Bir köy var uzakta, belki de çok yakınımızda… Bilmiyoruz, görmüyoruz, o kadar meşgulüz ki.
Modern hayat bizi gerçek doğamızdan uzaklaştırıp bir gayeden yoksun yaşamaya itiyor. Para, makam, başarı gibi kuvvetli güçler ve teşvikler günlük bazda dikkatimizi dağıtıyor, neredeyse hayatımızı ele geçiriyor.
Hem daha çocuk yaşta başlar bu uğraşlar… Okul, kurs, sınavlar, yarışlar birbirini takip eder. En iyi okullarda okumak, iyi bir meslek sahibi olmak, çok para kazanmak, makam mevki sahibi olma çabası tüm zamanımızı, enerjimizi, hatta gençliğimizi alıp götürüyor. Hayatı ıskalarız çoğu zaman. Bir koşturmaca içerisinde çevremizde olup bitenlerin, güzelliklerin, mutlulukların; dost, arkadaş ve akrabaların varlığından bile habersiz hale geliriz. Bütün bunlar tüketim çılgınlığı yaşadığımız çağımızın zorunlu hale getirdiği, ayakta kalma mücadelesidir elbet! Şehir hayatının zorlukları, trafik karmaşası, çalışma hayatı ve insan ilişkileri stresli bir hayata mahkum ediyor bizi. Hayat böyle devam ederken farkında olmadan yaşın ilerlediğini, sağlık sorunlarının başladığını, sevdiklerinin yavaş yavaş göçüp gittiğini fark edersin… Hiç bitmeyecek sandığın ömrün çok da uzun olmadığın anlar, sağlıklı ve uzun yaşamanın sırlarını araştırmaya başlarsın. İşte o zaman, ihtiyaç duyduğun yer, “Uzun Ömür Köyü” dür. Böyle bir köy var mıdır, varsa nerededir? Yoksa sağlıklı, huzurlu, mutlu yaşayabileceğin köyü kendin inşa etmeyi düşünür, işe “Hayatın anlamı nedir?” diye sorgulayarak başlarsın.
Japonya’da Okinawa kentinde, üç bin nüfuslu, en uzun insan ömrüyle övünen, “Uzun Ömür Köyü” lakabını alan ve tarımla uğraşan bir kasaba olduğunu okumuştum bir kitapta. Orada yüz yaşından fazla ömür sürenlerin oranının dünya ortalamasının çok üstünde olduğunu yazıyordu. Ülkemizde de özellikle kırsal alanda, böyle yerler vardır mutlaka. Zira Toroslarda doğal ortamda, doğal beslenen, sağlıklı, hareketli ihtiyar delikanlıların olduğunu duyarız zaman zaman.
Peki hayatın amacı ne, her sabah heyecanla uyanmanı sağlayan, seni hayata bağlayan, motive eden, mutlu eden şey ne? Çalışma hayatını bırakıp inzivaya çekilmek olmadığı kesin. Zira meşakkatli çalışmak, kendini zora sokmak, stres altında yaşamak ne kadar zararlıysa hareketsizlik ve tembellik de bir o kadar zararlı insan sağlığı için. Herkes kendine iyi gelen, huzur ve mutluluk veren her neyse onu bulup yapmalı! Kimi bir sanat dalında; resim yapar, müzikle uğraşır kimi şiirle edebiyatla meşgul olur kimi de cemiyet işlerinde kendine yer bulur. Bağ bahçe işine girerek hem doğayla iç içe sağlıklı bir hayat sürmek hem de aile bütçesine katkı sağlamak çokça yapılan işlerden. Her türlü uğraş sağlıklı ve mutlu kılar insanı; sevmediğin, sana kendini kötü hissettiren kişilerden uzak durmak kaydıyla… Güzelliğin tadını çıkarmak bedavadır ve bütün insanların erişebileceği bir şeydir.
Sağlıklı ve uzun yaşamanın sırrı erken yatmak, erken uyanmak, yürüyüşe çıkmak ve düzenli egzersiz yapmak. Huzurlu bir şekilde yaşamak ve küçük şeylerin tadını çıkarmak. Arkadaşlarla iyi geçinmek. İlkbahar, yaz, sonbahar kış… Mutlulukla her mevsimi ayrı idrak etmek. Ne kadar güzel değil mi? Her sabah komşuna tebessümle günaydın demek, bir çocuğun başını okşamak, bir yaşlının hatırını sormak, elinden tutup yoldan geçirmek, bir ihtiyaç sahibine yardım etmek… En az onlar kadar seni de mutlu eder…
Uzun Ömür Köyü’nde yaşayan bir amcamız diyor ki, “Doksan sekiz yaşındayım. Ama kendimi genç olarak görüyorum. Hâlâ yapacak çok şeyim var.”
Evet. Uzun Ömür Köyü’ne hoş geldiniz!
Daha yapacak çok şey var; okunacak çok kitap, yazılacak şiirler, öyküler…
Ve içinde vakit geçireceğin mütevazi bir bahçe… Ne yok? Kavga yok, aktif siyaset yok, zaten tadı tuzu da yok; ama gönüldaşlık, dostluk, arkadaşlık var. Doğrunun yanında olmak, omuz vermek, katkı sunmak… Elbette!…