1969 yılında Taşucu Balıkçılık Festivalinde 40. komite üyesi olarak yer almıştım. Arslan Türe ve Arslan Eyce ile tanış olmam o döneme rastlar. Festivalde Kırtıl köyü mengi – samah grubu ile yer aldık. Önerim üzerine İskenderun’da çalışan Musa Eroğlu‘yu da davet etmiştik. “KOOPERATİF KUR SEAFAKETEN KURTUL” beni en fazla ilgilendiren, heyecan veren sözdü. Sonradan öğrendim ki, bu söz yüzünden yargılanmış. Komünist sermayedar. Halkın içinde halk ile beraber yola devam etti. Ekmek bulamayan balıkçı tekneye kavuştu. Zaman oldu trolleri oldu. Onlar kazandıkça o mutlu oldu. Gün oldu. Balıkçı tekneleri Kıbrıs’a silah götürdü. Rahmetli Rauf Denktaş, Fazıl Küçük ile o zamanlarda tanış olmuştu. Taşucu Balıkçılık Kooperatifi, İçel Kooperatifler Birliği ve Köy Kooperatifçilik Hareketi onun ile anlam buldu. Ege’de Mahmut Türkmenoğlu, Çukurova’da Nedim Tarhan, Samsun’da Ahmet ALTUN, emekçilerin emeklerinin değer bulduğu 1970 yıllarda onlar birer kahraman oldular. O yıllar bir efsane ortaya çıktı. Deniz Kızı Taşucu sahilinde. Efsane Arslan Eyce’nin usundan bütün dünyaya yayıldı. Balıkçılık festivalleri onun ile anlam buldu. 1973 yıllarda Cem Cuma Ocaklı onun heykelini yaptı, deniz içine koydular. Türk köylüsü onların Romanya‘dan ithal ettiği traktörlerle tanıştı. Hala köylerde o traktörler çalışılıyor.
Traktör alıp, yerine buğday, nohut, fasulye verdiler. Köy-kent projesinde en büyük emek onundu. CHP lideri Ecevit en çok ona güveniyordu. Vekilliği elinin tersi ile itiyordu. KÖY – KOOP Genel başkan yardımcısı olarak bütün ülkeyi, birlikleri dolaştı, onların sorunlarını çözdü. Onlar sayesinde emek en yüce değer olmuştu. 1980 darbesi üretmeye düşmandı. İlk iş olarak Köy-Koop’un mallarına el koydular. İşte ufku açık olan Arslan Eyce, pratik zekası ile Taşucu Balıkçılık Kooperatifi yönetimini topladı, bütün mülklerini kurdukları Taşucu Doğal Hayatı Koruma ve Yaşatma Vakfına bağışladılar.
1980 sonrası eğitime yöneldi. Vakfın dershaneleri oldu. Yerel yönetim ve Avrupa’da bulunan Taşucu sevdalıları başta Şahin Dölek olmak üzere bir çok yardımsever onun yanında yer aldı. Binlerce öğrenci lise, üniversite sınavlarına hazırlandı, öğrencilere burs verildi.
Atatürk Taşucu’nu çok seviyordu. Buraya bir köşk yaptırmak istiyordu. Projesi hazırlandı ama Silifke’nin ilden ilçe olması sırasında yaşanan olaylar ile bu köşk başka yere yapıldı. Taşucu halkı olarak bir şeyler yapılmalıydı. Arslan Eyce belediye Başkanı Emin Güleç‘e önerdi, meclisin de ortak kararı ile Atatürk‘ün Selanik‘teki evinin benzeri Taşucu’na sahile yapılmaya başlandı. Daha sonra Ali Şahin döneminde de tamamlanarak bizzat rahmetli Rauf Denktaş’ın da katılımı ile 12 Mayıs 2004 yılında açıldı. Zaman oldu, yerel yönetimler desteğini çekti, binalarını boşaltırdı. Ama o yılmadı. Akdere’de başlattığı halı kilim dokuma işleri sırasında aklında hep var olan Amfora müzesi kurma hayali ile Akdeniz’de amforaları topladı, onlara değer verdi. Gün geldi, Kültür Bakanlığı ile anlaşarak Taşucu Arslan Eyce Amfora Müzesini açtı. En büyük hayali gerçekleşmişti. Dünyanın sayılı amfora müzelerinden biri olmuştu. Müzenin bir eksikliği vardı. Onu da biz birlikte tamamladık. Toroslarda yer alan amfora ürünlerini topladık, müzede yer aldı.
1978 yılından sonra Akkuyu’da kurulması planlanan Nükleer Santralini ilk kamu oyuna duyuran ve İçko-Birlik örgütü ile mücadelesini başlatan o oldu. Ömer Sami Coşar, Örsan Öymen ve dostları ile bütün dünyada mücadele ışığı yükseldi. Paneller, söyleşiler, Taşucu – Silifke insan zinciri eylemi. İşte artık Arslan Eyce, Doğa Savaşçısı Arslan EYCE oldu. Yıllarca mücadelenin önderi oldu. Gün oldu çimento fabrikaları, termik santraller başladı. En önde hep onu gördük.
Bütün çevrecilerin ağabeyi, atası oldu. Taşucu’na büyük ufuklar açan Hacı Paşalar ve Sadık Taşucu‘ndan sonra Arslan Eyce’yi gördük. 1936 yılında başlayan yaşam 23 Mart gününde son buldu. 82 yıllık ömre bir tarih sığmıştı. Ecevit, Baykal, İnönü her zaman ona güven duydu, onun her zaman görüşlerinden yararlandılar. “Atatürk Taşucu’nda” kitabı kültür hazinesine adım attı. Son günlerinde yaşamını kapsayan, siyaset tarihine ışık tutacak kitabı çıkmak üzere iken, onu göremedi. Ama sanırım kısa sürede tamamlanır, okuyucuları ile buluşur. Birkaç yıl önce ameliyat olacaktı. Sabahleyin erken beni aradı, “Ameliyattan sağ çıkmazsam, iki emanetim var, birisi vakıf, diğeri oğlum Mustafa“ dedi. “Bir şey olmaz ağabey, sağ salim çıkacaksın“ dedim. Emanetini kabul ettiğimi belirttim. Kısa bir süre sonra iyileşerek aramıza katıldı. Geçtiğimiz günlere Vakıfta görüştük. Ziyaretine gitmek nasip olmadı. Devri daim olsun. Bütün ailesinin ve dostlarının acıları bizim acımızdır. Emanetine gelince onu her zaman sahip çıkacağız. Vakıf ve Amfora müzesinin bayrağı her zaman dalgalanacak. Aydınlık içinde olsun.
KİRMEN
Celal Necati ÜÇYILDIZ