“Batırık Hanım”ı daha elime alır almaz Mut kokusunu hissetmeye başlamıştım bile. Gezdiği, gördüğü, dinlediği ya da duyduğu, doğal insan manzaralarından oluşan yaşanmışlıkları yöresel dille o kadar hoş anlatmış ki bir çırpıda okuyuverdim. Daha doymamış olacağım ki, bir kaç kez sayfanın sonunu kontrol ettim. Gerçekten bitmişti. Sanki daha çok olması gerekir gibiydi.
Gurbetteki Mutlulara bir tutam hüzün, bir tutam hasret, biraz geçmişe özlem biraz da yüzde tebessümdü. Dahası kendinden kendine bir yolculuktu.
Bir sorgulayıştı doğayı, hayvanları, kuşları, börtü böceği.
Kendimiz dışındaki diğer canlılara tanımadığımız yaşam hakkını yeniden düşündürtmekti.
Hele o özgürlük yolu, taş ocağının tozu toprağı…
Yapacaklarını unutmamak için kağıda not edip, sonra o kağıdı da unutan bir insan… Gülmekten kendimi alamadığım, belki biraz da kendime güldüğüm bir öykü “Unutulmaz Bir Gün”…
“Sığınak” ise bir başka duygulandırıyor. Anlaşılamamanın yalnızlığında “susup içindeki dağına yaslanan” bir yalnız adam. “Değil odalarımın kapısından dış kapımdan bile giremiyorlar. Onlar dağın bir yanında, ben bir yanında. Onlar bir başka dilde ben başka bir dilde.” deyiveriyor. Ruhun yalnızlığını işte böyle anlatıyor. Kalabalığın içinde tek başınalığı kucaklıyor. Üreterek yeniden, hesaplaşarak durmadan, çoğaltıyor kalabalıklarda tek başınalığını…
Söyleyecek çok şey var belki, gerisi de size kalsın.
Mut’un kültür kütüphanesine eklenen harika bir kitap olmuş. Emeğine ve yüreğine sağlık.
Teşekkürler Nihat Mustul.