Bunca yıldır Konya ‘da yaşamama rağmen, Takkeli dağ ile tanışıklığım bu Ramazana kadar sadece Sille yolu alt geçidi üzerindeki mütevazı bir apartmanın 6.katındaki evimin bütün pencerelerinden görünen silik bir kareden ibaretti.
Dışarıya baktığımda bazen gri bazen grimsi mora dönüşen bu uzak karedeki ikiz dağlar gayri ihtiyari dikkatimi çekerdi. Böylesine uzakları görebildiğim için göğsüme bir ferahlık yerleşir ve her seyirden sonra evim için şükrederdim. En büyük imtihanları yaşadığım o evde beni avutup iyileştiren; komşularım ve bu ferahlıktı.
Takkeli dağı kendime daha yakın hissetmem; Şefikcan caddesi civarında bir eve taşınmamla oldu. Bu caddede Bera Otel’in önündeki alt geçitten Takkeli dağa doğru yol alırken, uzaktan da olsa dağı bütün heybetiyle karşınızda görebiliyorsunuz.
Sonra Ramazanda bir gün, yeni tanıştığımız bir dostumuz bizi bahçelerine iftara çağırdı.
Beni ve arkadaşımı evlerimizden aldılar ve yola koyulduk. Bahçe Sille tarafında denmişti. Ancak araba o tarafa değil Takkeli dağa doğru yöneldi. Bu yolda çok daha rahat araba kullandığını söyleyen ev sahibemizin kızı bilmeden bize çok güzel bir sürpriz yaşatmış oldu. Solumuzda heybetli Takkeli dağ, sağımızda kızılımtrak kahverenkli tavlı toprakları örten envai çeşit yeşil bitki örtüleri ve seyrek kırmızı tuğlalı minik bahçe evleri.
Sanki Kaf dağının ardında hayal dünyasındayız. Oysa burası Takkeli dağın ardındaki “Saklı Cennet “. Dağın hemen ön tarafında kaldı beton yığınları. İkisinin arası 10 km yok bile.
Biraz ferahlık için park park dolaşıyoruz. Sadece birkaç ağaç görmek için 20 km uzaktaki yeşil alanlara bile koşuyoruz. Oysa bu tabiî cennetin insan ruhu üzerindeki etkilerini kelimelerle ifade etmek çok zor.
Sulutas mahallesindeki bahçeye ulaştığımızda gördüğümüz manzara, bizi tam manasıyla büyüledi. Sille barajının bir köşesinden akşam güneşi batarken oluşan renk armonileri, ardından geceleyin hem barajın hem şehrin renk renk ışıltıları tek kelimeyle nefesimizi kesti.
Bir tatil köyünde bir ay kalsaydık, bir gecede bu bahçede gördüklerimiz ve hissettiklerimizin bize yaptığı pozitif katkıyı sağlayabilir miydik? Bence hayır.
Bütün bunlara ev sahiplerimizin samimiyet ve güleryüzlülüğü de eklenince aylardır 250’den aşağıya düşmeyen şekerim sabah kalktığımda 110 idi.
Arkadaşımla beraber bu temiz kalpli insanlardan hiç ayrılmamaya karar verdik.
Herkes her şey olabilir belki ama insan olmak çok az kimseye nasip olur. O başka bir şeydir. Zor bulunur. Bulunca sahiplenmek gerekir.
“Mutluluk Kaf dağının ardında” denir bulmak zordur manasına. Oysa biz Kaf dağını andıran Takkeli dağın ardında kolayca bulduk onu. Saklı cennetin şaşırtıcı güzelliği muhakkaktı. Ama asıl faktör bu mutluluğa vesile olan insanların güzelliğiydi.
O vakit anladım ki; mutlu olmak için asıl aradığım şey; karşılaştığım insanlardaki doğallık ve samimiyetti.
Benim Simurgum da buydu işte. Ancak içten ve samimi olduğumda ve bana karşı böyle olunduğunda huzur ve mutluluğu yakalayabiliyordum. Samimiyet günümüzde cımbızla aranacak bir şey olduğu için ben de genellikle üzgündüm doğal olarak.
Oysa ki mutluyken Konya’nın ve Sille barajının ışıklarının, Sulutas’tan bakınca çok güzel görünmesi gibi; dertler ve problemler de huzurlu olduğumuzda bize çok farklı gözükeceklerdir. Belki onları çözmek dâhi bize zevkli bir oyun gibi gelecektir.
Mutluluk işte böyle bir şeydir.
Onunla aramızda bir “dağ ” bile olmayabilir.
Ancak bunu anlamanız için “Takkeli dağı ” aşmanız gerekebilir.
Bunca yıl penceremden görmeme ve yanından geçmeme rağmen, orayı aşmak bana Konya’ya yerleşmemden 36 yıl sonra nasip oldu.O zamana kadar gidip dağı keşfetmek hiç aklımıza gelmedi.
Oysa Beyazıd-ı Bestami Hazretleri:
“Aramakla bulunmaz ama bulanlar ancak arayanlardır” buyuruyor. Aramak, sormak gidip görmek lâzım.
Soruların cevapları ve en çok istediğimiz mutluluk ancak böyle elde edilebilir.
Çok şükür Rabbim aramasam soramasam da böyle bir yolculuğu bana nasip etti. Kaf dağına uçarken yedi zorlu vadide kayıp veren kuşlar gibi, benim zorlu vadilerim de Takkeli dağın eteklerine yakın beton blokları arasında kaldı. Diğer Sille yolundan defalarca geçmiştim ama bu yol büyülü ve özel bir yoldu sanki gizli bahçe sahiplerine has.
Siz de deneyin lütfen.
Aramaya niyet edelim ki bulanlardan olabilelim. Neyi mi? Artık hızla kaybolmakta olan içimizdeki ve dışımızdaki gerçek güzelliği ve sadeliği…
Böylece kendi hikâyenizi anlar, mutluluğu da yakalarsınız. Herkesin bu içsel yolculuğa çıkması gerekir. “En kutsal yol kişinin kendi arayışı için çıktığı yoldur”.
Takkeli Dağ ve arkasındaki saklı cennet bu iş için biçilmiş kaftandır.
Sahte ile gerçeğin farkını ap ayan eden, sizi şaşırtan, kendinizle ödüllendiren, iliklerinize kadar rahmeti hissettiren özel bir alan orası. Süleyman Şah tarafından kan dökülmeden fethedilmiş olması bu rahmetin bir işareti olsa gerek…
Kaf dağı için yazılmış aşağıdaki dizeler tam da benim Takkeli dağa olan duygularıma tercüman olmakta:
Ellerini uzatsan
Yol bulup sana kaçsam
Masal da olsa kabulüm
İnsan gibi yaşasam
(Kaf Dağı/Hulusi Boz)
BİLLURİ
Meryem UYSAL