Bir tarafta zamlar, ödenecek faturalar, içimizi acıtan sözler ve iki yılı aşkındır süredir devam eden korona virüs salgını. Diğer tarafta pasta da payını almak isteyen ülkelerin bitip tükenmek bilmeyen hırsları yüzünden yaşanan savaş ve ölümler. Her ne kadar bir ölümün diğerinden farklı olmadığı bir gerçek olsa da başkalarının elinden yapılması insanlık dışı bir zulüm ve doğanın kuralına aykırı. Bütün bunların yanında ülkemizin yaşadığı ekonomik ve siyasi sorunlarda eklenince yaşadığımız dünyanın içinde bir umut ışığı arıyor ve yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Tabi ki her insan yaptığı kadar başarılı, düşündüğü kadar sağlıklı ve hissettiği kadar merhametli olsa da toplumun sorunlarını görmezden gelmek kendimize yapacağımız en büyük ihanet olur. O nedenle sorunlara çözüm bulamasak bile ümitsizliğe kapılmadan yaşama sarılmak gerekiyor. En azından kendimize olan sorumluluğumuzu yerine getirmeyi başarabilirsek, çözüm üretemesek de topluma karşı duyduğumuz sorumluluk bilinciyle özlediğimiz topluma kavuşmanın hayalini kurmuş oluruz.
Demek ki felaketlerin ve acıların yaşandığı dünyada kendimizi yenilemek ve ümitsizliğe kapılmamak için yapabileceğimiz sanırım tek şey doğanın sesine kulak vermek. Güllerin kokusuna hasret yüreğimizle, gözümüze renk dilimize ses veren doğanın muhteşem uyanışı biraz olsun içimizi ferahlatıyor. Anlayacağınız onlar da olmasa dünya yaşanılacak bir yer olmaktan çıkmış vaziyette.
Ben kendi adıma baharlara borçlu olduğum yeşillere kaptırıp kendimi; bazen gecenin karanlığında bazen de sabahın ilk ışıklarıyla uyanır; zamanın kuytu köşelerine saklanan doğanın o muhteşem armonisi dinlerken bulurum.
Çünkü kelebekler, arılar, çiçekler ve kuşlar öylesine içli bir şarkı fısıldar ki kulağınıza! Adeta sevdiğinizle dans edersiniz. Bunun yanında doğanın muhteşem güzellikleri gözlerimizi ve ruhumuzu okşarken, o bütün ihtişamıyla yeniden doğmanın, etrafını güzelleştirmenin ve sesini duyurmanın telaşını yaşar. Biz bu güzel günlerde nefes almayı bilirsek, Torosların kartal bakışları ve delici rüzgârları yavaş yavaş kendini rengârenk açan çiçeklerin diliyle selamlar.
Her bir renk yüreğimizde tarifini yapamadığımız duygulara yol açarken doğaya ve aşka kattıkları renkleriyle bizleri hep gülümsetirler. Yaşama tutunmayı, umudu geleceğin renkleriyle boyamayı ve özgürlüğü masum çocukların diliyle selamlamayı yeniden öğretir bizlere.
Bizler de tüm renkleri kucağımıza alarak, yeni bir güne başlamanın telaşıyla çıkarız özgürlüğün yollarına. Baharın müjdesine karışan neşemiz yeşilliklerle el ele verip okşar gözlerimizi.
Kâh sevgili olup öpmek istercesine, kâh yarada sarılıp ölürcesine.
Evet, dostlar tabiat ananın bize sunduğu güzelliklerle hayatımıza yön verirken yeni bir güne, yeni bir bahara merhaba demenin sevincini, coşkusunu doya doya yaşayalım. Yeşilliklerin arasına karışıp tüm güzellikleri dolduralım çocuk ruhumuza ve sevgiyle selamlayalım topraklarımızı.
Toprağım, memleketim! Tıpkı yeni doğan bir çocuğun kokusuyla bezenirken, gökyüzü yıldızlar eşliğinde en çılgın gecelerini yaşıyor. Şırıl şırıl akan dereler, nehirlere kavuşmanın heyecanıyla kıvrıla kıvrıla dökülüyor maviliklere. Dalga dalga yayılan yakamozlar ufku aşıp giden gemileri selamlayıp karışıp gidiyor okyanuslara. Şimdi uçsuz bucaksız memleketim gelinlik kızlar misali süsleniyorken ve en güzel kokular saçılıyorken ortalığa bu güzelliği içimize çekmenin tadını çıkaralım. Gözlerimizi ve ruhumuzu okşayan bu güzelliği görmezden gelmek yüreğimize ve bedenimize yapacağımız en büyük ihanet olur.
Çünkü Nevruz. Çünkü bayram. Adını ne koyarsanız koyun ama sanki bize hadi uyanın ve kendinize gelin dercesine rengârenk neşesini saçıyor. Doğa bizi çağırıyor dostlar. Hadi gelin sevgi hamuruna çocuk neşesi katıp saçılsın tüm insanların bakışlarına, uçuşsun özgürlüğümüz gökyüzüne, güneşin sıcaklığı yayılsın yüreklerimize.
Keşke doğadaki resimlerde gördüğümüz güzelliği şuan yaşadığımız olayların içinde de görebilseydik ne güzel olurdu. Belki o zaman hep birlikte özgürlük şarkısı söylerdik.
Kim nasıl kutlarsa kutlasın ama her milletin kendi kültürüyle barıştığı kendi bayramını yaşadığı ve yaşattığı bir gündür bahar bayramı ya da Nevruz. Hadi gelin baharın yeşilliklerine karışan umudumuz saçılsın ortalığa, özgürlüğümüz yayılsın gökyüzüne.
Bugün bayram; benim, senin ya da onun bayramı değil.
Bugün Doğanın Bayramı.
O yüzden kim nasıl kutlarsa kutlasın yeter ki kutlasın!
Doya doya seyredelim yeşilin her bir tonunu ve sönmesin gelecek umutlarımız, renklenen Nevruz Ateşiyle ısınsın yüreklerimiz.
Bak kuruyan bedenlerine aldırmadan, yaşama kafa tutan yaşlı ağaçlar bile dile gelip sesleniyor delicesine…
Bakmayın dalımızın kolumuzun budandığına
Bakmayın küt kalan gözdemize.
Gün gelir hiç ummadığınız bir anda
Patlayıverir tomurcuklarımız her bir yerinden.
Dallarımız sonsuzluğa uzanır
Kurduğumuz salıncaklarda masmavi çocuklar sallanır
Kim bilir?
O gün belki bu gündür diyorum ve doğaya bu güzel gün ve huzur için teşekkürlerimi sunuyor ve herkesin Bahar bayramını kutluyorum.
Sevgiyle, saygıyla ve dostlukla selamlıyorum.
Nurhan Yıldız Bakaner