DOLAR
35,5684
EURO
37,0772
ALTIN
3.099,42
BIST
10.029,31
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Az Bulutlu
16°C
Mersin
16°C
Az Bulutlu
Salı Çok Bulutlu
15°C
Çarşamba Çok Bulutlu
12°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C
Cuma Parçalı Bulutlu
15°C

Meryem UYSAL

BİLLURİ

HIDIRELLEZ

A+
A-

Hızır ve İlyas isimlerinin halk ağzında aldığı şekilden ibaret olan Hıdırellez, kökü İslam öncesi eski Orta Asya, Orta Doğu ve Anadolu yaz bayramlarına dayanan, Hızır yahut İlyas kavramları etrafında dini bir muhtevaya bürünmüş halk bayramının adıdır.
Hıdırellez kutlamalarında görülen bazı adetlerin, İslamiyet öncesine ait olmasının bu geleneğin Türklerde eskiden beri var olduğunu gösterdiği herkesin malumudur. Ancak Hıdırellez geleneği sadece Türk Dünyası ve Anadolu coğrafyası ile sınırlı değildir ve Irak, Suriye ve Balkan ülkelerinde de kutlanmaktadır.
Anadolu’da Hıdırellez, Hızır- İlyas, Ederlezi, Kakava, Haftamal, Eğrilce, Eğrice adlarıyla bilinir.
Dünya genelinde verilen belli başlı isimler ise şunlardır: Hızır Günü, Kakava, Aziz George ve Aya Yorgi.
“Kakava”, Hıdırellez’i bayram olarak kutlayan Romanların bugüne verdiği isimdir.
Hıdırellez bayramının temelinde bütün bu kültürlerdeki bahar ve yaz bayramı geleneklerinin uzun asırlar süren katkılarını kabul etmek gerekir.
Bu katkıların en sonuncusu da Hızır ve İlyas’ın şahsiyeti etrafında gelişen İslami Halk Kültürüdür.
Hıdırellez Türkiye’de çok İslamiymiş gibi bir yapıya bürünse de İslamiyet öncesi benzer kültük şahsiyetler etrafında bir geleneğe dönüşmüş motifler senkritik bir karışım haline gelmiştir.
Orta Asya’dan Anadolu’ya hatta Anadolu içinde bile Hıdırellez kutlamalarında bölgeden bölgeye farklılıklar görülebilmektedir.
Bir halk inanışına göre, Hızır ve İlyas’ın bir araya geldiği günün hatırasına kutlanan Hıdırellez, Miladi takvime göre 6 Mayıs, Rumi takvime göre ise 23 Nisan gününe rastlamaktadır.
Hıdırellez kış mevsiminin sona ermesini ve yaz mevsiminin başlangıcını temsil eder.
Hıdırellez kutlamaları Anadolu Selçukluları döneminde gelenekselleşmeye başlamış, Osmanlı zamanında da yaygın bir şekilde kutlanmıştır. Hatta bu uygulamanın dinen sakıncalı olup olmadığı
tartışılmış ve Şeyhülislam Ebusuud Efendi tarafından “Hıdırellez günü gezinti ve eğlenceye çıkan
Müslümanların, özel olarak bugüne kutsiyet vermemeleri durumunda bir sakıncası olmadığına hükmeden bir fetva verilmiştir. Günümüzde kabul edilen görüş de bu yöndedir. Hıdırellez gününün
dinimizle özel manada bir ilgisi yoktur. Uygulanan batıl inançların da bir ilgisi yoktur. Bunlar ancak asırlardır uygulanarak yerleşmiş bir gelenektir. Kutsiyet vermekten kaçınmak gerekir.
Kuzu eti yemek, Hıdırellez gecesi soğuk suya girmek, ateş üstünden atlamak, salıncakta sallanmak,
yiyecek içecek kaplarının, cüzdanların ağzının açık bırakılması, dileklerin gül ağacı dibine çizilmesi vb. sayısız uygulamalar Hıdırellez günü gerçekleştirilir.
Anadolu’nun pek çok yerinde Hıdırellez kutlanan mekanlar Hıdırlık ve Hıdırlık Tepeleri olarak isimlendirilir. Bu mekanlar yeşillik, su kaynaklarına yakın tercihen bir türbe veya yatıra yakın yerlerdir.
Bu yerlere Hızır uğrağı da denilmektedir.

Annemle Babam işlettikleri Un Değirmeninde çok insanla muhatap olmalarına rağmen sosyal faaliyetlere katılmak için ne yazık ki hiç fırsatları olmuyordu. Bu nedenle Hıdırellez coşkusunu biz de çok yaşayamadık. Ancak bir gün Hıdırellez bize geldi. Ben 11-12 yaşlarında iken köyden mahallemize yeni taşınan bir komşumuzun yanına komşu çocuklarından birkaçını alarak, elinde bulgur, salça, yeşillik vb. olan bir küvet ve büyükçe bir kilimle bahçemize geldiğini hatırlıyorum.
Aydınlık pırıl pırıl bir gündü. Bahçede 15 kadar zeytin ağacı vardı. Bunların arasındaki boşluğa annemler müşterilerin hayvanları için arpa ekmişlerdi. Yemyeşil gümrah arpaların etrafı da yine yemyeşil çayırlarla kaplıydı.
Hanım getirdiği kilimi çayırlara serip, elindeki küveti göstererek: “Bugün Hıdırellez. Açık havada yiyip içeceğiz. Size kısır yapacağım. Siz de isterseniz katılın” dedi.
Çevredeki en geniş ve en yeşil bahçe bizimkiydi. Hemen evin yanındaki değirmenin önünde ise büyük küçük hep birileri olurdu. Komşu hanım bizim bahçeyi özellikle seçmiş olmalıydı. Ablamla ben de soğan kabuklarıyla haşlayarak boyadığımız yumurtaları alarak yanlarına gittik.
Komşu hanım etrafındaki çocuklara öyle bir davranıyor, onları öyle eğlendirmeye çalışıyordu ki ben o günün bir çocuk bayramı olduğunu düşünmüştüm.
Soğan kabuğu ile yumurta boyamak muhtemelen Bulgaristan göçmeni olan anne tarafımla Balkanlardan getirilen bir adetti. Onlar yine tüm bayramlarda çocuklar için” Göbelek” denen bol yumurtalı hamurdan leblebi gibi küçük toplar yapıp fırında kızartırlardı. Gerçekten çok lezzetli ve eğlenceli bir atıştırmalıktı. Anneannem yaptığı zaman köyün çocukları paylaşamazlardı.
Ne yazık ki yaşadığım tek Hıdırellez kutlaması buydu.
Komşu hanımın köyden yeni gelmesi ve ne pahasına olursa olsun bu geleneği yaşatmaya çalışması
Doğayla bütünleşmiş kırsal yerleşim birimlerinde bu geleneğin çok daha yerleşik ve güçlü olduğunu
göstermektedir.
Bu tek tecrübemde aklımda kalan tomurcuklanan güller, gümrah arpalar ve çocuklarla toplanıp
kutlama yapan, onlara Hıdırellez yaşatmaya çalışan komşu hanım.
Bir şey yaşatılırsa devamı gelir.
Senkritik bir karışım olan Hıdırellez’de iyiliğe ve umuda çağrı vardır.
Gençler bunu yaşarlarsa yaşatabilirler.
Bir milleti oluşturan fertleri bir arada tutan onların ortak değerleridir.
Prof. Dr. Muhtar KUTLU Türkiye’nin UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine Hıdırellezi de eklemeye çalıştığını bildirerek konu hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Somut olanlar ne kadar önemliyse, somut olmayanların da korunup yaşatılması çok önemlidir.
Bunlar bizim genetik referanslarımızdır. Genetik hafızamızdır. Onları kaybedersek hafızamızı kaybederiz.
Yine senkritik bir karışım olan Noel Baba’yı hepimiz biliyoruz ama Hızırı tanımıyoruz.
Oysa Hızır da umudun efendisidir. Çocuklara hediye getirir. Darda olana yetişir.
Doğa ile suyla böylesine alakalı bir olayı Bahar Şenliği haline getirebiliriz.
Gençlere bu değerlerimizi doğru bir şekilde aktarmalıyız. Hızır’ı bilince Battal Gazi’yi, Sarı Saltuk’u, Köroğlu’nu da tanıyacaklardır.
Eğer bu geleneği gençlerle buluşturabilirsek, yerel gibi duran bu faaliyet genel özelliklere de sahiptir
ve gençler genel insani değerleri burada görebilirler.”

Tüm bunları okuyunca aklıma çocuklara Hıdırellez yaşatmaya çalışan komşum geldi ister istemez. Bana da tek Hıdırellez günümü yaşatan kendisiydi.
Acaba burada yazılanları yıllar öncesinden okumuş muydu?
Şüphe yok ki çok halis niyetli, fedakâr ve toplum bilinci olan birisiydi.
Allah (cc) O’ndan razı olsun.
Rabbim herkese böyle diğerkâm bir ruh versin.

BİLLURİ

Meryem UYSAL

KAYNAKLAR

HIDRELLEZ


https://dergipark.org.tr/en/pub/egetdid/issue/34462/380782
hhttps://scholar.google.com/citations?user=SEYeq44AAAAJ&hl=tr
thttps://www.dailymotion.com/video/x56yl5e
tps://islamansiklopedisi.org.tr/hidrellez

Yazarın Diğer Yazıları