DOLAR
35,4856
EURO
36,4774
ALTIN
3.091,70
BIST
9.977,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Açık
16°C
Mersin
16°C
Açık
Cumartesi Açık
16°C
Pazar Açık
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
16°C
Salı Çok Bulutlu
15°C

Nihat MUSTUL

YAZARIN KALEMİNDEN

BÜYÜK YAŞAMLARDAN KÜÇÜCÜK KESİTLER / 2

02.10.2019
A+
A-

İki dönüm tarlasına bu yıl kavun eker. Çapalar, sular, gübreler, ilaçlar… Umudu kavundur artık. Ve gün gelir, zurnanın zırt dediği yer gelir.
Bir arkadaşı halde birisinin telefonunu verir, arkadaşıymış. “Tamam, getir, bir liraya alırım” der adam.
Ertesi gün 500 kilo kadar toplar, arabasına doldurur götürür.
Adam şöyle bir bakar, “Kasalara doldur!” der.
Kasalara doldurmaya başlar. O sırada, daha büyük bir araçla yeni bir kavun gelir. Adam onunla ilgilenmeye başlar.
Kasalama işi bitince adam bir daha bakar ve der ki, “Şu ileride kantar var, git tarttır gel!”
Kasaları yükler, tarttırır getirir, yeniden indirir, arkasından da darasını düşmek için aracı tarttırır gelir.
527 kilo gelir kavun. Öbür kavun kendi kavunundan beş altı kat çoktur.
Adamın davranışlarında bir değişiklik hisseder bir anda. Der ki buna, “Bak bu kavunların dördü giriyor kasaya, seninkilerin ikisi. Seninkiler büyük, İstanbul’da satılmaz, alamam bunları!”
“Kavunun büyük olması suç mu arkadaş!? Bir de daha önce gördün sen bunları!”
“600 kuruşa verirsen alırım!”
“6 lira versen yine vermem!”
Yumar gözünü açar ağzını, söver sayar adama, kasaları boşaltır, kavunları doldurur arabasına, basar gaza…
+
Okumuş okumuş, çalışmış çalışmış profesör olmuştu kadın. Öğrencilerine ders veriyordu. Bir öğrencisi sordu:
“Bir ülkeyi tanımak için neler yapmalıyız? Diyelim ki Mısır’ı tanımak istiyorum ben. Tamam, Mısır’a gitmeliyim önce, bunu biliyorum. Ama varınca neler yapmalıyım, onu soruyorum size?”
Profesör, gözleriyle bütün öğrencilerini taradı önce, arkasından soru soran öğrenciye çevirdi gözlerini:
“Bakın çocuklar, gezmenin tozmanın dışında, bir ülkeyi tanımak için şunları yapmalısınız. Hapishanelerini, hastanelerini ve kahvehanelerini gezeceksiniz ilk başta. Bu üç yer ne kadar dolu, ne kadar boş? Hemen size bir ipucu verir. Sonra işsiz sayısını öğreneceksiniz, kenar mahallelerini ve birkaç tane köyünü gezeceksiniz, örgütlü insan sayısına bakacaksınız, kaç okulu, kaç müzesi, kaç camisi ya da kilisesi var, bunları öğreneceksiniz, eğitime, sağlığa ve bilime ne kadar para harcıyor, dine ne kadar para harcıyor, bunları öğreneceksiniz?.. Bunları yaparsanız o ülkeyi tanımış olursunuz. Ama bunun için de önce kendi ülkenizi tanımalısınız.”
+
Sürmeli Hüseyin yıllardır araç sürer. Hatta üç araç değiştirir, bir aracı da hurdaya çıkarır. Ama ehliyeti yoktur, yaşı da 65’tir. Bu arada bir iki kez de kaza yapar, gözleri sorunludur…
“Ben ille de ehliyet alacağım” diye tutturur durur.
“Baba sana bu yaştan sonra ehliyet vermezler.”
“Parayla değil mi, alırım ben!?”
Oğlu çok uğraşır ama bir türlü söz anlatamaz.
Sonunda giderler sürücü kursuna. Kursun sahibi de bildik birisidir.
Tahtaya “Sürmeli Hüseyin” yazar kurs sahibi:
“Oku bakalım Hüseyin Amca, bu nedir?”
“Beni ne kandırırsınız be, yazı mazı yok orada!”
“Gel birde yakından bak.”
Tahtanın önüne doğru varır:
“Sürmeli Hüseyin, benim adım!”

Dönüp az önceki yerine oturur:
“Bana soğuk bir su verin çocuklar!”

ETİKETLER:
Yazarın Diğer Yazıları