ERGENEKON, BALYOZ Davalarının fiyasko ile bittiği bir dönemde, Zulüm’ü okudum. Ergenekon davasının bir özeti idi. Önce kurgular, içeri almalar, sonra içerde tutmak için delil aramalar. Hakikaten zor iş. Savcı, yargıç, avukat için zor iş. Ama esas zorluk içerde neden tutulduğunu bilmeden özgürlüğü alınmış tutsaklar.
“Annem ile görüşme yaptığımız salonun ortasında göz göze geldik. Dudaklarını ısırıyor. Ter içinde. Yüzünü al basmış. İlk sözler önemli. Belli ki kahrolmuş. Yaşananlara üzülmüş. Ankara’dan hemen gelmiş.
Ne demeliyim?
Sustum. Öylece sustum işte. Elini öptüm, sarıldım. Çıt çıkmıyor ikimizden de. Elerliye sağımı, solumu yokladı. Oturduk; kızım Nazlıcan sarıldı gövdeme; yapıştık adeta bir birimize. Annemin elini hissettim ayaklarımda. Eğilmiş çoraplarımı aşağı indiriyordu. Ses etmedim. Bacaklarımı da kontrol etti, pantolonumun paçalarını yukarı sıyırıp dizlerime baktı. İşkence izleri arıyor. 12 Eylül faşizminden kalma tedbir. Sonra boynuma baktı. Ellerimi ellerinin arasına aldı; çevirdi, iyice inceledi. Ağzından ilk sözler çıktı beni çocukluğuma götüren o soruyu sordu:
- Yavrum, iki gözüm Tuncay‘ım canın acıyor mu ? “
İşte 3-4 yıl geçecek tutukluk günleri. Duruşmalar, gelenler, gidenler. Sonra da berat. Kin, nefret ile talimatlar. Hakikaten Yargının işi zor. Ama tutuklunun daha zor.
Cumhuriyet mitingleri, Biz Kaç Kişiyiz hareketi. Toplumun ayağa kalkması. En büyük suç bu olmalı. Aydını, yazarı, siyasetçisi yollara döküldü. Toplumsal arayış. Disk’in 10 Aralık Hareketi. 2023 hedefine kitlenmiş , iktidarı rahatsız etti. Cumhuryet değerlerine sahip çıkan, üniversite, basın, ordu. En büyük hedef oldu. Ergenekon, balyoz davaları ile toplumun duyguları tuksak edilmek istendi. Feto nun emrindeki yargı, onun emrindeki çakma basın ile birlikte üstüne, üstüne gittiler. Askerin gizli noktalarına varıncaya kadar ele geçirildi.
İşte bu dönemin kahramanlarından Tuncay ÖZKAN’ın mapus damlarında, tek kişilik hücresinde yazdığı kitap; Zulüm bunu anlatıyor. Bir döneme ışık tutuyor. Feto vatan haini olsa da, onların uzantıları hala iş başında. Temizleniyor diyorlar. Ama hala kin, nefret ile insanlar önce içeri alınıp, sonra delil aranıyor.
Zor bu ülkenin işi. Düzeltmek mi; o dönemin tutsaklarını getireceksin yetkili konumlara. Sanırım kısa zamanda sonuç alırız.
Bir zamanlar bir slogan vardı : SUSMA, SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK.
Bunu unutmadan sevgi ile bozulan Hukuk, yargı yeninden kurulur. Yaralar sarılır. Aramızdan ayrılanlar geri gelmez , ama onların mücadele ışıkları her zaman yanar.
“Mezarlıkta;
Öğlen
vakti
Toplama
kampı Silivri
Tecrit
içinde havalandırma
B/3
altta üç yüz doksanıncı gündü galiba
Bendem
kısa
Gölgem
duvarda
Döndüm
seslendim ona:
Sakın
peşimi bırakma
Yalnız
kalırsın sonra .”
Gün geliyor, Tuncay Özkan, diğerleri tek tek çıkıyor. Sonra Ergenekon, Balyoz davaları düşüyor. Olan yıllarca hücrelerde yatan insanlara oluyor.
“Sizin hukukunuz, dünyadaki hiçbir hukuk, bir insanın vicdanından daha büyük değildir. Ben vicdanımın temizliğiyle burada dimdik duruyorum. Hayatımın sonuna kadar da dururum.
Ben
hasretten yaprak dökmesinler diye burada göğsümün üstünde sakladığım
fesleğenleri, yarime gönderiyorum.
Ben memleketimin fesleğenine, toprağına, insanına aşkla bağlıyım, aşk! Beni bu topraklardan kimse söküp atamaz. Tecritler vız gelir. Ancak faşistler düşünceden korkar. Ancak alçaklar insanlara tuzak kurar.
Faşizme
ve alçaklığa artık izin vermeyin….”
Günümüzde yargı reformu diyorlar. Kin , nefret duygularını yok edin. Ülkeyi yönetenler yargı yı özgür bıraksınlar. Yargı organları yasalarla , vicdanları ile baş başa kalsın yeter. İnsan sevgisi, doğa sevgisi oldukça her şey çok güzel olacak.
Yoksa 13 bin yıl önce geldiği rivayet edilen 12. Gezegen insanlarını umutla bekleyeceğiz. Aman bıraktığınız insanlar azıttılar, dünyayı kan gölüne döndürüyorlar. Onlara bir dur deyin. Nuh Tufanı mı olacak, ne olacaksa, şu dünya Emperyalistlerin elinden bir kurtulsun. Zulüm bitsin artık.
(*) ZULÜM / TUNCAY ÖZKAN.
HALK KİTAPEVİ, EYÜP-İSTANBUL info@halkkitapevi.com