Millet olmanın en
büyük işareti dildir. Bayrağının dalgalandığı, topraklarının vatan edildiği,
bağımsız ve özgür bir millet olarak yaşamanın en önemli işareti olan dil, sınır
koruması gibi korunmalı ve dil düşmanlarına karşı devlet politikası olarak
önleyici tedbirler alınmalıdır.
Dünyanın en eski ve
en çok konuşulan dillerinden biri olan Türkçemiz o kadar çok dış saldırıya
uğramıştır ki, temiz Türkçe konuşan kişilere neredeyse cahil gözüyle bakmaya
başlayan bir dilsizler çetesi türemiştir. Konuşma sırasında özellikle batı
kaynaklı kelimelerin kullanıldığı, çirkin ve kulak tırmalayıcı yeni bir ağız
ortaya çıkmış ve bu ağızla konuşanların okumuş, çağdaş oldukları iddia edilmeye
başlamıştır.
İşyeri tabelaları
batı dillerine dönüşmüş, lise öğrencilerinden başlayan, tüm gençlerde bir virüs
gibi yayılan yayvan ve ne olduğu belli olmayan, anlaşılmayan bir konuşma biçimi
herkesi esir almaya başlamış durumdadır.
Anadili Türkçe olan
bir millet, geçmişiyle olan bağlarından sistemli bir çalışmayla koparılmaya
çalışılmaktadır. Eğer bugün 50 sene önceki bir gazete veya dergiyi, günümüz
gençliği anlayamıyorsa, dilinin ağır olduğunu iddia ediyorsa ve kendi dilinde
yazılmış bir şiiri, öyküyü veya bir metni anlamak için sözlük kullanma gereği
hissediyorsa çok büyük bir kültür yıkımı yaşıyoruz demektir.
Kendisini dindar
gören kesim Arapça kelimelerle konuşmanın, Farsça beyitler okumanın kendilerine
yakıştığını ve gerekli olduğunu düşündüğü gibi, İngilizce ve diğer batı dillerine
esir olmuş ve kendini bu şekilde konuşma ve yazma gayreti içinde gören kesimde
çağdaşlık olarak gördükleri için dilimizi yaralamaya çalışmaktadırlar.
Oysa ne çağdaşlık
ve ne dindarlık tertemiz Türkçemizi kullanmaya engel değildir. Millet olma ve
birbirini anlama, nesiller arası kopukluğu ve anlaşmazlıkları gidermek için
temiz ve öz bir dilin kullanılması gerekmektedir. Kuşak çatışması denen ve
birbiriyle anlaşamamak gibi önemli bir sorunun tek olmasa da en önemli çaresi
aynı dili konuşabilmektir.
Milletimizin
arasına ayrılık tohumları ekmeye çalışanlar ilk ve en önce dilimize
saldırmaktadırlar.
Bağımsızlığın
sembolü sadece bayrak değildir. Göklerinde bayrağı dalgalanan ama uğradıkları
sömürge politikaları yüzünden sömürgeci ülkelerinin dillerini kullanan
devletler olduğunu biliyoruz. Sömürge devri kapanmış gözükse de hala kendi
dilleriyle anlaşamayan bir milletin yabancı bir dilde konuşması, konuştukları
dilin kültürüyle yaşaması bağımsızlık mıdır?
Fazıl Hüsnü Dağlarca ‘’Türkçem benim ses bayrağım’’ derken dilin bağımsızlık sembolü olduğunu ne kadar güzel ifade etmiştir.
Yabancı kelimelere
esir olmayacak kadar zengin bir dilimizin olduğunu, kültürel mirasımızın en
vazgeçilmezinin dilimiz olduğunu unutmadan yeni nesilleri temiz Türkçe
kullanmaya yöneltmeliyiz. Dil kaybının, kültür kaybı olduğunun farkında olan
bir devlet politikası ve medya idareciliği bu sorunu büyük ölçüde çözecektir.
Temiz ve
anlaşılabilir bir Türkçe bu milletin ana sütü gibi tertemiz bir nesil demektir.
Karamanoğlu Mehmet Bey, millet olarak
yaşamanın ilk şartı olarak, dil birliğinin sağlanması gerektiğine inanıyordu.
Kendi dilini ve
kültürünü hor gören, başka kültürlerin egemenliğine girmeyi yücelik sanan, bu
yoz anlayışa tepki gösteriyordu. Konya’nın alınmasından sonra, 1277 tarihli
ünlü fermanını yayınladı. Türkçeden başka bir dil konuşulmasını yasakladı.
O’nun bu fermanı Anadolu’da uzun yıllar yankılanmış ve günümüze kadar
gelmiştir.
Karamanoğlu Mehmet Bey, şanlı bir zaferden sonra Konya’ya girmiş ve neşrettiği bir fermanla Farsçayı yasak ederek “Bu günden sonra divânda, dergahda, bargahda, meclisde ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”diyerek, Türkçeyi resmi dil ilan etmiştir. Ferman Anadolu’nun her tarafına gönderilmiş ve günlerce halka duyurulmaya çalışılmıştır.
Asırlar öncesinden
bugüne dil bayrağımızın dalgalanmasında en büyük sancaktar olan Mehmet Bey’i
rahmetle yadediyorum.
Türk Dil Bayramımız kutlu olsun
MUHAMMET KAYHAN