“Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin,
Sanma ki geldiğin gibi gideceksin,
Senden öncekiler de böyleydiler,
Akıllarını Bodrum’da bırakıp gittiler.” Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir
Bodrum
Dağ Sporları Derneği ile 2. Leleg Yolu Yokuşbaşı – Kızılağaç yürüyüşümüze yaptık.
Akşam, gece gök gürledi, şimşek çaktı. Yağmur gökten düşercesine yağdı. Sabah
olurken, bulutlar kuzeyden esen rüzgar ile güneye doğru gittiler.
Sabah
itfaiye meydanında toplanırken, güneş dağların, adaların ardından
doğuverdi. Deve güreşi hazırlıkları ile
itfaiyede rampalardan develer arabalara bindirilip, güreş alanına
götürülüyordu. Saat 09.00’da sayı tamam, teker döndü. Bu kez Hıdır Çam
rehberimiz yoktu. Fethiye Muğla’da dost ziyaretlerinde olduğunu öğrendik. Ergül
Çetin rehberimiz gelenleri karşıladı. Ayaküstü hoş sohbetler edildi. Deve
güreşleri, Karadeniz Balık Festivali ve yürüyüşler.
Aracımız
itfaiye meydanından Yokuş Başına doğru tırmanıverdi. Yalı Sapağı’nda durduk.
Çok kısa bir süre olmuştu. Aracımızdan indik. Yürüyüş levhası önünde yürüyüş
bilgileri verildi. Yaklaşık 40 kişiye yakın gezginci bir araya gelmişti. Bodrum’un
içinde kültür zenginliği burada yer alıyordu.
Yokuş
yukarı yürümeye başladık. Aydın Dağları’ndan gelen soğuk rüzgarı içimize alarak
yürüyorduk. Esinti içimize geldi. Başlarımızı, boyunlarımızı biraz daha
kapattık. Tempolar hızlandı. Deve güreş alanına yaklaşınca arabalar yolun
kenarına park ediyordu. Onarın yanından, daha yukarılara doğru yürümeye
başladık.
Kızılca
Ağaç, çam, maki ağaçları, yerlerde hafif ıslaklık. Ama çam pürleri üstünden
yürümek keyifli idi. Kızıldağ tepesine doğru bir ses geldi:
“Soluklanın. “
İlk
molamız verildi. Aşağılarda Milas yolu, yan tarafta, Torba koyu gözüküyordu. Ta
uzaklarda Aydın’ın karlı dağları bize el sallıyor gibiydi.
Patika
yollardan yürümek. Önceden belirlenen güzergah. Taşların üstünde beyaz,
kırımızı işaretleri gördükçe emin
adımlarla yürümek. Bodrum gezgincileri bu konuda rahat, Ticaret ve
Sanayi Odası projeye destek vermiş. Harita Mühendisi olan Hıdır Çam bölgenin
tüm gezi parkurlarını işaretlemişler.
Bizi
ara yollarda bu levhalar karşıladı. Yolun kenarında su birikintisini geçiyoruz.
İkinci soluklanma molası. Aşağılarda Bodrum, Kale, adacıklar, Akyaka ve denizin
öte yanında Kos Adası. En arkada Bodrum’un volkanik dağları.
Resimler
çekildi. Soluklanma yapıldı. Tekrar sağa dönüverdik. Kızılağaç, sandal
ağaçları, bir zamanlar gemiler, kayıklar bu ağaçlardan yapılmış. Yürüyüş
yolları temizlenmiş. Aşağılarda deve güreş alanı gözüküyor. Alanda deve
güreşleri hazırlıkları sürüyor. Yörükler kendileri yerine develeri güreştirip
izliyorlar. Muğla, Aydın’ın değişik yöresinden gelen Yörükler, bu geleneklerini
sürdürüyorlar. Aşağıdan müzik sesleri geliyor.
“Aman Ormancı, aman Ormancı… “
Yol
boyu hayvanların yayıldığı alanlar, su sarnıçları bizi karşılıyor. Ama artık
hayvan güden çoban yok. Üretim bitmiş. Etrafı çevrilmiş alanlar var. Birkaç
zeytin bahçesi.
Dağdan
aşağı doğru inmeye başlıyoruz. Aşağılarda sıra ovası, ya da kızılağaç ovası
uzanıyor. Kızılağaç dağları uzanıp gidiyor. Mazı koyları, Ören’e doğru giden
dağ silsilesi devam ediyor. Aşağılardan gelen Milaslı gezginler ile karşılaşıyoruz.
Onlar Kızılağaç’tan yürümeye başlamışlar. Yaklaşık 15 kişi. Biz inerken onlar çıkıyorlar.
Artık
uzun soluklanma molası veriliyor. Azıklardan atıştırmalıklar çıkıyor. Bir iki,
hem atıştırma, hem sohbet başlıyor. Dostluklar kuruluyor. Biz Mersinli
arkadaşlar ile bir araya geliyoruz. Meryem Atıcı Öğretmen, Deniz Cennet Yiğit
Öğretmen ve Emel Aydoğan Ertuna. Üzerimizdeki terler soğumaya başlıyor. Hafif
üşüme geliyor.
Mola
bitiyor, tekrar yürüme zamanı. Bir yamaç, ondan sonra aşağılara doğru kayıyoruz.
Kayalıklara sarılmış, sarmaşıklar, yosunlar. Yaşlı, pürleri dökülmüş, çam
ağaçları, dalları öksüz, öksüz duruyor. Ara ara
avcıların boş kovanlarını görüyoruz.
Kızılağaç
evleri aşağıda, ezan sesleri arasında yürüyüşümüz deva ediyor. Kolay gibi
geliyor ama, dizler kızıyor.
Deveye
sormuşlar:
“İnişi mi, yokuşu mu seversin? “
“Düzü ne ettiniz?” demiş.
Yollar
hem ıslak, hem iniş aşağı yürürken
dikkatli yürümek istiyorsun. Ama doğa güzellikleri de bütün görkemi ile
önünde bir filim şeridi gibi kayıp gidiyor.
Tünel
yapmışlar, ama sular içinde çamur, büyük kayaların, taşların üstünden hoplaya
zıplaya yola çıkıyoruz. Artık yürüyüş bitiyor. Aracımıza eşyalarımızı
koyuyoruz. Az ilerde Kızılağaç pazarı
kurulmuş. Kuru bakliyat, bal, mantar, ya
da çıntar getirmişler. Yöreden, en yakın
Aydın, Denizli, Muğla’dan sebze ve meyveler yer alıyor. Güzel bir Pazar yeri,
gelenler için araç park sorunu yok. Tek kusuru, Bodrum, Konacık pazarından
biraz pahalı. Gözlemeci böreklerini yapmış, ısıtıp ısıtıp sunuyor.
Peynir, çökelek, mantarlı ya da ot börekleri, alıp, yan tarafta yemeye
başlıyorsun. Çaycı naz ediyor, çay gelmiyor. Az ilerdeki kahveye gidip, çay
üstüne içiyoruz.
Yöredeki
zeytinleri işleyecek bir de zeytinyağı fabrikası kurulmuş. Pazar yerinde bol
miktarda zeytin, zeytinyağı ve çam balları yer alıyor.
Saat
15.00’e doğru Pazar yeri mola süresi
doluyor, aracımıza biniyoruz. Artık dönüş zamanı.