FİLİZ AYGÜNDÜZ
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ve eşi Edinburgh Dükü Prens Philip’i 13 Mayıs’ta 37 yıl aradan sonra geldikleri Türkiye’de hoş bir sürpriz bekliyordu. Kraliçe ve kocası Prens Philip, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’nde verdiği akşam yemeği sonrası, Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın konserini dinlediler. Ferit Tüzün’ün orkestra için bestelediği en ünlü yapıtlarından “Esintiler”le başlayan konser, İngiliz besteci Sir Edward Elgar’ın “Pomp and Circumstance” adlı eseriyle sona erdi. İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi Nicholas Baird, çocukları ve şef Rengim Gökmen’i tebrik eden Kraliçe’nin, Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası bu eseri çaldığı sırada çok duygulandığını belirtti.
Ama konserin yıldızı ikinci eserde çıktı davetli topluluğunun karşısına. Pablo de Sarasate’nin “Introduction and Tarantella”sı vardı sırada. Solist ise orkestranın başkemancısı olan 15 yaşındaki Hasan Gökçe Yorgun’du. Bu genç sanatçı, kraliçe ve prensin yanı sıra bütün davetlileri kendine hayran bıraktı. Dinleyiciler arasında bulunan piyanist Süher Pekinel, bir virtüöz gibi çalan Yorgun hakkında Milliyet’e yaptığı açıklamada “Hasan Gökçe Yorgun’un geç kalmadan derhal yurtdışına gönderilmesi çok önemli. Tam bursla kabul edilmemesi imkansız” dedi. Pekinel‘in, daha bugünden “kemanın dahi çocuğu” olarak anılan Yorgun’la ilgili öngörüsü ise dikkat çekiciydi: “İyi yetişebilirse ileride Türkiye’nin sesini dünyaya duyurabilecek bir müzisyen olabilir”.
Peki İngiltere kraliçesinden dünyaca ünlü piyano sanatçımıza kadar, herkesi büyüleyen bu çocuk kimdi?
Sorunun cevabı için Yorgun’un halen devam ettiği Mersin Devlet Konservatuvarı’nın yolunu tuttuk.
Kemanla tanışmanız nasıl oldu?
Hasan Gökçe Yorgun: 8 yaşında ilkokul öğretmenim Munise Turan’ın ısrarıyla konservatuvar sınavına girdim. Piyano çalmak istiyordum ama komisyondaki hocalar el ve parmak yapımın kemana uygun olduğunu söyledi; böylece kemana başladım.
Büyüdüğünde ne olmak istiyordun?
Hasan G.Y: Ben küçükken çocuk doktoru olmak istiyordum. Hatta bir müsamereye doktor üniformasıyla çıktım.
Ne zaman karar verdin kemanın kaderin olduğuna, bu işi yapacağına?
Hasan G.Y: Hayatımda dönüm noktası diyebileceğim şeyler oldu. İlk orkestra konserimi Münir Akalın yönetiminde Mersin Üniversitesi Oda Orkestrası eşliğinde 9 yaşında verdim. Bu konserde anladım bu yolda ilerleyeceğimi…
“Kraliçe iyi kalpli birine benziyor”
İlk konserinden son konserine geçelim. Kraliçeye ve prense çalmak nasıl bir duyguydu?
Hasan G.Y.: Heyecanlı ve mutlu… Yabancı bir devlet büyüğüne çalmak benim için gurur verici bir şey. Türkiye’deki çocukların da evrensel müziği başarabildiklerini göstermek açısından…
Karşında müthiş bir protokol… Elin falan titremedi mi heyecandan?
Hasan G.Y.: Konserden hemen önce beş dakika kadar dışarıda bekledik; çok soğuktu. Ellerim soğuktan titredi sadece.
Onun dışında bir heyecan olmadı yani.
Hasan G.Y.: Heyecanlandım tabii. Ama sahneye çıkmadan önce başlıyor heyecan, çalmaya başlayınca geçiyor.
Konser sonrası kraliçeyle çekilmiş fotoğrafın var. Ne konuştunuz?
Hasan G. Y.: Kaç yıldır çaldığımı sordu, beni tebrik etti. Ben de kendisine teşekkürlerimi ilettim.
Nasıl birisi sence? Sevdin mi?
Hasan G.Y.: Çok iyi kalpli birine benziyor.
Peki Prens Philip?
Hasan G.Y.: O da tebrik etti. Tokalaştık.
Ne hissettin o an? İngiltere kraliçesi ve eşi seni tebrik ediyorlar…
Hasan G. Y.: Türkiye’nin aydınlık yüzünü ve çağdaş yönünü göstermek istiyordum onlara. Bunu yapabildiğim için mutlu oldum.
“Atatürk’e çalmış gibi oldum”
Hasan’ın kendisi için hissettikleri?
Hasan G.Y.: Çok gurur duydum. Sonuçta İngiliz Kraliçesi’ne çaldım. Emeklerin boşa gitmediğini, çok doğru bir işle uğraştığımı, klasik müziği bütün dünyaya lanse ettiğimizi hissettim. Bir de Çankaya Köşkü’nde çalmak benim için çok önemliydi; orası Atatürk’ün koltuğu. Atatürk’e çaldım gibi oldu biraz da.
Şöyle kendi adına göğsün kabarmadı mı? Bir aferin demedin mi?
Hasan G.Y. : Kendini övebilen birisi değilim ki..
Hep böyle soğukkanlı mısındır?
Hasan G.Y.: Öyle görünebilirim ama arkadaşlarım sıcakkanlı ve duygusal olduğumu söylüyor.
Mesela kemanının teli konser sırasında koptu, ne yaparsın?
Hasan G.Y.: Başıma hiç böyle bir şey gelmedi, inşallah da gelmez. Koptuğunda duracağız, yeni tel takacağım; izleyiciler kaçmazsa devam edeceğim.
Kraliçeye çaldığın Pablo de Sarasate’nin “Introduction and Tarantella”sı hayli zor, hatta virtüözlük isteyen bir eser…
Hasan G.Y: Daha önce çok kez prova ettiğim bir eser olduğundan artık bana zor gelmiyor açıkçası.
Son konser için ne kadar çalıştın?
Hasan G.Y.: Klasik müzik sanatçılarına böyle bir soru sorulduğunda genelde cevap yedi-sekiz saat olur. Doğruyu söylemek gerekirse ben günde ortalama dört saat çalışıyorum. Ama verimli bir çalışma bu. Zaten ünlü hocalar da çok uzun çalışma yerine verimli çalışmanın daha iyi olduğunu vurguluyor.
“Şef salyangoza çarptı ve keman uçtu”
Normal zamanda da dört saat midir günlük çalışma süren?
Hasan G.Y.: Evet. Günde ortalama dört saat çalışıyorum. Konserden bir ay önce haberdar olduk. Arada iki günlük de kamp dönemimiz vardı. Kampta günde altı saat çalıştık.
Genel olarak Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nı değerlendirirsen?
Hasan G.Y.: Çok iyi çaldık. Özellikle Sir Edward Elgar’ın “Pomp and Circumstance” isimli marşını…
Zaten kraliçe ve prens de çok etkilenmiş…
Hasan G.Y.: Hem de çok kısa sürede çıkardık eseri. Normalde repertuvarımızda yoktu. İngilizlerin çok sevdikleri ve coştukları bir parça olduğundan kraliçeye jest yapmak amacıyla sonradan repertuvara eklendi.
Konser öncesi yeni bir kemanın olmuş ama kırılmış; konserde başka bir kemanla çalmışsın…
Hasan G.Y.: Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası ile verdiğimiz 23 Nisan konserinin provasında tam eserin sonuna yaklaşmıştık ki, şef eliyle kemanın salyangozuna çarptı, keman uçtu. Hayatımın en şok verici anıydı.
İyi bir keman mıydı?
Hasan G.Y.: Yaklaşık 100-150 yıl önce yapılmış değerli bir keman. 15 bin avro değerinde. Özel olarak Amerika’dan getirildi. Doğuş Grubu’nun bana hediyesiydi. Kırıldığına çok üzüldüm ama tamir edilebilecek.
Peki kraliçeye hangi kemanla çaldın?
Hasan G.Y.: Besteci Hasan Tura’nın kemanıyla.
Senin için zor oldu mu başka birinin kemanıyla çalmak?
Hasan G.Y.: Aslında kendi kemanından sonra başka bir kemana uyum sağlamak zor. Ama Hasan Tura’nınki iyi bir kemandı, alışmam zor olmadı.
Kendi kemanınla daha mı başka olurdu?
Hasan G.Y.: Tabii ki; çok fark ederdi.
Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın başkemancısısın. Bu önemli görevin ağır bir sorumluluğu olmalı.
Hasan G.Y.: Doğru. Başkemancılık büyük bir sorumluluk gerektiriyor. Her an iyi ve hatasız olmalısınız. Çünkü diğer orkestra elemanları sizi takip ediyor; aynı zamanda da şefi… Orkestranın tek kişi çalıyormuş gibi çalması lazım. Yani orkestra düzeni ve çalışma tekniğinden de sorumludur başkemancı.
“Bize destek olunmalı, daha iyi ortamlarda eğitim görmemize yardım edilmeli”
Hangi orkestralarla çalmak istersin?
Hasan G.Y.: Londra, Chicago, New York, Philadelphia Senfoni’de ve Avrupa’daki büyük
orkestralarda çalmayı isterim solist olarak.
Sanatçılar?
Hasan G.Y.: Fazıl Say, Güher-Süher Pekinel, Ayla Erduran ve Gülsin Onay gibi Türkiye’nin en önemli sanatçılarıyla birlikte aynı sahneyi paylaşmak isterim. Dünyadan da Maxim Vengerov,
Itzhak Perlman, Alexander Markov…
Dünya çapında tanınmış bir kemancısın diyelim; Nigel Kennedy gibi popüler, dinamik, çılgın bir kemancı mı olurdu Hasan yoksa daha ağır, olgun, klasik Itzhak Perlman gibi biri mi?
Hasan G.Y.: Nigel Kennedy gibi olmak istemem. Yaptığı işe cazı da katıyor, her türlü şeyi de… Eleştiri olarak almayın ama sonuçta ben klasik müzik yapıyorum. Ben Itzhak Perlman gibi olmayı tercih ederim.
15 yaşında bir genç olarak ülkenden birtakım beklentilerin var mı?
Hasan G.Y.: Bizlerin yaptığı işin başkalarınca hafife alınmaması, saygı duyulması, destek olunması, daha iyi ortamlarda eğitim görmemize yardım edilmesi, katkıda bulunulması. İyi enstrümanlar hediye edilmesi… Başarıda gerçekten çok önemli, iyi bir kemanla çalmak.
Bugün geldiğin noktanın hayalini kurmuş muydun?
Hasan G.Y.: Eskiden diyordum ki cumhurbaşkanına çalacağım. Ahmet Necdet Sezer zamanında gerçekten bunu demiştim ve dediğimi de yaptım.
Başka bir hayalin var mı?
Hasan G.Y.: Avrupa’da bir Türk konservatuarı açmayı çok isterim.
Neden?
Hasan G.Y.: Sonuçta Türkiye’de birçok yabancı eğitim veriyor. Türkler de Avrupa’da eğitim verebilir. Türk hocaların ders vereceği bir konservatuvar açmak istiyorum.
“Kızlara ayıracak pek vaktim yok!”
Kadınlar başarılı erkekleri sever… Her başarıdan sonra kızlar arasındaki popülariten arttı mı biraz daha?
Hasan G.Y.: Erkek arkadaşlarım olduğu gibi kız arkadaşlarım da var tabii. Ama onlarla okulda görüşüyorum, çalışıyoruz birlikte. Aldığım eğitimin ağır olması nedeniyle kızlara ayıracak pek vaktim yok doğrusu. Yani eğer sevgilin var mı diye soruyorsanız yok.
Daha önce oldu mu?
Hasan G.Y.: Oldu ama gelip geçiciydi. Şu an kimse yok. Gerçekten kızlara ayıracak vaktim de yok.
Peki kızların sana bakışında bir değişiklik olduğunu sezdin mi?
Hasan G.Y.: Ben dört gözle kızlara bakan biri olmadığım için pek fazla farkında olamıyorum.
Önümüzdeki yıl liseyi bitireceksin. Yakın vadedeki hedefin ne?
Hasan G.Y.: Önümüzdeki bir-iki yıl içerisinde yurtdışında eğitim görmek istiyorum. Üniversiteyi burada bitirirsem bazı şeyler için çok geç olacağını düşünüyorum.
Gönlünde yatan bir okul var mı?
Hasan G.Y.: Tabii ki var. Amerika’da Juilliard’da okumayı gerçekten çok isterim.
Orada okumak için bir engel var mı önünde?
Hasan G.Y.: Yok ama oralar çok pahalı okullar biliyorsunuz. Aslında burs alabilecek kadar kendine güveniyorum.
“Keman çalmak istemediğim gün olmadı”
Her zaman iyi olmak zor bir şey değil mi? O gün mesela canın keman çalmak istemiyor…
Hasan G.Y.: Keman çalmak istemediğim gün olmadı. Sizin nasıl yemek yemediğiniz gün olmuyorsa benim de keman çalmadığım gün olmuyor.
Senin için “kemanın dahi çocuğu” diyorlar. Böyle söylediklerinde ne hissediyorsun? Gurur mu, baskı mı?
Hasan G.Y.: Mutlu oluyorum aslında; ikisi de değil.
Kaynak: 31 Mayıs 2008 Milliyet Gazetesi