Yıl 1979. Ekim ayının sonları olsa gerek. Okul açılalı bir hayli oldu. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ‘nin bahçeleri sarı-kahverengi gazellerle kaplı.
Yurt listesinde adım geç çıktığı için bir süredir bir akrabanın yanında kalıyordum. Henüz sınıftan bir arkadaş edinememiştim. Dolmuşlar çok kalabalık olduğundan, sabah derslerine genelde yetişemiyordum.
O gün derse yine geç kalmış ve arka sıralardan birine oturuvermiştim. Kapıya oldukça yakındım.
Konuşacak, ders notlarını alacak birisine çok ihtiyaç duyuyordum. Ne yapsam diye düşünürken, bir an açılan amfi kapısına baktım gayri ihtiyari.
Ve “İşte benim arkadaşım!” dedim sevinçle.
Daha uzaktan frekansımızın tutacağını anlamıştım.
O da gelip arka sıralardan birine oturdu. Böylece tanışmış olduk. Adı Aysun’du. Erzincan kökenli idi ama Bursa’ya yerleşmişlerdi. Bölümlerimiz yakındı. Bu derslerimizin çoğu ortak demekti.
Benim gibi o da yurt çıkana kadar bir akrabasında kalıyordu. Son derece sade, mazbut ve hanımefendi birisi idi.
O günden sonra beraber dolaşmaya başladık. Aile yapımız ve karakterimiz çok benziyordu. Yurtta da beraber kaldık. Aysun’un en iyi özelliklerinden birisi de; sır küpü olmasıydı. Benim aksime; o herkese güvenmez, insanları seçerdi.
Mahmut Erol Kılıç, “Hayatın Satır Araları” adlı kitabında şunları söylüyor: “İnsan arkadaşını seçerken, kendisini seçmiş olur; arkadaşına doğru giderken kendisine gitmiş olur. Arada bir çekim var yani; herkes dengine arar. Her cüz “arka”sını yaslayacağı bir “taş” bulmak suretiyle bütünlüğe ermek, kendisi olmak istiyor.”
Hz. Mevlâna der ki: “Herkesin ve herşeyin kendisine muhtaç olduğu, ama hiçbir şeye ihtiyacı bulunmayan eksiklikten münezzeh Allah’a yemin ederim ki; kötü yılan bile kötü arkadaştan iyidir. Çünkü kötü yılan insanın yalnız canını alır; kötü arkadaş ise insanı cehenneme sürükler. Gönül gizlice arkadaşının huyunu kapar.”
Bizim huylarımız ve terbiyemiz zaten çok benziyordu. Bu kafadengi arkadaşlık o zamanki karışık ortamda bizi pek çok tehlikeden korumuştur.
Okul bittikten sonra hepimiz evlerimize döndük ve iletişimimiz kesildi. Ne zamana kadar? Tam 20 yıl sonrasına kadar…
Eşimden ayrılıp, boşanma süreciyle uğraştığım O stresli dönemimde nasıl olduysa Aysun’la görüştük. Konya’ya tayin isteyeceklerini söyledi. Allah’ım en zor zamanımda bana en sevdiğim arkadaşımı gönderiyordu. Kendimi bir an rüyada zannettim.
Buraya taşındıklarında hepimizi bir sürpriz bekliyordu. Evdeki eşyalarımız neredeyse tıpa tıp aynı idi. Koltuklar, perdeler… Mutfak masasındaki muşamba bile aynı desenli idi. Konya’da aldığımız çanta, çizme, yemek tabakları da aynı oluyordu. Şaka gibiydi.
O günlerde çok nezih bir hat kursuna devam ediyordum. Kursun çok değerli hocası rahmetli Prof. Dr. Fevzi Günüç beye bu durumu sorduğumda; “Ah minel aşk! Siz bir olmuşsunuz” dedi.
20 yılın ardından ilk karşılaştığımızda hislerimi kısa ve öz şöyle dile getirmiştim:
Çıkarsız Sevgi
Görüşmeyen dostlar
Birgün bakarlar
Karşılaşmışlar
Her şey yerli yerinde
Uzun yıllar geçse de
Muhabbet baki
Çıkarsız sevgide
BİLLURİ
Meryem UYSAL
Yüreğine sağlık sevgili kardeşim.
Allah mübarek Ramazan ayı hürmetine herkese sağlıklar versin. Feyzi Günüç hocama rahmet eylesin Hocam.