“Kim senin yasanı çiğnemedi ki söyle?
Günahsız bir ömrün tadı ne ki söyle?
Yaptığım kötülüğü kötülükte ödetirsin sen,
Sen ile ben arasında ne fark kalır ki söyle?“
HAYYAM
SİLİFKE Lisesinde öğrenci idik. Çok sakin olan coğrafya öğretmenimiz Süheyla Paker hışımla derse girdi. Her şeye kızıyordu. Birkaç öğrenciye kızdı, hatta patakladı. Sonra izin aldı gitti. Çok şaşırmıştık. Çocuğum, kardeşim diye dersini anlatırdı, bizlere coğrafya dersini çok sevdirmişti.
Sonra anladık ki, o gün yeğeni Münir Ramazan Aktolga yakalanmış. Vuruldu haberi gelince kendini tutamamış, tabi ki hıncını bizden aldı.
68 yıllarında biz 16 yaşında gençleriz. Ağabeyleri izliyoruz. 68 kuşağı bizim ışıdığımız oldu. O günlerde radyolardan gazetelerden takip ettik. Aynı yıllarda Avrupa’da gençler de harekete geçtiler. O ülkelerde demokrasi vardı. Onların sesine kulak verdiler. Bizde kulak verme yerine 12 Mart darbesi ile solcuların üstüne balyoz gibi indiler. 1960 anayasası ile aydınlanan yol bir den karardı.
O yıllarda CHP’de ortanın solu Ecevit hareketi başladı. Sevindik, ama derin devlet ona da izin vermedi. Kanlar aktı, gençler tutsak edildi. Yıllarca tutsak, kimisi idam edildi. O yetmedi 12 Eylül geldi. Sol her başını kaldırdığında tepesine tepesine bindiler.
İşte 1960 ve sonrası 1968, 1971, 1980 yıllarında ülkede yaşanan baskı ve zulmü anlatan kitabı Gökbelen Kültür Evi kitaplığından aldım okudum.
Muazzez AKTOLGA’nın yaşadığı anıları bu dönemleri aydınlatan bir belgesel gibi önümüzde aktı gitti. 1963’te Silifke’den Ankara’ya sürgün gitmesi ile başlayan bir yol haritası. Orada büyüyen çocukları. İşte Münir Ramazan AKTOLGA‘nın annesi. Devrimci, ilerici özgür yetişen çocuklar. Onların eylemlerine sahip çıkmak. Oğlunu ceza evinde ziyaret ederken, diğer gençlerin anası ablası olmak. Varını yoğunu o çocuklara adamak.
Ankara, İstanbul sonra Niğde yollarında geçen bir ömür. O dönemlerin canlı tanığı. O gençler eğer 146 yerine normal suçlar kapsamında yargılansalar; 3-5 yıl hükümlü olacaklar. Oysa o gençler idam edildi. O gençlerin ömrü tutsak geçti. Yargılama sırasında gördüğü işkencelerin haddi hesabı yok.
Beklenen af onlara değmez, teğet geçer. ANAYASADA EŞİTLİK ilkesi içinde açılan davalardan af kapsamına girenler. Tekrar tutuklanma endişesi ile özgür kalınca çoğu yurt dışına gittiler. İşte Münir Ramazan Aktolga soluğu Almanya’da alıyor. Orada fabrikalarda işçi olarak çalışıyor. Oysa o okuyabilse Nükleer Fizikçi olacaktı. Orta Doğu Üniversitesinde Erdal İnönü gibi, profesör olacaktı.
O yılları Münir Ramazan AKTOLGA şöyle tanımlar:
“Bunun için mi yola çıkmıştık biz? Bir ULAŞ, bir NECMETTİN, bunun için mi ölmüşlerdi yanı başımızda? Ne anlamı vardı artık yaşamanın bu ihanetlerini gördükten sonra? Ve resti çektik!” Amerikan emperyalizmine ve 12 Mart faşizmine karşı demokratik Cumhuriyet mücadelesini destekliyoruz diyerek kendimizi o günün koşullarında öyle ifade ettik.“
Davaya inanan gençler, onlara destek olan aileler. Ev, ceza evi, mahkeme salonlarında geçen bir ömür. Her ziyarette istenilen kitaplar, onları görüş gününe kadar bulmak, ona götürünce mutlu olmak.
Muazzez AKTOLGA 1950’li yıllar, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül , 28 Şubatları görmüş, yaşamış. Hem de ezilenlerin, ötekilerin içinde varlık içinde yokluk çekmiş. Ama çocuklarının hep yanında durmuş. Her zulmün altında Amerikan emperyalizmi ortaya çıkmış.
1989 yılında SHP gibi sosyal demokratların yükselmesi, 1991’lerde yaşanan derin işlerin içinde Kürt sorunu, İnanç sorunu. Biz onlarla uğraşırken, şeriata giden yolda din bezirganlarına destek devam etmiş. Parlamenter sistem yerine tek adam düzeni. Şeriat ve halife davası için her şeyin mübah olduğu bir dönemi atlatmaya çalışan siyasi partiler. Parlamenter sistem için değişik siyasi görüşlerin bir araya gelmesi. Bunların içinden kaypak olanların hemen onların içinden ayrılmaları.
Muazzez AKTOLGA’nın anılarını okuyunca 50-60 yıllık bir dönemin tarihini gördük. 12 Mart’ta 27 Mayıs Anayasasını, 12 Eylül’de 12 Mart Anayasasını, 2010’larda anayasa değişikliği sonrası 12 Eylül Anayasasını arar olduk. Şimdi anayasayı tanıyan yok. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor.
Giden süreç içinde bir şeyler yapmalı. Ötekiler bir araya gelecek, tek adam gidecek, parlamenter sistem, demokrasi, hak hukuk, adalet kavramları işlev görecek. Yeni anayasa diyorlar ya; tek madde yetiyor. EŞİT YURTTAŞLIK HAKKI yerine gelince ülkede alevi, sünni, Türk, Kürt, Ermeni, Süryani ya da kadın – erkek eşitliği hepsi birden sorunlar bitiyor.
Zor mu? Geçiş dönemi içinde var olanlar yoldan ayrılmazlarsa SEVGİ ve BARIŞ dolu günler gelebilir.
(*) BİR ANNENİN ’68 ANILARI
MUAZZEZ AKTOLGA