Gecenin içine ne kadar yıldız döksen de, gece gecedir arkadaş!
Arkadaş sayısının çokluğundan utanır mı insan? Utandım!..
İnsanlar insan öldürmeye gidiyor, insanlar onları alkışlıyor!..
Şu Mut’un toprağı taşı, havası suyu, deresi tepesi; örneğin Mağaras Dağı, Göksu, Sinek Tepesi, Deveboynu, Ardıçlı Dolama… sonra kayısısı, inciri, zeytini… o kadar bildik tanıdık ki, iliklerine kadar bildiğim birisi gibi, belki daha da ötesi…
Kendisini tanımayan başkasını tanıyamaz ki…
Son eşeğimizi saçları sapsarı, yanakları güneş yanığı, yüreği deli dolu, gözleri çocuk çocuk, dağ çiçekleri kokulu bir yola sürüp gittim…
Bugün Cuma ya, yağmur gibi yağdı üstüme, “Hayırlı Cuma” lar. Kurşun işlemez artık bana!..
Kimi dincilerle kimi solcuların en derin buluştukları yer şimdi, sakal!..
Bir arkadaşım vardı, şiir yazmaya çalışırdı. Şiirini değil de şiir yazmasını alkışlardım…
Aklımı kullanmasam çıldırırdım şimdiye…
Otsanız dikensiz, çoktur yiyeniniz
Otsanız dikenli, bilinçliler belli…
Elimden başladı yangınım
Kül oldum denizlere
Derken elinden yakaladılar güneşi
Sallana sallana geldi sabah.
Dama atılan ayakkabı olmak ne güzel, artık giyip giyip birisi, eskitmiyor sizi!..
Yaşımı iliklerime kadar yaşayacağım, bilinçli doruklarımda. Ah yaşım, başımın belasısın!
Yer yarıldı sabaha karşı, derinliklerin diliydi bu…
Gecekonduların alkışı, gecekonduların gözyaşı…