DOLAR
35,4226
EURO
36,3212
ALTIN
3.063,15
BIST
9.910,61
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Parçalı Bulutlu
16°C
Mersin
16°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Hafif Yağmurlu
16°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
17°C

KALAYCI ALİ DOĞAN İLE SÖYLEŞİ

KALAYCI ALİ DOĞAN İLE SÖYLEŞİ
28.12.2018
A+
A-

Ali Usta, Seninle biraz konuşmak istiyorum. Konumuz bakırcılık, kalaycılık. Ama önce okuyucularımıza kendini tanıtır mısın?

Beni adım Ali DOĞAN. Hacahmetli köyündenim. Bir meslek sahibi olsun diye babam 1961 yılında Mut’a getirdi beni.

Peki okumayı düşünmedin mi hiç?

Bilmiyorum valla. Hem benim istemem yeter miydi ki?!.. Bu işi ben mi beğendim sanki babam getirdi soktu.

Nasıl başladın, o günler nasıldı?

İlk ustam Mehmet Alper’di. Daha sağ. İki yıl çırak, iki yıl kalfa dört yıl çalıştım yanında. Sonra askere gittim. Gelince de kendi dükkanımı açtım. Yıl 1971’di.

Nereye açtın?

Aynı yere buraya yani. Hiç değişmedi. Yerim 46 yıldır bu dükkandayım.

Burası belediyenin arkası, Taş Han’ın girişi. Eskiden nasıldı buralar? Eskiden kaç kalaycı vardı. Şimdi kaç?

Ben dükkanı açtığımda buralar Mut’un en kalabalık yerleri idi. Taş Han çalışıyordu. İçin de 20 ye yakın esnaf vardı. Bakırcı / Kalaycı, en az 10’du. Çekiç sesleriyle şenlenirdi burası. Şimdi kalakala 2 kişi kaldık. Bizim de son günlerimiz.

Peki neden böyle oldu usta?

Teknoloji arkadaşım, teknoloji!.. Bizi bitiren teknolojiydi. Eski den işimiz güzeldi bak. Ben aynı zamanda bakırcıydım da. Bizim burada bakırcılık yapanlar kalaycılık da yapardı zaten. Hurda bakırları toplayıp Konya’ya götürür, ham bakırla değiştirir getirirdim. Ne yapacaksam, Bu ham bakırı ölçer, keser, yapardım. Su tasından, pekmez tavasına kadar her şeyi yaptım. Sahan ( Şimdi tabak deniliyor) çeşitleri vardı; Kenarı tırtıklı olana kirtikli denirdi geniş ağızlı pilav sahanı vardı. Halk arasında ileğen denilir. Ama şimdi leğen deniliyor. Onlardan yapardım. Küçüklerine leğençe (İleğençe) denilirdi. Yine ırbık, (ibrik) Güğüm, cingil, tencere, tava, cezve, haranı, kazan yapardım. Bu işin bitmesine gelince alüminyumun çıktığı yılı bilmem, ama bizim mesleğe ilk darbeyi o vurdu. Plastik ve cam da vurdu ama esas çökerten çelik oldu. Bir dönem alüminyum gözdeydi, ucuzdu da. Ama ekşiye, bazı kimyasallar dayanmazdı; Çabuk kararırdı, delinirdi… Şimdi gözden düştü. Cam pahalı, vırt zırt kırılır. Plastik sağlığa zararlı. Ama çelik bambaşka. Kalay derdi, kırılma derdi yok. Çok insan evindeki bütün bakırları getirip kap kacakla değişti.

Tek tük de olsa müşteri geliyor mu? Ben seni çok zaman kapalı görüyorum.

Mut’ta bakırcılık zaten bitti. Hepsinin hazırı Konya’dan geliyor. Ama kimi kalay tutkunları var. Kalayın zevkini, farkını, bakır tenceredeki yemeğin lezzetini biliyor bunlar. Sayıları az ama. Bunlar geliyor. Kimisi de eski bakır kaplarını kalaylayıp süs olarak kullanıyor. İş yok diye her zaman dükkanı açmıyorum bende. Ama evde duramıyorum. Burası rahatlatıyor yinede beni.

Bir sürü araç gereç var dükkan da bunların adını sayar mısın bize

Bir gün hepsi tarih olacak onlarında. Hepsi benim en yakın arkadaşlarım. Hepsini binlerce kez elime aldım. Yaptığım bütün kap kacakta onların eli var. Gözlerimi kapatsam benim olduklarını bilirim. Bakırı metreyle ölçer, makasla keseriz. Körüğü bilirsin hava üfler. Şunlar kasaç dediğimiz bakır tutacakları, maşa yani. Dört beş çekiç tokmak… Kalay için; nışadır, lehim, pamuk, kum, kalay… En sıkıntı çektiğimiz kömür şimdi. Bulunmuyor, pahalı… Ocakta yanıp söndürülen kullandığımız oda dayanmıyor, vızadanak geçip gidiyor.

Peki ustam bir kap nasıl kalaylanır, bunu anlatır mısın okuyucularımıza?

Tas tabak değil de, tencere kazan gibi büyük kapları önce ateşte tavlarız, yani biraz ısıtırız. Sonra tuzruhuyla kirini pasını iyice temizleriz. Kirin pası % 60’ı böyle gider, kalanını da ince kuma sürerek temizleriz. Eskiden tuzruhu kullanmazdık. Hepsini kumla sürterdik, anamız ağlardı. Daha sonra eğri yerleri varsa onları düzeltiriz. Kırık, delik, çatlak yerleri varsa onları leğimleriz. Lehimi de kendimiz dökeriz bak, kalaydan. Temizlikten sonra kabı kuruturuz. Belli bir dereceye kadar ısıtırız. Kabın içine kalayı atar nişadırı serperiz. Eriyen kalayı önceden yuvarladığımız pamuk parçalarıyla, ince bir tabaka şeklinde kabın kalaylanacak yerlerine süreriz.

Kalayda en önemli şey; Kalaylanacak kabın temizliğidir. Kalın bakırlar iyi kalay tutar. Isının ayarı da çok önemlidir. Kalay çok incede olmaz, çok kalın da. Kalaylı kabın ömrü kullanıcılara da bağlı. Limon nar ekşisi gibi şeyler içinde çok tutulmamalı.

Sağlıkla ilgili bir sorununuz oluyor mu?

Olmaz mı?… Duman yutuyoruz durmadan. Bereket dükkanın önü açık. Hele o kazanlar tavlanırken dışındaki isin yanması öldürür adamı.

Şöyle kırk küsür yıl geriye baktığında, „başka bir meslek edinseydim“ dediğin oldu mu hiç?

Bunu pek demedim ama, bıktığım anlar oldu. Onlarda yaz günleri. Hava sıcak dışarı yanıyor, içeride gürül gürül kömür, tırnağının içinden bile ter çıkar insanın. Başlayınca durmak dinlenmek yok zaten bizim işt,e başlayınca ille bitecek.

Yaşın kaç usta, Emekli olabildin mi bari?

Yaşım 55 emekli oldum.

Peki bir anını anlatabilir misin bize?

Cuma günleri işimiz sıkı olurdu bizim. Köylüler o gün geliyor ya. Yine böyle bir gün işte… Hem de yaz mevsimi. İkindiye kadar çalışıp kan ter içinde kaldım, soluğum kesildi. Sonunda körüğü boşalttım elimi yüzümü yudum. Zaten ikindi ezeni okundu. İşte tam o sırada, ellerinde dört beş kap, iki adam geldi. „Usta bunları hemen kalaylayıver, biz geri döneceğiz“ dedi birisi. „Hopbalaaa!.. Bugün yetişmez, zaten körüğü de boşalttım, yapamam yarın yaparım ancak.“ dedim ben de. Yaparsın, yapamam… Sonunda birisi, „Aslında sen bunu yaparsın da sen de o yok“ demesin mi?!.. Bende olmayanın ne olduğunu ne o gün anlayabildim, ne bugün.

Kalayladın mı ya?

Yok yok… Zaten adamlar da gitti. Bir de; biz esnafız gardaşım, „yahu sen ne diyorsun?“ demek olmaz. Böyle öğrendim, böyle bilirim ben.

Son günlerim diyorsun ne yapacaksın peki?

Benim bundan sonra yapacağım hiç bir şey yok. Kendimi alıştıracağım. Zor olacak biliyorum. Kahve alışkanlığım yok. Evde sıkıntıya girerim diye, gelip gelip açıyorum burayı zaten, iş olduğundan değil. Burası dinlendiriyor beni.

Özellikle son yıllarda bu mesleği öğrensin diye çocuğunu getiren oldu mu hiç?

10 -15 yıldır böyle bir şey olmadı.

Son bir soru daha. Bir pınarın başındasın. Önünde de cam tas, plastik tas, alüminyum tas, çelik tas, kalaylı bakır tas var. Hangisiyle su içersin?

Elbette kalaylı tasla. Başkasına bakmam bile.

Neden?

Bilmiyorum valla. Ondan su içmek doyumsuz gelir bana, apayrı keyifli… Rengi, görüntüsü, parlaklığı, berraklığı… Kalaylı tasta su içmek bambaşka. Türküye bile girmiş kalaylı tas

Not: Bu söyleşi Mut Çıtlık Kültür Sanat Dergisi sahibi Nihat Mustul tarafından (Yıl: 1 Sayı: 4) yapılmıştır ve Mut Çıtlık’ta yayınlanmıştır.