Dışarı bir soğuk bir soğuktu, güneş battı batacaktı, çocuklar işten geldi gelecekti…
Sobanın kömürü değiştirilecekti…
Kendisi dört döndüm yemek hazırlıyor, o ise bir saattir üşüye güle telefonla konuşuyordu…
Birden yumdu gözünü açtı ağzını, saydı sayıştırdı, saydı sayıştırdı…
Telefon patladı, tencere devrildi…
*
İki üç yıl biter de, son günler bir türlü bitmez tükenmez askerlikte…
Derken, sonunda biter Ali’nin askerliği. Edirne’den Karaman’a gelir, Karaman’dan da Mut’a gelecektir.
Ama araç yoktur Mut’a. Bir tek Tayyar Gürpınar’ın cipi gelmiştir Mut’tan, o da bir saat olmuştur geri döneli. “Gidersen Silifke’ye kamyon var, Mara üzerinden” der birisi. “Giderim” der o da. Üstü açık, varsın olsun…
Gödet, Mara, Silifke… “Ne zaman üstü açık bir kamyona binse, hemen yel çıkar” zaten…
Günde iki dolmuşun ancak gelip gittiği yıllardır daha. Ama Silifke’de de yoktur araba.
Bir akrabasının evi vardır, otelde kalır…
Sabah garajdadır (otogar), bilmez ne kadar bekleyeceğini…
+
Köyde en birinci ev onundu, varlıklıydı, parası tükenmezdi…
İkinci katta otururlardı, karısı ölünce, zaten dizleri ağrıyordu, merdiveni biraz indi çıktı ama giderek dayanamaz oldu, alt katta tek bir oda vardı, oraya taşındı, daha doğrusu taşıyıverdi çocukları…
Benim kız Karaman’dan gelmişti, geldiğinin ikinci günüydü, “Dayım düştüü!..” diye bağırmış bir anda. Görmüş düştüğünü. Ben yoktum. Koşmuş…
“Namaz kılacaktım” demiş. Gayri sandalyenin birisine oturtmuş kız, birisini de önüne koşmuş, namazını öyle kılmış.
Şu cumanın ertesi cumartesi gelirse, tam bir yıl olacak öleli. Eve getirmediler, camiden götürdüler…
+
Yaşar Amcayla karısı eskisi gibi gözükmez oldular artık. Çok yaşlandılar çünkü. Kapı dışına çıkmaları bile zor, yardım gerektirir. Kendisinde kaç hastalık var bilmiyorum Yaşar Amcanın ama karısında titreme ve unutkanlık var. Oğulları öleli kendisini bir türlü toplayamadı gitti.
Eskiden sesleri çok duyulurdu, Yaşar Amcanın sesi gevrek gevrekti zaten, ikisi de evin önündeki şu küçücük bahçede kımıldar durur, ilk sarımsağı, ilk ıspanağı, ilk tereyi onlar yetiştirirdi mahallede, evlerinin çevresi pırıl pırıldı, onlara öykünürdü herkes, ağaçları bakımlıydı, tabanında ot, üzerlerinde kuru ve gereksiz dal bulunmazdı…
Şimdi bakıyorum da evde ölü sessizliği var, bahçe ölü bahçesi, evin çevresine yedi sekiz yıldır insan eli değmemiş, kuşlar bile ağaçları unutmuş, ev soluk alıyor mu almıyor mu? belli değil…