisi de ayak altında kalmasın diye yüksekçe bir yere koymuş.
“ Okuyunca veririm
komşu “ dedim.
Aldım okumaya
başladım. On ikinci gezegen. Yazarın belgelere dayanarak hazırladığı bir DÜNYA
TARİHÇESİ.
Anavatan Mu‘dan
sonraları Atlantis’ten göçler ile oluşan kolonilerle birlikte yeryüzünde
çeşitli kültür odakları kurulmuş. Mezopotamya, Mısır ve Hint Uygarlıkları.
13 bin yıllık tarih
içinde 12. gezegenin her 36 yüzyılda bir Dünya’nın yakınlarına geldiğinde neler
oluyor?
İşte bu kitap Sümer
belgelerine dayalı bir kurgu kitabı. Yaratılış destanları, insanlığın oluşumu,
tufanlar, kurulan yaşam alanları, düne kadar bilinmeyen Mısır uygarlığının,
Napolyon’un Mısır’ı fethi sırasında tarihçilerin araştırmaları sonucu çıkan
uygarlıklar, bunların gün ışığına çıkması.
Kitabı okudukça
anladım ki, Tevrat, İncil, Sümer uygarlığından bilgiler almış, hem de ucu açık
bilgiler. Ortaya çıkan tabletlerden anlam çıkarmışlar. Hani Batı Uygarlığı
diyorlar ya, işte ipucu burada. İslam ülkelerinin neden ileri gidemediği sorusu
da yanıtlanıyor. Çünkü Kur’an, Sümer tabletlerinden referans almıyor. Her şey
vahiye göre olunca bilgiler olduğu çağa göre yorumlanıyor. Ucu açık değil.
Uzay çağı ucu açık
bilgiler sayesinde yakalanıyor. Var olan bir uzay yaşamına ulaşınca, tekrar
işte Ay’a gidiyorlar, Mars’a gidiyorlar.
Bir uygarlık aranıyor. Bulunca , dünyaya tekrar 12. Gezegenden varlıklar
gelince, bunlar çok daha akıllı olacağa benzer. Belki toplum yeninden
şekillenir. İnsan motifi yeniden çizilir. Tanrıların yarattığı CAN, olan varlıklar yeninden ortaya çıkınca, sevgi
dili konuşulmaya başlar. Buna dünyanın o kadar gereksinimi var ki; Sömüren
ülkeler, açlıkla cebelleşen toplumlar. Birbirlerine kırdırılan insanlar. Hem de
çoğu Müslüman toplumlar. İran, Irak, Suriye, Libya, Afganistan, Pakistan,
Türkiye, Tunus, Cezayir; daha sayalım mı ?
İşte bu kitabı
okuyup bitirince; bende bir bekleyiş başladı. On ikinci gezegendekiler
gelsinler şu insanları bir kurtarsınlar. Seven, sevişen insanları yeninden canlandırsınlar.
“ Sümer, Asur, Babil
ve Hitit, metinlerinin tercümesi, bir yüzyıldan uzun zamandır çok sayıda
düşünür ve uzmanı meşgul etmiştir. Yazı ve lisanın deşifre edilmesini yazının
kopyalanması, başka lisanın alfabesine yazılması ve sonunda tercümesi izler.“
Yazar Zecharia
Sitchin böyle başlar incelemeye.
“Yakın Doğu
dillerini, tarihini ve arkeolojisini öğrendikçe, Nefilmler bir takıntı haline
gelir. Bunlar göklerden dünyaya gelen ziyaretçiler olarak gören kadim
kayıtların sözlerine kabul etme zamanı geldi mi?“ diyerek yazar yola koyulur.
Sümerolog İlmiye Çığ
daha anlamlı hale gelir. Onun kitaplarını, söyleşilerini takip etmek gerekir
diye düşünmeye başlarım. Sanırım bu kitaptan sonra onun kitaplarını okumaya
başlamam lazım.
Kitabı okuduğumuzda:
“ İnsan ve onun
ilahları arasındaki karmaşık ilişki ortaya çıkacak ve Cennet Bahçesi, Babil
Kulesi, büyük Tufan gibi olayların anlamına yeni ışık tutacaktır. En sonunda
yapıcılar tarafından biyolojik ve maddi olarak donatılan insan, Tanrılarını
Dünyadan kaçıracak kadar çoğalacaktır.“
“Bu kitap, güneş
sistemimizde yalnız olmadığımızı önermektedir. Evrensel bir Tanrı‘ya imanı
azaltmaktan ziyade çok daha artırmaktadır. Zira, eğer dünya üzerindeki insanı
Nefilmler “ yarattı ise; onlar sadece çok daha engin bir Ana Plana uygun iş
görmekteydiler, demektedir. “
“ YAKIN DOĞU :
Doğuda Zagros dağlarına (günümüzde İran ve Irak sınırlarının birleştiği yere,
kuzeyde Ağrı, Toros dağlarına uzanan yaylalar ve dağlık araziden oluşan,
aşağılarda ise batıya ve güneye doğru Suriye, Lübnan ve İsrail’in tepelik
arazilerine inen yarı kavis ; tarih öncesi ama modern insanın kanıtlarının
korunduğu mağaralar ile doludur.
Asmanın kökenini
inceleyen bilginler, yetiştirilmesinin Kuzey Mezopotamya, Suriye, Filistin’de
başladığı sonucuna varmışlardır. Tabi eski ahit bize Nuh’un tufan sularının
çekildikten sonra ve gemisi Ağrı dağına karaya oturduktan sonra,bir asma bağı
diktiğini ve hatta şarabından sarhoş olduğunu söyler. Bilginler asmanın
tarihini böyle başlatırlar. “
Ve Tanrı dedi ki ;
“Yer ot, tohum veren
sebze ve yer üzerinde tohumu kendisinde olup cinslerine göre meyve veren
ağaçlar hasıl etsin. “
Ve öyle oldu.
Ve yer ot, tohum
veren sebze ve yer üzerinde tohumu kendisinde olup, cinslerine göre meyve veren
ağaçlar çıkardı. “
İşte üretimin tarihi
başlıyor. Dünyada üreten ülkeler ayakta kalıyor. Tüketen, ondan bundan besin bekleyen ülkelerde batmaya devam
ediyor.
“Napolyon 1799’da
Mısır‘a vardığında, beraberinde bu kadim anıtları incelemek ve izah etmek üzere bilginler getirmişti. Subaylarından
bir ROSETTA yakınlarında, üstünde M.Ö. 196‘dan kalma, iki yazının yanı sıra
Kadim Mısır piktografik yazısıyla (hiyeroglif) yazılmış bir bildiri kazınmış
olan bir taş levha buldu. “
Bu tarihten sonra
devam eden kazı, araştırma sonucunda; Batı Uygarlığı yakaladı. Bizler de onlara
bakıp duruyoruz. Ucu açık bilim yerine, 1400, 1500 yıl önce ortaya çıkan
doğmalar üzerinde takılmış kalmışız. Bunları gören bunlara karşı çıkanlar hepsi
bir bir öldürülmüş, derisi yüzülmüş, hunharca katledilmiş. (Muhidin Arabi,
Nesimi, Harabi vs. )
“M.Ö. 2600’lerde Sümer’de çoktan o kadar şey olmuş, olmalıydı ki, ENSİ URUKAGİNA reformlar yapmayı gerekli görmüştü. Bilginler tarafından insan oğlunun ilk toplumsal reformunun da değerli kaydı, bu yazıt : Bir özgürlük, eşitlik ve adalet duygusunu temel almaktadır. İşte Fransız Devrimi bu yazıtı esas alır.“
“ Tanrım, sen babamsın, beni yaratansın, yüzümü yerden kaldır…daha ne kadar ihmal edeceksin beni. Korumasız bırakacaksın, kılavuzsuz salacaksın? “
Derken mutlu son
gelir : “Doğru sözleri, söylediği saf sözler tanrısı kabul etti. Tanrısı elini,
kolunu bildirimden çekti. “
Sümer ata
sözlerinden :
“Çokça gümüşü olan
mutlu olsun,
Çokça arpası olan
mutlu olsun.
Hiçbir şeyi olmayan
ise rahat uyusun.”
“Bekçi köpeği
olmayan şehirde,
Ustabaşı tilkidir. “
“Güzel görünen her
neyse, tanrıların lütfüyle yaptık. “
“Ve eğer NEFİLMLER,
dünya üstünde “ insanı “ yaratan “ tanrılar “ idiyseler, ON İKİNCİ GEZEGEN
üstünde Nefilimler yaratan evrim miydi ? “
Yazar son sözünü
böyle bitiriyor. Şimdi anlıyoruz, bilime, çağdaş bilime neden gereksinim var.
Fen, edebiyat ve matematik, felsefe çok önemli. Bilimi aklın emrine vermek.
Özgürce düşünmek, yazmak. Yüz yıldır, aydınlanma çağı ile karanlığa giden
arasında yapılan kavga. Cumhuriyet döneminin aydınlanma çağı bunun için önemli
olmalı. Çağdaş uygarlığın yolu Sümer Tabletlerini gün ışığına çıkarma ile
başlıyor. Aman çok yaşa, İlmiye Çığ, size çok ihtiyacımız var.
(*) ON İKİNCİ GEZEGEN / ZECHARİA SİTCHİN / Çevirmen : YASEMİN TOKATLI . yayıncı : RUH VE MADDE YAYINCILIK VE SAĞLIK İŞLERİ A.Ş. BEYOĞLU-İSTANBUL.